“Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya eşyalar değil.” -Albert Einstein
Oldukça derinden sorgulanması gereken bir konu ile birlikteyiz bugün. Yine zorlu tepeleri aşacağız, hepimizin zaman zaman düştüğümüz tuzakları hep birlikte yeniden göreceğiz. Ve en azından bugünden sonra, bu yazıdan sonra farklı bir açıdan bakabiliyor olacağız. Nedir hayatımıza “anlam” katan? Bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir; anne olmak, eş olmak, başarılı bir iş adamı olmak, bir mühendis olmak, bir gezgin olmak, hayatımızın aşkı ile karşılaşabilmek, dünyanın en yüksek kulesine çıkabilmek…
Peki bu cevaplarımızın ortak yönü nedir veya cevapları “farklılaştıran” nedir? İşte burada amaçlar ve araçlar ile karşılaşıveririz. Çünkü yarattığımız ve hayatımızı bağladığımız “anlam” daha da karmaşık hale geliverir… Nedir “anlam” kavramını gerçekten anlamlı yapan? Evet bir “amaç” ile örtüşmesidir, fakat bizler amaç yerine araçları koyuveririz, ve işte yolların daha da dolambaçlı hale geldiği, sarmal döngülerde bir türlü “içimizdeki boşlukların dolmak bilmediği” diyarlara doğru savruluveririz.
Kendi hayatımdan bir örnek ile bunu açıklamak istiyorum. Evet, sevgi benim için her şeyin üstünde, iyi bir kariyer, iyi bir iş ve diğer tüm olanaklar. Sevgi dediğimiz zaman akan suları durdurma noktası gelir, sevginin diğer her şeyi göz ardı edebilecek kadar gözü kara olduğum nokta… Fakat hayatın amacı sevgi ise bunun araç ile karıştırılması durumunda bakın nasıl bir sonuca geldim…
Evet sevdim ama sevgi tek kişiye bağlı, yani eski eşim ile olan ilişkimde ben o kişinin sevgisini ve hatta “o kişiyi” hayatımın “amacı” haline getirmiştim. Tabi bu öyle yavaş yavaş içime işlemekteydi ki, bu araç olanı alıp amaç yaptığımda nasıl bir “kontrolsüzlüğe” ve en önemlisi dengesizliğe doğru sürükleneceğimi o zamanlar anlayamamıştım. Aldatıldığımda adeta düz bir duvara çarptım; ne yapmıştım, kendi hayatım nereye gidiyordu ve ben kimdim? Tamamıyla o adam olmuştum, onun hayatına eşlik edebilmek, onun önceliklerine göre yaşamak, onun zevki olan şeyleri gerçekleştirebilmek, onun doğru buldukları ile yaşamak ve onun kurduğun bir hayata adeta “monte edilmiş bir parça” gibi uymasam da ben oraya “ait olmasam da” orada kalmaya tutunmaya ısrar etmek… Hayatımın “amacı” olan adam işte açıkça beni sevmediğini, bana değer vermediğini ve hatta beni aldatabileceğini bana göstermişti. Şimdi ne olacaktı? Hayatımın “amacı” bitmişti! Amaçsız bir insandım çünkü bu amaca “yardımcı amaçlar” da bağlamıştım, örneğin anne olmak, örneğin ev işlerini yapmak, örneğin her gün içimde kopan fırtınalara rağmen “kadın” susar deyip oturmak, örneğin hep alttan alan olmak, örneğin bir gün bile “sen neyi istiyorsun Pınar?” diye soramamak… Tüm bu amaçlarım tek gün içerisinde yıkılmıştı…
İşte bizler bu örnekte olduğu gibi hayatımızın anlamını “bir kişi” üzerine kurduğumuzda, bir kişiye bağlı örneğin X’in karısı olmak, Y’nin kocası olmak, A’nın annesi olmak veya B’nin nişanlısı olmak gibi bu aslında hayatımızın “amacı” olarak tanımlayabileceğimiz “sadece mutlu olma” yoluna “aracılık” edebilecek olanları amaç haline getirmemiz demektir. Bunu bir örnekle açıklamamız gerekirse, önümüzde upuzun bir yol uzanmaktadır ve bizler bu yolu muhteşem arkadaşlarla evet bir eşle evet bir sevgiliyle ve evet bir aşkla birlikte yürüyebiliriz, fakat bu yürüyüş sırasında “gideceğimiz yönü ve yola çıkış amacımızı unutuveririz”. Varsa yoksa o yanımızda yürüyen sevgilimiz, eşimiz, aşkımız olur. Aslında onlar sadece birer “aracıdır” asıl amaç bizim bu muhteşem hayat yolumuzda kazanacağımız tecrübelerimiz ve bu yolu gerçek bir “amaç” olarak yürüyecek olduğumuz gerçeğimizdir.
