X

Mutluluk çeşit çeşittir, siz hangisinin peşindesiniz: Eudaimonia nedir, neden mutlu eder?

Şimdi seni masmavi bir gökyüzünün altında, kuş cıvıltılarının eşlik ettiği, renk renk, taptaze bahar kokusunun içine dolduğu bir güne götürmek istiyorum. Deniz güneşin yansımalarıyla yer yer ışıldıyor. Sokakta insanlar yürüyor, kimisi bisiklete biniyor, bazıları aralarında gülüşüyor. Belki durup sokak hayvanlarını seven birini görüp huzur buluyorsun, yerden ufak çöpleri alıp çöp kutusuna atan gence bakıp içinden “Aferin” diyorsun, köpeklerin çocuksu oyunları seni neşelendiriyor. El ele gülüşen sevgililer içini ısıtıyor ve “Yaşamak ne güzel şey” diye geçiriyorsun içinden. Hele ki yanında da sevdiğin biri/birileri varsa, gülümseyip anın tadını beraberce çıkarabiliyorsan, var mı senden daha şanslısı? İçinden sahip oldukların için şükrediyorsun…

Evet, olumlu hissetmek, hayattan tatmin olmak, ana odaklandığımızda bazen bu kadar kolay değil mi? Peki bizler, olumlu hissetmek bu kadar kolayken, etraftaki güzellikleri görmek yerine nelere odaklanıyoruz çoğu zaman? Ya da “dayatılan mutluluk” diye adlandırdığım tanım bizi nelere odaklıyor?

Bugün sana Hedonik Mutluluk ve Eudaimonic Mutluluk farkından bahsetmek istiyorum. Bu ikisinin arasındaki fark sayesinde bazen neden iyi hissetmek aslında kolayken bizim için zorlaştığını görebilesin diye…

Şimdi hayatını düşün, sana her yerden, gazete, dergi, TV, sosyal medya, belki çevren tarafından dolaylı ya da doğrudan verilen mutluluk tanım ve koşullarına bir bak; “Ne kadar çok şeye sahipsen, ne kadar başarılıysan, kendini diğerlerinden ne kadar iyi konumlandırabilirsen, yani ne kadar çok rekabet avantajın varsa o kadar mutlu olabilirsin” diye fısıldıyor çoğu. Güzel görünmek için çaba harcayarak çektiğin selfie’ler, iş arkadaşından ya da rakibinden daha iyi olmak için yaptıkların, “Bu telefon/ev/araba/adam/kadın benim olmalı“lar… “Sen deli misin? Bu kadar iyi maaşlı iş varken, bırakıp ‘kendi istediğim işi yapacağım’ demek akıl karı mı?” gibi cümleler, “Mutluluk ZAMAZİNGO markalı arabaya sahip olmaktır” reklam mottoları, “Bu sınavda onun seni geçmiş olması bir şey değiştirmez, sen en başarılı, en iyisin” dolduruşları.. Bu ve bunun gibi mutluluğa yol açacağı düşünülen kalıplar aslında toplumda materyalist ve narsist birey sayısının artmasına yol açıyor. Peki bunun sonucunda neler oluyor?

Materyalist ve narsist kişilerin empati kurma becerisi zayıf ve güçlü bağlar kuramıyorlar. Bu da toplumda yalnızlaşmış bireylerin sayısını arttırıyor. Özellikle batı toplumunda yalnızlık oranları oldukça artmış durumda. Yalnızlaşma; depresyon, bağışıklık sisteminde bozukluklar, uyku problemleri, ve psikolojik rahatsızlıklar gibi sonuçlar doğuruyor. Depresyon yaşı 50 yıl önce 29 iken bugün 14’e kadar düştü. İnsan bir durup düşünüyor, bu her yanımızı saran, dört bir yandan alttan alta verilen tüketime dayalı mutluluk tanımı bizi gerçekten mutlu ediyor mu?

Hedonik mutluluk

Bu dayatılan mutluluk aslında Hedonik mutluluk tanımına giriyor. Hedon kökünden gelen Hedonizm zevk ve sefa düşkünlüğü anlamına geliyor. Hedonik Mutluluk tanımında, amaç sürekli haz almak. Burada her ortamda hazzı maksimize etme, acıdan kaçınma çabası var. En önemlisi de herhangi bir anlam arayışı yok.

Günümüzde hedonik mutluluk tanımı gerçek mutluluk tanımı olarak insanların kafasına yerleştiriliyor. Daha çok kazanç, daha çok eşya, daha çok sevgili, daha çok haz, daha çok zevk, daha çok yükselme… Bunların bazıları gerçekten mutluluk getirebilecek etkenler olmasına karşın anlam yoksunluğu denklemin bozulmasına yol açıyor.

Mutluluğu sürekli haz almaya çalışma ya da ihtiyaçların sürekli tatmin edilmesi olarak gördüğümüz zaman, bu ihtiyaçları karşıladığımızda, kendimizi sürekli bir “peşinde koşma” zorunluluğu içinde buluyoruz. Üstelik bizi neyin mutlu edeceği ya da üzeceği ile ilgili yargılarımız da oldukça zayıf (bkz. impact bias). Dolayısıyla başımıza gelen bizi sonsuza dek mutlu ya da mutsuz edeceğini düşündüğümüz bir şeyin etkisi ya çok kısa sürüyor, ya da bu duruma çok çabuk adapte olabiliyoruz ve ayar noktamıza, yani genel mutluluk seviyelerimize geri dönüyoruz. Bu adapte olma durumuna “hedonik adaptasyon” deniyor. Umduğumuzdan çabuk adapte olduğumuz için bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz yeni bir uyaranın peşinden koşmaya başlıyoruz. Bu bir döngü haline geliyor ve buna da “hedonik çark” deniyor. Hedonik çark’a bir kez kapıldık mı, aslında bağımlılık davranışına benzer bir döngü içine giriyoruz.

Hedonik çark döngüsü

Benim telefonum hiçbir işe yaramıyor. (6 ay önce alınmıştı.) Şu yeni çıkan modeli inanılmaz iyi, hem muhteşem fotoğraf çekiyor, hem kendinden uzayan selfie çubuğu var, hem de herkes bunu kullanıyor şimdi. Bir bende yok! Alırsam inanılmaz mutlu olacağım.” Aldığı günün ertesinde: “İnanılmaz mutluyum, telefonumla yatıyor, telefonumla kalkıyorum. Bütün sevdiğim şarkıları yükledim, hızlı modda videolar çektim, ay bir de harika bir kap aldım, benden mutlusu yok (saatlerce telefonun özelliklerini incelemeler vs.)“. 6 ay sonra: “Telefonum çok eskidi, yeni çıkanda yine inanılmaz özellikler var, latte bile yaptığını söylüyorlar -!-, benimki daha filtresiz kahveyi yapamıyor. Ve bu beni mutsuz ediyor. Yenisini alırsam çok mutlu olacağım.” Hedonik mutluluk, “mutluluğun” peşinde koşan, ancak yanlış tanımlar yüzünden bir türlü “mutlu” olamayan tatminsiz bireyler yaratıyor. Oysa mutluluk sadece başımıza gelen şeylerle ya da anlık tatmin olma duygusu ile ölçülmüyor. Mutluluk bir bilinç şekli.

Eudaimonic mutluluk 

Yüzyıllar önce, bugün bilimin elindeki imkanların neredeyse hiç birine sahip değilken, bilimsel mutluluğa en yakın tanımı yapar Aristoteles, “Eudaimonia ne anlık hazlar ve duygu durumları ile ifade edilen bir ruh hali, ne talih, ne tanrı vergisidir. Mutluluk genel bir oluş halini ifade eder.” Eudaimonia ya da “insanın serpilişi”, erdemli yaşayış ve eğitim ile herkesçe öğrenilebilecek, tanrısal, kutlu ve değerli bir şeydir. İnsanın mükemmelliği ona verilmez, insan onu kendi oluşturur. İnsanın serpilişi tamamen kendisine bağlıdır.

Eudaimonia terimi “insanın serpilişi” anlamına gelir. İnsan, içinde yarı tanrısal ve insani özellikler taşıyan, daimon denilen bilinçaltı benzeri bir varlıkla yaşar. Daimon iyiye yönlendirildiğinde, alışkanlıklar ile terbiye edildiğinde Eudaimonia, yani mutluluk ortaya çıkar. Aristoteles’e göre iyi olmak ya da mutluluk denen şey erdeme uygun etkinliklerle elde edilebilecek bir amaçtır.

Erdem, insanın aşırılıklardan ve eksiklikten kaçması, daima ortayı araması, onu tercih etmesidir. O hâlde erdem, tercihlere ilişkin bir huydur. (Nikomakhos’a Etik, 1106a-1106b) İnsan, her eylemini, kendisini nihai amacına, mutluluğa vardıracak bir araç olarak görmeli, mutluluğu elde etmesini sağlayacak eylemleri seçmelidir. Bu eylemler de daima aşırılıklardan ya da eksikliklerden uzakta olana yönelmelidirler. (Ross, 2002: 251-258)

Eudaimonic mutlulukta geçmişi, kendisi ve çevresi ile barışık, merhamet ve yardımseverliği amaçlayan, anlam ve değer odaklı bir yaşayış biçiminden bahsedilir. Bu mutluluk tanımında anlamlı hedefler ve değerlere bağlı bir mutluluk anlayışı vardır, iyi ölçülü ve adaletli olmayı gerektirir. Kamusal bir mutluluktur, diğerlerinden bağımsız değildir.

Bilim ne diyor?

Bugün bilim bize biyolojik yapımızın kendimizin olduğu kadar, başkalarının yararını da gözetmek üzere inşa edildiğini gösteriyor. Evrimsel olarak gelişme sebebimiz sosyal varlıklar oluşumuz. Bizler bağ kurduğunda beyninin ödül merkezleri aktive olan varlıklarız. Empatinin, merhametin, iyiliğin, yardım etmenin olumlu duygu yaratma ve sağlığı iyi yönde dönüştürme gibi etkileri var.

