X

Mükemmeliyetçiliğin en büyük besin kaynağı: Utanç ve yargılanma korkusu

Hepimizin güçlü ve zayıf olduğu noktalar vardır. Bazı hedefleri daha kolay yakalar, daha tatmin edici sonuçlara ulaşırız; bazense beklentilerimiz kısmen ya da bütünüyle boşa çıkabilir. Çünkü hiç kimse her şeyi mükemmel yapmak gibi gerçek dışı bir özelliğe sahip değildir.

Aslında her birimiz “Kusurlu Mükemmelleriz.” Bizler “yeteri kadar iyiyiz.” Ne yazık ki yeterince iyi olmadığını düşünen, kendini bununla yargılayıp içinde tatminsizliğin yarattığı koca bir boşlukla yaşayan çok insan var. Bu hele de mükemmeliyetçiler için aşılması son derece güç bir durum.

Mükemmeliyetçi olmak bir şeyleri iyi yapmayı istemekten çok daha farklı bir zihniyet yapısında gelişiyor. Mükemmeliyetçi insan için ya mutlak başarı ya da mutlak başarısızlık vardır, ara tonlar onun hayatında yoktur.

Bu düşünce yapısı doğal olarak mükemmeliyetçi bir insanın en büyük korkusunun başarısızlık olduğunu düşünmemize yol açar, hâlbuki yapılan çalışmalar daha farklı sonuçlara ulaşıyor.

Brené Brown, The Gifts of Imperfection adlı kitabında, mükemmeliyetçi birinin en ciddi endişelerinden birinin yargılanmak olduğunu söylüyor. Başkalarının onu eleştirmesinden deli gibi korkar ve bu yüzden kendisinden imkânsızı bekler yani her şeyi “mükemmel” yapması gerektiğine dair boş bir beklenti içine girer.

[Mükemmeliyetçilikte] … düşünce ve hisleriniz der ki: ‘Mükemmel görünürsem, bu şeyi mükemmel yaparsam, mükemmel çalışırsam ve mükemmel yaşarsam, işte o zaman utanç, suçluluk, eleştiri ve pişmanlık gibi duyguları engellerim ya da olabildiğince bunlardan kaçarım. Mükemmeliyetçilik elimizden gelenin en iyisini yapma çabasından çok farklıdır.
Mükemmeliyetçilik sağlıklı bir başarı çabası, gelişme yönünde atılan dengeli adımlar değildir; o kişinin üzerine geçirdiği bir kabuktur.

Çabalarımızı ve elde ettiklerimizi benlik değerimizle bir tuttuğumuz ölçüde mükemmeliyetçiliğin tehlikeli sularına gireriz. Beklediği başarıya ulaşamayan biri doğal olarak üzülecek ve hayal kırıklığına uğrayacaktır fakat mükemmeliyetçilerde bu duygular sağlıklı boyutları aşar, ağırlaşır, ağırlaşır ve kendilerinden utanç duymalarına neden olur. Diğer bir deyişle düşünceler şöyle der: Mükemmelsen, asla başarısız olmazsın; asla başarısız olmazsan, utanç da duymazsın.

Sonuç olarak, mükemmeliyetçiliği kovalamak kişiyi bir kısır döngüye hapseder çünkü mükemmel olmak imkânsızdır, boşa kürek çekmektir.

Uzm. Psk. Neslihan Rugancı, mükemmeliyetçi kişi ile mücadeleci kişi arasında ayırım yapıyor. Rugancı’ya göre, mükemmeliyetçi kişinin çabalarından dolayı yenilgiye uğraması onun kendini hiçbir zaman “yeterince” iyi görmemesinden ileri gelir ve bu yüzden de başarıya bağlı bir doyum yaşaması mümkün değildir. Mücadeleci kişi de büyük çaba verir ama onun asıl amacı kendini geliştirmektir; elinden gelenin en iyisini yapmayı dener ve sonunda başarısızlığa uğrasa bile süreç boyunca pek çok değerli tecrübe kazandığının farkında olur. Kısacası, çıkılan yol –başarı getirsin ya da getirmesin– mükemmeliyetçiler için kâbusa dönerken, mücadeleci kişi için bu, renkli heyecanların yaşandığı bir yolculukla bitebilir.

Mükemmeliyetçilik elbette kişiyi sadece psikolojik ya da duygusal açıdan olumsuz etkilemekle kalmıyor, çalışmalar bu durumun pek çok klinik rahatsızlıkla ilgili olduğunu ortaya koyuyor. Depresyon ve kaygı, kendine zarar verme, sosyal kaygı bozukluğu, kapalı alan korkusu, obsesif kompulsif bozukluk, tıkanırcasına yeme, bulimiya ve anoreksiya gibi yeme bozuklukları, travma sonrası stres rahatsızlığı, kronik yorgunluk sendromu, uykusuzluk, kronik baş ağrıları ve ne yazık ki intihar eğilimi gibi son derece tehlikeli rahatsızlıklara karşı mükemmeliyetçi kişiler daha savunmasız durumdalar.

“Uyumsuzluk” mükemmeliyetçi kişilik yapısının bir başka baskın özelliği olarak karşımıza çıkıyor. Bunu kişinin çevreye ya da belli bir duruma uyum sağlamada yaşadığı zorluk ve ani gelişen olaylara göre yeterince esnek hareket edememesi şeklinde düşünebiliriz. İçinde bulunulan durum radikal bir şekilde değişse bile, mükemmeliyetçi kişi daha önceden kendine koyduğu standardın dışına çıkamaz, düşüncesine “saplanıp kalır” ve söz konusu standart değişen koşullarla birlikte “en iyiyi hedeflemekten” çıkarak “ulaşılması imkânsıza” dönüşür.

Bu noktada, Carol S. Dweck’in Mindset: The New Psychology of Success kitabında tanımladığı sabit bakış açısı ile gelişmeye açık bakış açısı arasındaki farklar dikkat çekici. Dweck, zihnimizde iki ses olduğunu söylüyor: “İnatçı Ses” ve “Gelişmeye Açık Ses.” İyimser yaklaşıp kendimize güvendiğimizde, yeni bir alanda beceri kazanabileceğimize inandığımızda ya da değişen durum ve koşullar karşısında elimizden geldiğince esnek bir şekilde davrandığımızda, zihnimiz de o denli gelişmeye açık oluyor. Öte yandan, inatçı ya da sabit bir bakış açısı, bizi kötümserliğe iterken başarısızlık korkularımızı besliyor ve denemekten bile vazgeçiyoruz çünkü sonunda başarısızlık ihtimali varsa hiçbir çabanın işe yaramayacağına inanıyoruz.

Sanırım hiç kimse mükemmeliyetçiliğin imkânsızı arzulayan boğucu döngüsüne kapılmayı istemez; kendini bu döngüde hissedenler ise çıkmanın yollarını arar. Döngünün dışına atlamamız için bize yardımcı olabilecek bazı yollar var. Elbette herkeste aynı etki ve sonucu gösterecek “mucizevi” yöntemlerden bahsetmiyoruz ama zor alışkanlıklarımızın temelini böyle ufak vuruşlarla bile sarsabiliriz.

O halde;

  • Alın elinize kâğıt kalemi ve bir tarafa kusursuz olmaya çabalamanın yararlarını bir tarafa zararlarını yazın. Sonra da bırakın bu iki taraf birbiriyle dürüstçe çarpışsın.
  • “Ya hep – ya hiç” tarzı düşünmek size gerçekten fayda sağlıyor mu? Kendinizi ve çevrenizdeki insanları eleştirmenizde bu düşünce yapısının oynadığı rol nedir? Bu sorulara olabildiğince samimi yanıtlar vermeye çalışın.
  • Ne yapabileceğiniz konusunda gerçekçi olun. Bir şeyi yaparken sadece sonuca değil, sürece de değer verin. Başarınızı, sadece ne elde ettiğinizle değil, yaptığınız şeyden ne kadar zevk aldığınızla da değerlendirin. Hataları gelişmenize yardım eden fırsatlar olarak görün.
  • Her projenize zaman sınırları koyun. Biri için ayırdığınız zaman bitti ama işi tamamlayamadınız mı; olsun, onu o an için orada bırakın ve sıradakine geçin.
  • Eleştiriyle baş etmeyi öğrenebileceğinize inanın. İnsanların değerli sayılabilmeleri için “hata yapmamaları gerekir” gibi yanlış bir fikre saplanmadığınız sürece, hata yaptığınız zamanlar öfke ya da savunma gereksinimi hissetmezsiniz. 

Ve son olarak mükemmeliyetçiliğinizin arkasındaki korkularla yüzleşin. “Olmasından korktuğum nedir? Başıma gelebilecek en kötü şey ne?” Bu sorulara ne kadar dürüst ve gerçekçi cevap verebilirsek, mükemmeliyetçi bakış açısının gelişmenin ve öğrenmenin önüne en büyük engelleri koyduğunu, bize ulaşılması imkânsızı dayattığını ve tatsız bir hayatı yaşattığını daha kolay fark edebiliriz.

Kaynaklar:
Brené Brown, The Gifts of Imperfection: Let Go of Who You Think You’re Supposed to Be and Embrace Who You Are (Türkçeye Butik Yayınları tarafından Mükemmel Olmamanın Hediyeleri
Olmanız Gerektiğini Düşündüğünüz Kişiyi Bırakın Olduğunuz Kişiyi Kucaklayın adıyla çevrilmiştir.)
Carol S. Dweck, Mindset: The New Psychology of Success
What is the real fear behind perfectionism?
Zenfounder: Staying health – perfectionism: the good bad and the ugly
BBC: Toxic perfectionism is on the rise
Bilkent Sağlık Merkezi – Mükemmeliyetçilik

İlginizi çekebilir:

Bedenlerimizi ne çok eleştiriyoruz farkında mısınız?
Bulimiya nervoza nasıl bir yeme bozukluğudur? Belirtileri nelerdir ve nasıl tedavi edilir?
Değişimin başlangıç noktası: Kendiniz olma alışkanlığını kırmak

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale