“Kişinin yaptığı iş, yeteneğine uygun mu diye onu seyretmen gerekmez. Sadece gözlerine baksan kafi. Sos yapan bir aşçı, ilk kesiği atan bir cerrah, konşimento dolduran memur. Hepsinin yüzünde aynı kendinden geçmişlik… Çalışırken kendilerini unuturlar. Benliğini unutup objeye dalan o bakış, ne güzeldir!”
W.H. Auden
Bir işe başlayacak olduğumuzu düşünelim. İlk adımımız en zor olandır. Bazen gözümüze kocaman gözükür yapacaklarımız. Erteleriz. Tekrar erteleriz. “Sonra yaparım” deriz… Bazen de öyle bir heyecan olur ki içimizde hemen başlamak isteriz. Hatta başından kalkamayız. O işin içinde kayboluruz. O konu o an için dünyanın en önemli olayı oluverir gözümüzde! Dakikaların nasıl geçtiğini anlamayız; gece geç saatlere kadar, hafta sonu durmadan çalışabilir, dışarıdan gelen dikkat dağıtıcı -mesela arkadaşlarımızın dışarı çıkma davetleri gibi- hiçbir şey bizi etkileyemez. Sadece ve sadece o işi bitirmek vardır aklımızda!
İşte bu motivasyon dediğimiz o mucize güç ile olur! Motivasyon varsa her şey kolaydır. Motivasyon varsa her şey “yapılabilir” olur. Motivasyon varsa hiçbir şey imkansız değildir. Eğer bir konuda motivasyonumuz varsa sabahın erken saati, gecenin geç saati yoktur çünkü istek oradadır. Yapma enerjisi oradadır. Motivasyonla yaptığımız şey bize yük olmaz. Motivasyon adeta bir boya gibidir; dünyayı rengarenk görmeye başlarız.
Bugün bu yazımda sizlerle birlikte motivasyonun ne kadar kıymetli bir kavram olduğuna odaklanmak istiyorum. Günlük hayatımızda genel olarak yaklaştığımız konuları (bu yemek yapmak da olabilir, imzalanacak önemli bir anlaşmayı hazırlamak da olabilir veya kilo vermek hedefiyle bir spor salonuna kayıt olmak da olabilir) motivasyonumuz açısından yorumlamayı atlarız. Sonrasında ise anlamadığımız şekilde bazı işleri uzatırız, bazı işleri yapamayız… Oysa bazılarını yapmak o kadar kolaydır ki sorgulamayız bile… İşte bu farklılığı oluşturan ana etmen “yapmaya gönüllülük” veya diğer adıyla motivasyondur; o kalbimizde ışıklar yakan, o içten yanmalı motor benzetmesini kullanabileceğimiz kocaman enerjimizdir!
Bunu detaylarıyla anlayabilmek için sevgili Daniel Pink’in Drive isimli eserinden bir bölümü inceleyelim:
“(…) Daha da önemlisi akışta bir kişinin yapması gerekenle yapabileceği arasındaki ilişki mükemmeldir. Yüzleşilen sınav ne çok kolaydır ne de çok zor. Kişinin mevcut becerilerinin bir-iki kademe üstünde bir çaba gerektirir. Bu da vücudu ve zihni öyle bir zorlar ki çabanın kendisi en lezzetli ödül haline gelir. Bu denge, diğer günlük deneyimleri kolayca gölgede bırakan bir odaklanma ve memnuniyet düzeyi yaratır. Akış içerisinde insanlar o anı öylesine yoğun bir biçimde deneyimler ve kendilerini o denli her şeye hakim hissederler ki zaman, yer ve hatta benlik bilinçleri eriyip yok olur.
(…) Başarının en iyi habercisi, araştırmaların bulgularına göre, öğrenci adaylarının, ‘azim ve kararlılık’ adı verilen, bilişsel olmayan, soyut -uzun erimli hedeflere yönelik azim ve ihtiras olarak tanımlanan- bir karakter özelliğine sahip olmalarıydı. Bu subayların eğitimdeki deneyimleri ustalığın ikinci yasasını doğruluyor: Ustalık acı çekmektir.
Akış kadar harika olsa da ustalığa giden yol -ilgilendiğiniz bir konuda günbegün daha iyi olmak- çevresi çiçek tarlalarıyla çevrili, üstünde gökkuşağı bulunan bir yol değildir. Öyle olsaydı daha fazla insan bu yolculuğa çıkardı. Ustalık, ıstırap verir. Kimi zaman, aslında çok zaman, hiç de eğlenceli değildir. Uzmanların performanslarına dair çığır açan bir araştırmaya imza atan psikolog Anders Ericsson’un çalışmalarından öğrendiklerimiz, ustalığı besleyen unsurlara dair yepyeni bir pencere araladı. Şöyle diyor: ‘Bir zamanlar doğuştan gelen yetenekleri yansıttığına inanılan birçok karakteristik, aslında en az on yıl süreyle yapılan yoğun pratiklerin bir sonucudur.’ Sporda, müzikte, iş dünyasında ustalaşmak, uzun süreli (öyle bir hafta, ay falan değil, on yıl) çaba (zorlu, acılı, eziyetli ve güç gerektiren) ister.”
İşte tüm bu acıya ve bu emeklere karşın bizleri ayakta tutan güç motivasyondur! Dağları aşmak üzere yola çıkan kişideki cesaretin de, sadece küçük bir işi becermek için adım atmaya kalktığımızda içimizdeki hissin de temeli bu motivasyondan geçer. Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınızda sizi en çok motive eden, belki bugün çekmekte olduğunuz acıları bambaşka bir gözle görmenizi sağlayan, içinizdeki o başarma gücünü alev alev yakan o duyguya sıkı sıkı sarılmanızı öneririm.
Çünkü motivasyon olan yerde kalp olur, kalp olan yerde emek olur, emek olan yerde her daim başarı olur! Motivasyonunuzun her daim en yüksek seviyede olması dileklerimle…
İlginizi çekebilir: Zihin kontrolüyle akışı değiştirmek mümkün mü?