Aristoteles’in söylediği gibi mutluluk öğrenilebilen ve hayatımıza tekrarlı alıştırmalar ve alışkanlıklar yoluyla katabileceğimiz bir oluş hali. Günde sadece 7 dakikalık minnettarlık alıştırmaları ile bile çok kısa sürede mutluluk seviyesini artırabiliyoruz. Mutluluk bir seçim, hayat koşullarının mutluluk üzerinde etkisi %10, seçilmiş düşünce, davranış ve odak ile mutluluğa %90 oranında etki edebiliyoruz. Sözün kısası Aristoteles haklı! İddia edildiği gibi materyalizm ya da para her koşulda mutluluk getirmiyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 1957-95 yılları arasında zenginlik iki katına çıktığı halde, mutluluk seviyelerinde artış gözlenmiyor. İnsanlar daha büyük evlerde yaşadığı, daha iyi arabalara bindiği, daha iyi maddi koşullara sahip olduğu halde mutluluk oranlarında artış yaşanmıyor. Ekstra paranın temel ihtiyaçlarını karşılayabilen ve kendini güvende hisseden bireylerin mutluluk seviyelerine gözle görülür bir katkısı yok.

Dayatılan mutluluk tanımındaki narsizm ve materyalizm bizleri yalnızlığa, mutsuzluğa ve olumsuz sağlık koşullarına sürüklüyor. Oysa mutlu insanlar daha başarılı, daha sosyal, daha sağlıklı ve üretken. 37 farklı ülkede yapılan araştırma, bireylerin partnerlerinde aradıkları en önemli özelliğin “iyi insan olmak” olduğunu gösteriyor.

Sonuç 

Bu verilere bakarak, anlamdan yoksun hedonik mutluluk yaşam tarzının, hazlar ve olumlu duygu seviyelerinde anlık artışlara sebep olmasına rağmen, hedonik adaptasyon sonucu bağımlılık benzeri davranışlara ve yalnızlaşmaya yol açma potansiyeli yüzünden aslında genel bir mutluluk haline yol açmadığını görebiliriz. Öte yandan Eudaimonic mutluluğun; insanın potansiyelini gerçekleştirmesine, diğer insanlarla var olma ve değerler & erdem temelinde yaşama yaptığı vurgu ile, hem biyolojik yapılanmamızı desteklediği, hem de bilimsel gerçeklerle örtüştüğü söylenebilir.

Eudaimonic mutluluk tanımından çıkarılması gereken anlam; haz ve keyiflerden tamamen yoksun yaşamak, kendine değer vermemek ya da inzivaya çekilmek değil elbette. İşin sırrı dengeleyebilmek. Başkalarına yardım etmek uğruna kendine değer vermekten vazgeçmek, iyi insan olmak uğruna tüm fiziksel ihtiyaçları reddetmek, paraya değer vermeyip gerçeklikten kopmak da mutluluk getirmez. Aristoteles’in erdemli hayat tanımındaki gibi hepsini dengede yaşamak önemli olan. “Ben”i ya da “diğerleri”ni öne çıkarmak yerine, erdemleri, temel insani değerleri, her koşulda yapılmasını tercih edeceğin sonuçları doğuran eylemleri öne çıkarmak. Araçların ve amaçların farkında olmak, aracı amaç haline getirmemek. Belki de en önemlisi, bilgiyi bilgeliğe çevirmek ve hayatına katarak, deneyimleyerek içselleştirmek.

Bu dönemde online bireysel danışmanlık almak istersen bilgi için bilgi@iremulgu.com adresine mail atabilirsin. Pozitif psikoloji pratikleri ve hayat deneyimlerimi paylaştığım Instagram hesabıma buradanInstagram hesabıma , YouTube kanalıma ise buradan ulaşabilirsin.

Kocaman sevgiler…

İlginizi çekebilir: Mutluluk formülleri neden her zaman mutlu etmez?

İrem Ülgü Orhan: Berkeley, North Carolina ve Pennsylvania Üniversitelerinde bulunan Pozitif Psikoloji kürsülerinde, Pozitif Psikoloji alanında eğitimler almış olan İrem Ülgü Orhan, bu eğitimlerini şamanik öğretiler ile besleyerek, doğu batı senteziyle kendi mutluluk atölyelerini tasarlıyor. Bireysel danışmanlık pratiğinde, özellikle kişilerin hedefleri önünde engel oluşturan, farkında olmadıkları düşünce ve davranış kalıplarını fark ettirme ve değişim yaratmaya dayalı kendine has koçluk metodlarını kullanıyor. Amacını "Her geçen gün daha çok kişinin potansiyelini gerçekleştirmesine yardımcı olmak" olarak özetliyor. İrem kurucusu olduğu HUB Consulting şirketi ile koçluk, eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermenin yanı sıra, İrem Ülgü Orhan adlı Youtube kanalı aracılığıyla kendi alanıyla ilgili video içerikleri paylaşıyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale