“Mucize nedir?” diye sorsan bana kalbinden geçen duygunun, zihninden geçen düşünceyle bir olmasıdır derim. “Daha büyük resmi görelim” dersen, o da kabul. O zaman kainatı, doğayı, insanı, hayvanı, bitkileri ve tüm canlıları ayrı ayrı hissettiğinde kalbine doğan o “işte bu” hali derim.
Mucize gün içerisinde ne çok yerdedir aslında, görmesini bilene. Zaman, mekan bağımsız ne kadar çok şekilde tezahür ediyor. Rutinin pençesine takılmadan, keyifle yaşamaya niyet edince başlıyor hikaye. Burada mucizeyi nasıl tanımladığında da yatıyor sır bence.
Sabah uyanırsın, aldığın nefesi, tüm zihinsel, ruhsal ve fiziksel becerilerin ile bunların bütünü olan sağlığını selamlarsın. Güneşin yaşam enerjisini selamlarsın. Elini, yüzü yıkar aynadaki yansımanı görür, mucizenin kendisi olduğunun idrakıyla kendini selamlarsın. Bir günaydın ve gülümseme ile ev halkını selamlarsın. Kahvaltını yaparken, sadece beslenmekle kalmazsın. Sofrada yediklerin için kurdun, kuşun hakkını, toprağın nimetini, ekeni, biçeni, yetiştireni selamlarsın. Bunları gerçekleştirdiğin alım gücünü selamlarsın.
Evden çıkıp işine, okuluna gidersin. Gökyüzüne bakıp maviyi, doğaya bakıp yeşili selamlarsın. Bunları görebilen gözlerini selamlarsın. İşine gider masanı, arkadaşlarını, hatta işini selamlarsın. Öğrenciysen öğretmenlerini, arkadaşlarını selamlarsın.
Böyle selamlamaya başlayınca içinde bir şükran duygusu yoğunlaşır. Önce varlığın için şükran duyarsın, sonra tüm yaşadıkların için. Her selamda hepsine şunu söylersin aslında: “Siz buradasınız ve sizi görüyorum, hissediyorum. Varlığınızı biliyor ve tanıyorum. Enerjinizin farkındayım.” Bu kabul, aslında kendini kabuldur. Sonra bir bakmışsın boyutuna bakmaksızın mucizeler gelmiş seni bulmuş. Kapını tıklamış, hatta geçmiş baş köşeye oturmuş.
Keşke yanımda olsa dediğin kişi arar seni ya da çıkar, gelir seni görmek için. Uzun zamandır canının çektiği o tatlıyı senin için yapar biri. Olsun diye niyetine girdiğin durum hızla gerçekleşir. Araba park etmenin sıkıntılı olduğu bir yerde, bir bakmışsın araban için boş yer bulmuşsun. “Biraz para biriktirsem de, alsam” dediğin şey, bir arkadaşının “İçimden geldi” sıcaklığıyla senin olur. Liste böyle uzar gider…
Kalbi güzel olana görünür mucize derler. Kalp, perdeyi kaldırınca güzel olur. Şüpheden, korkudan, kaygıdan ve tüm olumsuzluklardan arındığında nasıl da güzelleşir. İşte dileklerin senin titreşiminle uyumlanır ve tezahürü gerçekleşir.
7 rakamını çok severim. 777’yi daha çok… Yan yana gelerek titreşirler, muazzam bir alan oluştururlar. O da mucizeye dairdir.
Ne güzel sözler söylenmiştir bu sihirli kelime için. “Aşk, bir mucizedir” demiştir mesela Emile Zola. Albert Einstein’ın şu sözü de ne derindir: “Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmektir.”
Sahi sen mucizeyi nasıl tanımlıyorsun?
Sevgimle…