Mücadele edip tekrar ayağa kalkabilme gücü: Duygusal esneklik
Duygusal esneklik (Resilience); kişilerde az veya çok miktarda bulunabilen bir beceridir. Hayata olumlu bakmak gibi görünse de aslında böyle değil. Hayatta başımıza gelenlerle mücadele edebilme, eğilsek de kırılmadan ayağa kalkabilme veya mücadele edemeyeceğimiz durumlar da da olanı kabullenme yetisine sahip olmaktır.
Her insanın bir ailesi veya bakım vereni, arkadaşı, sosyal çevresi vardır. Bu çoklu ve öteki ile iç içe yaşamak hayatın problemlerini artırsa da duygusal esneklik açısından kullanabileceğimiz kaynaklardır. Aile de homoestazi dediğimiz kendinden var olan, sistemin problem karşısında kendini korumaya aldığı bir durum neden insanlarda da olmasın?
Etrafımızda gördüğümüz gibi her duruma herkesin yaklaşımı ve olaylarla baş etmesi farklıdır. En acı haliyle hastalıklar ve ölüm… Düşünün, etrafınızda herkesin hastalıklara karşı veya ölüme karşı tutumu ve bu durumdan çıkışı aynı mı? İşte bu farklılık noktasında kişilerin inanç kalıpları (şemaları) kadar duygusal esneklik oranları ve kendi kendilerini repere edebilme güçleri devreye giriyor.
Toplum olarak yaşanılan sıkıntıların yanında bir de varoluşun getirdiği, doğanın düzeni olan sıkıntılar mevcut. Hiç problem yaşamayan kimse olamayacağı için ruhsal olarak sıkıntı yaşayan kişilerin diğerlerine görece daha fazla problem yaşamış olma ihtimali de neredeyse yok. Son zamanlarda artan ruhsal sıkıntılar, artık neredeyse her yerde bizimle. Peki bu toplum bundan 80 yıl önce daha mı iyi ve konforlu bir hayat sürüyordu? Daha az travmalı yaşamlar mı vardı? Hayır. Geçmiş dönemlerde daha birlik olma duygusu hakimdi. Aileler kenetlenir, komşular destek olur, iş arkadaşları senin açığını kapatırdı. Bir evin sıkıntısı paylaşılır ve üstesinden gelinirdi. Yani resilience dediğimiz şey çok yüksekti. Şimdilerde herkesin dağılması veya kendini koy vermesi de çevresindeki kaynakları etkili şekilde kullanamamasından.
İnsanın başına gelene her zaman bir ön görüsü veye önleyici faktörü bulunmuyor. Kişiler kendi yapılarında ne kadar esneklerse o kadar çabuk toparlayabiliyorlar. Kişilerin dış kaynakları ne kadar çoksa o kadar çabuk toparlayabiliyorlar. Anlaşılmak ve duygunun paylaşımı, kişilerin dirayeti çökse bile, tekrar kendi kendilerine toparlanmalarını sağlıyor.
Uzakdoğu’da geliştirilen son teknolojiyle, büyük depremlere maruz kaldıklarında binaların ve gökdelenlerin yıkılmaması için etrafını saran lastikler inşa edilmiş. Resilience işte tam olarak böyle bir şey. Kişi sağa yatıyor, sola yatıyor ama o elastikiyet onun kırılıp dağılmasını engelliyor.
Esnek (resilient) yapıda olabilmek için sağlıklı bakım verene ve gelişimini sağlıklı tamamlamaya ihtiyaç vardır. Eğer bir çocuk annesi veya babasının resilience kapasitesini görürse, o derece güçlü oluyor. Bunun için bağ kurmak önemli. Ayrıca gerektiğinde çocuğa sorumluluk verip yaşına uygun başa çıkma becerilerinin gelişmesine izin vererek de gerçekleşebilir. Çocukları fanusta büyüten anneler ilerideki yıllarda ilk problemde yıkılacak çocuklar yetiştirmiş oluyor.
İlginizi çekebilir: Panik atak kabusunuz olmasın: Stres ve kaygı ile başa çıkma yolları