X

Modern zamanlarda kişisel gelişim: Erdem Taşkınsu’dan öneriler

Kişisel gelişim kavramını açtığımızda, son dönemde özellikle, çok farklı çeşit ve farklı kaynaktan bilgiye kolayca erişebiliyoruz. Bu durum her ne kadar yararımıza olsa da, hepimizin bu alandaki ihtiyaçları, yaşadığımız tecrübelerden kaynaklı olarak farklılaşabiliyor ve asıl ihtiyacımız olan “doğru yönlendirmeye” ulaşabilmek yine de önemli zaman harcamamızı gerektiriyor. Örneğin; son yaşadığımız ilişkimizde aldatıldıysak, özgüvenimiz, kendimize olan saygımız ve sevgimiz sarsılmış olabilir. Böyle bir tecrübe için ihtiyacımız olan belki bizi bu duruma sürükleyen sebepleri bulmak olabilir. Diğer yandan aldatan kişiysek, mevcut ilişkimizde hangi ihtiyacımızı tatmin edemediğimizi sorguluyor olabiliriz. İşte bu yüzden; konu kişisel gelişim ve bu alanda destek almak olduğunda, mutlaka konunun uzmanından destek alıyor olmamız, hayatımızı genel olarak derinden etkileyen olayları dönüştürmekte büyük önem taşıyor.

Son dönemde ben de kendi arayışlarım için bu alanda çok fazla kaynaktan yararlanmaya çalışıyorum. Bu sırada en fazla karşılaştığım zorluk, eminim bu yazımda bana eşlik eden sizler de bu cümleleri okurken aklınızdan geçiriyorsunuzdur, tavsiye edilenleri veya konuların açıklanışını “anlayamamanız”. Anlaşılması zor bir kaynak ile karşılaştığımızda, eminim hepimizin verdiğimiz ilk tepki “hayatın bu derece kompleks olmadığı” hissine kapılmak oluyor ve genel olarak daha fazla ilerlemektense başka bir kaynak arayışına giriyoruz.

Benim için de böyleydi, ta ki sevgili Erdem Taşkınsu ve çalışmalarıyla tanışancaya kadar… 

Sizleri, kendisinin birbirinden değerli ve arayışlarınızda sizler için büyük dönüşümlere yardımcı olabilecek örnek videolarının yanında, bizler için kişisel gelişim ile ilgili en çok merak ettiğimiz ve belki çok isteyip de bugüne kadar kimseye danışamadığımız sorulara verdiği samimi cevaplarıyla baş başa bırakıyorum:

Erdem Taşkınsu
Sevgili Erdem Taşkınsu, bize kendinizi ve kişisel gelişim kavramına bakış açınızı anlatabilir misiniz ?

Benim gelişim yolculuğum 18 yıl önce başladı diyebilirim. Lisedeyken çok da başarılı bir öğrenci olduğumu söyleyemem. Öğretmenlerimden, ailemden bugün bir çok öğrencinin tanıdık olduğu söylemleri ben de  defalarca duydum “oğlum dikkat et”, “iyi ders çalış”,“kendini derse ver”, “dikkatli oku”, “ iyi dinle”, “unutma”, “sınavda heyecanlanma” gibi  telkinlerin hepsi iyi niyetliydi ama eksik olan bir şey vardı. Mevcut sistem devamlı bir şeyleri yapmamızı söylüyordu ama bunları nasıl yapacağımızı söylemiyordu; evet herkes dikkat et diyordu  ama “nasıl daha dikkatli olabilirdim?” sorusunun cevabını söylemiyorlardı.  Tamam dersleri unutma ama “nasıl daha iyi hatırlayabilirim?” veya “kafana takma mutlu ol! ama “nasıl?”

Tüm bunlar beni “nasıl” sorusunun cevabını keşfetmeye çıkardı, hep bu nasıl yapılır? sorusunun cevabını aradım.

Sanıyorum kişisel gelişim, Türkiye’de popüler hale geldiği 98’li yıllardı; o dönem kişisel gelişim yaklaşımları ve teknikleri ile tanıştım. Üniversiteye hazırlanıyordum ve birçok uzman eğitimciden beyni etkili kullanma, öğrenme ve hızlı okuma eğitimleri aldım. Bu sürece kadar aldığım hızlı öğrenme eğitimlerinin ötesinde de farklı ekolleri ve yaklaşımları merak etmeye başladım; bu merak beni NLP, koçluk stratejileri, EFT, reiki, hipnotik dil kalıpları gibi diğer konularda eğitimler almaya çekti. İşletme bölümünü bitirdim, sonrasında ise sosyoloji lisansını tamamladım.

