X

Mutlu olma yolunda; hayat amacı “hayat aracı”na karşı

“Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya eşyalar değil.” -Albert Einstein

Oldukça derinden sorgulanması gereken bir konu ile birlikteyiz bugün. Yine zorlu tepeleri aşacağız, hepimizin zaman zaman düştüğümüz tuzakları hep birlikte yeniden göreceğiz. Ve en azından bugünden sonra, bu yazıdan sonra farklı bir açıdan bakabiliyor olacağız. Nedir hayatımıza “anlam” katan? Bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir; anne olmak, eş olmak, başarılı bir iş adamı olmak, bir mühendis olmak, bir gezgin olmak, hayatımızın aşkı ile karşılaşabilmek, dünyanın en yüksek kulesine çıkabilmek…

Peki bu cevaplarımızın ortak yönü nedir veya cevapları “farklılaştıran” nedir? İşte burada amaçlar ve araçlar ile karşılaşıveririz. Çünkü yarattığımız ve hayatımızı bağladığımız “anlam” daha da karmaşık hale geliverir… Nedir “anlam” kavramını gerçekten anlamlı yapan? Evet bir “amaç” ile örtüşmesidir, fakat bizler amaç yerine araçları koyuveririz, ve işte yolların daha da dolambaçlı hale geldiği, sarmal döngülerde bir türlü “içimizdeki boşlukların dolmak bilmediği” diyarlara doğru savruluveririz.

Kendi hayatımdan bir örnek ile bunu açıklamak istiyorum. Evet, sevgi benim için her şeyin üstünde, iyi bir kariyer, iyi bir iş ve diğer tüm olanaklar. Sevgi dediğimiz zaman akan suları durdurma noktası gelir, sevginin diğer her şeyi göz ardı edebilecek kadar gözü kara olduğum nokta… Fakat hayatın amacı sevgi ise bunun araç ile karıştırılması durumunda bakın nasıl bir sonuca geldim…

Evet sevdim ama sevgi tek kişiye bağlı, yani eski eşim ile olan ilişkimde ben o kişinin sevgisini ve hatta “o kişiyi” hayatımın “amacı” haline getirmiştim. Tabi bu öyle yavaş yavaş içime işlemekteydi ki, bu araç olanı alıp amaç yaptığımda nasıl bir “kontrolsüzlüğe” ve en önemlisi dengesizliğe doğru sürükleneceğimi o zamanlar anlayamamıştım. Aldatıldığımda adeta düz bir duvara çarptım; ne yapmıştım, kendi hayatım nereye gidiyordu ve ben kimdim? Tamamıyla o adam olmuştum, onun hayatına eşlik edebilmek, onun önceliklerine göre yaşamak, onun zevki olan şeyleri gerçekleştirebilmek, onun doğru buldukları ile yaşamak ve onun kurduğun bir hayata adeta “monte edilmiş bir parça” gibi uymasam da ben oraya “ait olmasam da” orada kalmaya tutunmaya ısrar etmek… Hayatımın “amacı” olan adam işte açıkça beni sevmediğini, bana değer vermediğini ve hatta beni aldatabileceğini bana göstermişti. Şimdi ne olacaktı? Hayatımın “amacı” bitmişti! Amaçsız bir insandım çünkü bu amaca “yardımcı amaçlar” da bağlamıştım, örneğin anne olmak, örneğin ev işlerini yapmak, örneğin her gün içimde kopan fırtınalara rağmen “kadın” susar deyip oturmak, örneğin hep alttan alan olmak, örneğin bir gün bile “sen neyi istiyorsun Pınar?” diye soramamak… Tüm bu amaçlarım tek gün içerisinde yıkılmıştı…

İşte bizler bu örnekte olduğu gibi hayatımızın anlamını “bir kişi” üzerine kurduğumuzda, bir kişiye bağlı örneğin X’in karısı olmak, Y’nin kocası olmak, A’nın annesi olmak veya B’nin nişanlısı olmak gibi bu aslında hayatımızın “amacı” olarak tanımlayabileceğimiz “sadece mutlu olma” yoluna “aracılık” edebilecek olanları amaç haline getirmemiz demektir. Bunu bir örnekle açıklamamız gerekirse, önümüzde upuzun bir yol uzanmaktadır ve bizler bu yolu muhteşem arkadaşlarla evet bir eşle evet bir sevgiliyle ve evet bir aşkla birlikte yürüyebiliriz, fakat bu yürüyüş sırasında “gideceğimiz yönü ve yola çıkış amacımızı unutuveririz”. Varsa yoksa o yanımızda yürüyen sevgilimiz, eşimiz, aşkımız olur. Aslında onlar sadece birer “aracıdır” asıl amaç bizim bu muhteşem hayat yolumuzda kazanacağımız tecrübelerimiz ve bu yolu gerçek bir “amaç” olarak yürüyecek olduğumuz gerçeğimizdir.

Şimdi örneğimizle devam edelim. Evet, hayatımda tanımladığım tüm amaçlar yıkılıvermişti. Sonradan açıkça gördüm ki “mutlu” olmak, yani yaşıyor olmak, seviyor olmak bir insana bağlı olamazdı. Sadece bir kişinin ilişki hakkındaki fikri, bana belki değer vermiyor oluşu veya benimle hayatının geri kalanına devam etmek istememiş olması “benim hayat amacımı” yerle bir edebilir miydi? Yani eğer bu dünyada bir yerim varsa, ve buraya X veya Y’nin isteği ile gelmediğime göre, X veya Y kişisinin isteksizliği ile benim hayat amacım “yıkılabilecek” kadar zayıf olabilir miydi? Tüm bu sorulara verdiğim kocaman “hayır” cevapları ile kendime geldim.

Bu kavrayıştan sonra hayatıma yeniden çok daha derinden baktım. Sonraki gün istemediğim bir şeyi bile yapmamak üzere odaklandım. Kendi zevklerim, kendi seçimlerim, kendi amaçlarım oldu. Amaç kelimesini ve sevgiyi yeniden tanımladım. Hala bu yepyeni tanımlarla kurmuş olduğum hayatımda evet zaman zaman “amaç” nedir sorusunu kendime sormaktayım, ve her seferinde görüyorum ki bugün verecek olduğum cevap “bir kişi” ile tanımlanamayacak kadar değerli ve komplike… İçerisinde birçok şey var, insanların hayatlarında bir değişime vesile olabilmek, dünya üzerindeki çocukları çok ama çok mutlu edebilmek, sadece olduğum halimle kendi kendimi sevebilmek ve bu konuda arayışta olanlara örnek olabilmek, her günümde öncelikle kendime sonra benimle konuşan herkese biraz olsun “güzel bir enerji” verebilmek ve en önemlisi “sevgi”… Korkmadan, tanımlara sıkıştırmadan ve “amacımdan” sapmadan sevgiyi hayatımda tezahür ettirebilmek; yani hayatı elimden geldiğince iyi” ve “hakkını vererek” yaşayabilmek…

Bugün bu yazımda bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Eğer bu paragrafa kadar okuduysanız şimdi gözlerinizi kapatarak kendinize sormanızı istiyorum, hayatınızın “amacı” nedir? Amacınız komplike ve “bilimsel” olmak durumunda değildir, örneğin bu sadece bahçe düzenlemesinde ustalaşmak gibi “sıradan” bir istek de olabilir, fakat bunu X, Y, Z başka bir şahısa mı bağlıyorsunuz örneğin annemi mutlu etmek, babamı tatmin etmek, karımın isteklerini karşılayabilmek, kızıma iyi bir baba olmak gibi. Evet bunlar “araçlardır” fakat “amaç” sadece ve sadece size bağlı, sizde başlayan ve sizde biten olmalıdır. Anneniz, babanız, karınız, çocuğunuz gitseler bile siz ve “amacınız” dimdik ayakta durabilmelisiniz; asıl amaç hayattır, yani hayatta mutluluk için aracı olacak bu kavramlar, sizin için ne kadar kıymetli? Tanımlarınızı nasıl şekillendiriyor?

Sizi bu hayatta mutlu oldum dedirtecek kadar sevgilendiren, sevindiren ve nefes aldıran gerçek “amacınız” nedir?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale