Daniel Pink’in “Nasıl Motive Oluruz?” (Drive) isimli eserinden bir bölüm:
“(…) Bazı bilim insanları, şartlı motivasyon unsurlarının ve diğer harici ödüllerin reçeteyle satılan ve potansiyel yan etkileri olan ilaçlara benzediğini düşünür. Bir başka grup bilim insanı ise bunları derin ve tehlikeli bir bağımlılığa yol açan uyuşturucularla eş tutar. Bu gruptaki akademisyenlere göre nakit para ödülleri ve ışıltılı mükafatlar başta büyük bir memnuniyet duygusu yaratır. Ama daha sonra bu duygu söner ve onu canlı tutmak için ödül verilen kişi daha sık aralıklarla daha büyük başka ödüllere gereksinim duymaya başlar.
Rus ekonomist Anton Suvorov, bu etkiyi göstermek için sıra dışı bir ekonomik model geliştirdi. Model, “müvekkil vekil teorisi” olarak adlandırılan kavramı esas alıyor. “Müvekkil”, motive eden -işveren, öğretmen, anne, baba- olsun, “vekil”i de motive edilen -işçi, öğrenci, çocuk- olarak kabul edelim. Müvekkil, vekile kendi istediğini yaptırmaya çalışırken vekil de kendi çıkarlarıyla müvekkilin sunduklarını dengeleme gayreti içerisindedir.
(…) Suvarov’un da kaydettiği gibi ‘Ödüller bir kere verildi mi bağımlılık yapar. Şartlı bir ödül, vekilin benzer bir iş ortaya koyulduğunda ödül beklentisine girmesine ve müvekkilin bundan sonra sürekli olarak iş yaptırmak için ödüllerden yararlanmak zorunda kalmasına yol açar.’ Mevcut ödülün yetersiz kalmaya başlaması için fazla bir zaman geçmesi gerekmez.”
Geçtiğimiz hafta sizlerle benim için hayatımda çok önemli bir başlık olan motivasyon konusunda önemli bir eserden bir başlık paylaşmıştım. Aynı eserden yine çok önemli bir konu hakkında bugün sizlerle derinlemesine değerlendirme yapmak isterim. İçimize bakalım ve aslında hayatta aldığımız ödülleri nasıl kullandığımıza, ödül beklentimize, iç motivasyonumuz ve ödül bağımlılığı dengesine, kısacası -özellikle de çok zorlu süreçlerde- devam etmemize neden olan kavramların neler olduğuna daha yakından bakalım isterim.
Bugün ele alacağımız motivasyon öğesi, dış motivasyon etkenleri. Yukarıdaki örnekte açıklandığı üzere kimilerimiz için en hızlı akla gelen etken para, bazılarımız için sonuca ulaşmak, bazılarımız için aktif bir grup içinde yer almak ve yeni şeyler öğrenmek, belki diğerlerimiz için yeni yerler görmek veya kariyer… Peki bizler motivasyonumuzu bu dış etkenlere bağladığımızda ne olur?
Yine yukarıdaki örnekte verildiği üzere, ilk dış motive edici güç geldiğinde belki büyük bir mutluluk ve ek motivasyon kaynağı oluşturabilir fakat bu durumda eğer iç motivasyonumuzu sadece dışarıdan gelecek bu ödüle bağlarsak yine aynı ödüle eriştiğimizde ne hissederiz? Kocaman bir tatminsizlik, doyumsuzluk, yetersizlik… İşte bu yüzden birçok proje dış etkenlere bağlı motivasyonla yola çıktığı için motivasyon varlığını sürdürülebilir bir şekilde devam ettiremiyor.
Bizler sadece dış dünyadan gelen ödüllerle motive olduğumuzda o iç motivasyon eksik kalmakta, girişteki örnekte olduğu gibi büyük bir tatminsizlik yaşamaktayız veya doygunluk seviyesine kısacık bir zaman diliminde ulaşmaktayız. Artık ikinci veya üçüncü ödül, sadece “ödül”, yani sembol olarak bize o iç gücü verebilmektedir.
Fakat motivasyonumuzu dış etkenlerden bağımsız hale getirdiğimizde ne olur? Örneğin bir kişinin hayatına dokunmak, bir kişinin ihtiyacını karşılamış olmak veya bir kişinin hayatını kurtarabilmek veya bir kişiye bir ay daha yaşama şansı sağlayabilmek gibi ödülleri düşünün… Herhangi bir ödül ne bağımlılık seviyesinde etkili olabilir ne de verilmediğinde veya daha fazla verildiğinde, o konuyla ilgili motivasyonumuza, kararlılığımıza ve isteğimize etki edebilir…
İşte bu yüzden bu yazımda bana eşlik ediyorsanız mutfakta pişirdiğimiz en basit yemekten ofiste tamamladığımız en kompleks projemize kadar hayatımızın her anında bizlere gereken motivasyon hakkında dış bağımlılık ve içten gelen gücümüzün dengesine dikkatle bakmanızı dilerim. Motivasyona sahip olmak ve bu motivasyon gücünü tüm zorluklara ve tüm yokluklara rağmen her daim kararlılıkla sürdürebilmek ciddi bir sanattır! Siz terazinin hangi tarafındasınız?
İlginizi çekebilir: Motivasyonu artırmak için öğretilen teknikler gerçekten doğru mu?