Şimdi örneğimizle devam edelim. Evet, hayatımda tanımladığım tüm amaçlar yıkılıvermişti. Sonradan açıkça gördüm ki “mutlu” olmak, yani yaşıyor olmak, seviyor olmak bir insana bağlı olamazdı. Sadece bir kişinin ilişki hakkındaki fikri, bana belki değer vermiyor oluşu veya benimle hayatının geri kalanına devam etmek istememiş olması “benim hayat amacımı” yerle bir edebilir miydi? Yani eğer bu dünyada bir yerim varsa, ve buraya X veya Y’nin isteği ile gelmediğime göre, X veya Y kişisinin isteksizliği ile benim hayat amacım “yıkılabilecek” kadar zayıf olabilir miydi? Tüm bu sorulara verdiğim kocaman “hayır” cevapları ile kendime geldim.
Bu kavrayıştan sonra hayatıma yeniden çok daha derinden baktım. Sonraki gün istemediğim bir şeyi bile yapmamak üzere odaklandım. Kendi zevklerim, kendi seçimlerim, kendi amaçlarım oldu. Amaç kelimesini ve sevgiyi yeniden tanımladım. Hala bu yepyeni tanımlarla kurmuş olduğum hayatımda evet zaman zaman “amaç” nedir sorusunu kendime sormaktayım, ve her seferinde görüyorum ki bugün verecek olduğum cevap “bir kişi” ile tanımlanamayacak kadar değerli ve komplike… İçerisinde birçok şey var, insanların hayatlarında bir değişime vesile olabilmek, dünya üzerindeki çocukları çok ama çok mutlu edebilmek, sadece olduğum halimle kendi kendimi sevebilmek ve bu konuda arayışta olanlara örnek olabilmek, her günümde öncelikle kendime sonra benimle konuşan herkese biraz olsun “güzel bir enerji” verebilmek ve en önemlisi “sevgi”… Korkmadan, tanımlara sıkıştırmadan ve “amacımdan” sapmadan sevgiyi hayatımda tezahür ettirebilmek; yani hayatı elimden geldiğince iyi” ve “hakkını vererek” yaşayabilmek…
Bugün bu yazımda bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Eğer bu paragrafa kadar okuduysanız şimdi gözlerinizi kapatarak kendinize sormanızı istiyorum, hayatınızın “amacı” nedir? Amacınız komplike ve “bilimsel” olmak durumunda değildir, örneğin bu sadece bahçe düzenlemesinde ustalaşmak gibi “sıradan” bir istek de olabilir, fakat bunu X, Y, Z başka bir şahısa mı bağlıyorsunuz örneğin annemi mutlu etmek, babamı tatmin etmek, karımın isteklerini karşılayabilmek, kızıma iyi bir baba olmak gibi. Evet bunlar “araçlardır” fakat “amaç” sadece ve sadece size bağlı, sizde başlayan ve sizde biten olmalıdır. Anneniz, babanız, karınız, çocuğunuz gitseler bile siz ve “amacınız” dimdik ayakta durabilmelisiniz; asıl amaç hayattır, yani hayatta mutluluk için aracı olacak bu kavramlar, sizin için ne kadar kıymetli? Tanımlarınızı nasıl şekillendiriyor?
Sizi bu hayatta mutlu oldum dedirtecek kadar sevgilendiren, sevindiren ve nefes aldıran gerçek “amacınız” nedir?