Herkes kişisel gelişimini farklı boyutlarda yaşıyor. Ben kişisel gelişime “hmm anları” diyorum; yani aslında farkındalık anları, içinde ve dışında güzel ve iyi olanı fark etmek. Bu farkındalık anları hem kendi yaptıklarınla ilgili hem de başkalarının yaptıklarıyla ilgili. Kendinde iyi olan tarafları ve geliştirmen gereken yönlerini fark etmek ve başkalarının başarıyla ve ustalıkla neleri nasıl yaptıklarını fark etmek. Yaptığım koçluk çalışmaları sonunda, bu farkındalığı yaşadıklarında insanların gözündeki ışıltıyı görmek en büyük tutkum.

İnsanların çok güçlü kaynakları var, problem bu. Potansiyelin performansa dönüşmesinde araya engeller koyuyorlar, ortada fiziksel bir engel olmamasına karşın konular, engeller genelde zihinsel oluyor. Kişisel gelişimde amaç insanı bloke eden bu potansiyelin önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve ideal performansa ulaşmak. Bu engellere zihinsel sınırlar ya da bilinçaltı negatif inançlarda diyebiliriz. Yaptığım koçluk görüşmelerimde genel olarak şunu gözlemliyorum; bireyler küçük şeylere kafalarına takıyorlar ve enerjilerini düşürüyorlar, istiyorlar ki artık bu şeyler onların zihinleri meşgul etmesin. Aslında onların içinde daha rahat olabilecek kafasındaki negatiflikleri silecek bir kendileri var. Aslında tüm mesele bunu ortaya çıkarmak. Güzel olan nokta bu ortaya çıkabilir, şu an ki halimizden herhangi bir konuda daha üst bir versiyonumuz olabiliriz, kişisel gelişimde bunun anahtarını veriyor.

Evet daha hızlı okuyabilirsin, daha olumlu düşünebilirsin, kendini iyileştirebilirsin, daha güçlü bir hafızan olabilir peki nasıl? İç kaynaklarına ulaşarak. Önemli olan kendin ile ilgili kaynakları fark etmek ve etkili bir şekilde kullanmak.

Kişisel gelişim ekolünden beslenip de kişisel gelişime karşı ya da kişisel gelişimi olduğundan çarpıtan ve ona karşı cephe almış uzmanlar da var. Ben böyle bir yaklaşımı benimsemiyorum çünkü kişisel gelişim olduğu haliyle güzel ve yeterli. Bugüne kadar anlatan kişilere göre farklı şekillerde algılanmış olabilir ama bana göre kişisel gelişim, insanlara nitelik ve bilinç kazandıran bir yoldur. Sürücünün ehliyetsiz olması ya da yetersiz olması gidilecek yolu kötü yapmaz. Dolasıyla insanların kişisel gelişimin sunduğu bilinç ve bilgelik yolunun ayrımının farkına varacaklarını düşünüyorum. Yaptığınız çalışmaya ister dönüşüm deyin isterseniz enerji çalışması yapıyorum deyin, ister kabul edin ister kabul etmeyin; hepsinin özünde bireysel gelişim vardır. Kişisel gelişime bütünsel olarak bakıyorum; bana göre kişisel gelişim insanın zihinsel, duygusal, fizyolojik ve ruhsal potansiyelini ve kaynaklarını, arzu edilen sonuç için nasıl kullanılabileceğini öğreten ve bu yolda insanın adımlarını güçlü eylemlere ve performansa dönüştüren pratik bilgiler ve uygulamalardır.   

Kişisel gelişim alanında derin tecrübelerinize dayanarak, en geniş açıdan değerlendirdiğinizde bu alanda birebir danışmanlık istediğimizde, başlarken nelere odaklanmalıyız ve bu süreç boyunca nelere dikkat etmemiz gerekir?

Kendi yapacağınız çalışmalarda en önemli noktalardan birisi hangi alanda çalışma yapmak istediğinizi belirlemeniz gerekiyor. Öncelikli olarak gündem konumuz ne? Bunun cevabını vermemiz gerekiyor. Hangi alanda kendinizi daha iyi hale getirmek istiyorsunuz? İletişimde mi? İkili ilişkilerinizde mi? Okuma ve öğrenme faaliyetlerinizde mi? Ya da özgüveninizle ilgili bir problem mi olduğunu düşünüyorsunuz? Toplum önünde hitabet ya da sunum becerinizi mi geliştirmeye ihtiyacınız var? Dolayısıyla bu konuda kendimize doğru soruları sormamız gerekiyor.

Yapmak isteyip de tam istediğimiz gibi gerçekleştiremediğimiz ne var? işte kilit soru bu. Bu sorunun cevabından başlamalıyız.

Diğer bir konu mesela eğer bir yaşam koçu ile çalışacaksınız seçtiğiniz yaşam koçunu bazı kriterlere göre değerlendirmekten çekinmemelisiniz. Diyelim ki siz bir yerde sunum yapacaksınız ama heyecanlısınız ve teknik olarak nasıl sunum yapacağınızı bilmiyorsunuz. Böyle bir durumda seçeceğiniz yaşam koçunun özgeçmişini iyi incelemeniz gerekiyor çünkü sunum teknikleri ve hitabet konusunda eğitim veren ve aynı zamanda kitlelere hitap eden bir eğitmen olması önemlidir. Böyle bir tespit yaşam koçluğundan maksimum verimi almanızı sağlayacaktır. Bir öğrencisiniz sınav kaygınız var, sadece yaşam koçluğu teknikleri değil, NLP tekniklerine de hakim bu alanda çalışmaları olan bir yaşam koçu ya da öğrenci koçu daha faydalı olacaktır.

Hepimizin en zorlandığı konu “sabırla” çalışmaya devam etmek oluyor. Nu alanda birebir danışmanlık aldığımızda veya kendi çalışmalarımızı yaparken “süre” kavramına nasıl yaklaşmalıyız?

Sabır bizi uygulamalarda ustalığa götüren anahtarlardan birisi. Öğrenme sürecinde 4 durumu deneyimliyoruz;

Birinci boyut bilmediğimi bilmiyorum aşaması: Burada kişiler, kişisel gelişimden tamamen habersiz.

İkinci boyut ise bilinçli yetersizlik aşaması: Burada ise artık bir şeyleri bilmediğimizin eksikliğini hissediyoruz ama artık bilmediğimizi biliyoruz. Örneğin; kafamıza taktığımız negatif düşüncelerden kurtulmanın yöntemleri var bunu fark ediyorum ama nasıl uygulayacağımı bilmiyorum.

Üçüncü boyut ise bilinçli yeterlilik aşaması: İşte bu aşama aktif uygulamaların yapılması gereken ve konu üzerinde becerinin oluştuğu aşama. Vazgeçmeler en çok bu boyutta oluyor. Sabırla bu aşamada çalışmaya devam etmezsek bir sonraki ustalık dediğimiz bilinçdışı yeterlilik boyutuna çıkamıyoruz. Yani bilgi yetenek haline gelmiyor; bilen oluyoruz ama yapan olmuyoruz. Bunun için gereken süre bilgiyi ya da uygulamayı 21 gün boyunca tekrarlamak. Çünkü bu 21 gün sonunda alışkanlığa dönüşecek nörolojik yollar oluşmaya başlıyor. Örneğin; kişisel gelişim ile ilgili beden dili ve iletişim kitabı aldınız. Sadece yaklaşımları okuduğunuzda bu yetmeyecektir; 21 gün boyunca yaklaşımları uygulamanız lazım içselleşmesi için, aynısı bir NLP kitabı ya da hafıza tekniği içinde geçerlidir.

Genel olarak aldığımız önerileri “günlük hayata” ve gerçekliğe yansıtabilmek konusunda zorluk yaşayabiliyoruz. Okuduğumuz teorik bilgileri uygulamaya geçirmek hepimizin ikinci plana attığı diğer bir önemli nokta. Sizce bireysel danışmanlık sürecimizde veya kendi çalışmalarımızda teoriden pratiğe geçebilmenin önemi nedir?

Bilmek ile yapabilmenin farkını çok net ifade eden klasik bir söz vardır; “Yüzme ile ilgili teoriye sahip olabilirsiniz ama okyanusa dalmadan yüzmeyi öğrenemezsiniz.”

Özellikle kişisel gelişim kitaplarına roman tarzındaki kitaplar gibi yaklaşmamalıyız. Bilmek ve yapmak arasındaki fark çok önemli; çünkü biz bilince olmuyoruz, yapınca oluyoruz. Yani çalıştığınız konuda bir şeyler olmak için yapmanız gerekiyor. Eğer kişisel gelişim kitaplarını çok iyi okuyor ama uygulama pratiklerini yapmıyorsanız farkındalığınız gelişebilir ama sadece fark etmek yapabilmek için yetmez.

Diğer bir durum ise kullan ya da kaybet kuralıdır. Yani bilgi hafızanızda olabilir ama kullanmıyorsanız onu kaybedersiniz; çünkü kullanılan bilgiler içselleşmeye DNA’nızın bir parçası haline gelmeye ve yetenek haline dönüşmeye başlıyor. Kullanmadığımız nöronları da kaybetmeye başlarız dolayısıyla bilgileri hemen uygulamaya geçirmeliyiz bunun içinde şu soruyu kendinize sorabilirsiniz çünkü sorular uyarıcıdır ve uyandırıcıdır. Bu bilgiyi yaşamımın neresinde ne şekilde nasıl kullanabilirim? Bu sorunun cevabının zihinsel provası, sizi bilgiyi kullanmaya hazır hale geçirecektir. Bundan sonraki adım ise o bilgi için zamanı geldiğinde harekete geçmek olacaktır.

Bu alandaki derin birikiminiz ile siz kendi gelişiminizi nasıl yorumluyorsunuz? Ve bizler için bugüne kadar çıkardığınız en önemli 3 dersi, 3 öneriniz olarak paylaşmanızı istersek önerileriniz neler olurdu?

Bazı zamanlarda benim de çıkmazlarım oluyor, kendimi hep mükemmel hissediyorum desem sanırım bu insan olmanın psikolojisine aykırı olurdu. İnişlerimiz çıkışlarımız oluyor çünkü insanız, bazen dengemiz sarsılabiliyor ama önemli olan nokta yine dengeye gelebilmek, bizi sarsacak noktalarda kaygı ya da depresif taraflarda durmadan kendi denge merkezimize gelebilmek… Bu anlamda kendi gelişim yolculuğumda çabuk dengeye gelmeyi öğrendim ve öğreniyorum diyebilirim.

Negatif düşünmeyi çukur kazmaya benzetiyorum, kazdıkça derine düşersiniz ve bunun bedelini yaşamdan ve hedeflerinizden koparak, zamanı harcayarak ödersiniz.

Size ilk önerim bir gün olurda kendinizi bu negatiflik çukurunda  bulursanız, o çukuru kazmayı bırakın ve oradan sıçrayın. Sıçramak için de iyi ve güçlü yönlerinize odaklanın.

İkinci önerim ise akış ile kontrol arasındaki dengeyi yakalayın. Kişisel gelişim çevresinde görüyorum; akışta olalım, anda olalım deniliyor hep. Eğer depresyondaysan anda olmanın önemi yok, ne kadar anda kalırsan kal önce modunu değiştirmen gerekiyor. İnsanlar genelde akışa bırakması gerekenleri kontrol etmeye çalışıyor. Örneğin; sevgilisi ona istediği gibi davransa daha mutlu olacak kişi ve bunu kontrol etme takıntısında… Yani kendi daha mutlu olmak için onun davranışlarını değiştirmeye çalışıyor ama bunu kontrol edemezsin, insanları değiştiremeyiz, akışa bırakmalısın kontrol edebileceğin şey kendi davranışların. Diğer bir konu kaygılarımız. Örneğin; sınav kaygısı. Çalışmanı kontrol edebilirsin ama sınavda ne olacağını artık akışa bırakmalısın. Bu ikisi arasındaki zamanlama önemli; doğru zamanda doğru olanı yapmalıyız.

Üçüncü önerim ise tavşanların hepsini kovalamaya çalışmayın; yoksa hiç birini yakalamazsınız. Önce birisini yakalayın sepete koyun sonra diğerini… Aynı anda çok işe atlamak enerjiyi ve dikkati dağıtıyor ve faydasız bir enerji çıkıyor. Öncelikle neye odaklanacağınıza karar verin çünkü enerji dikkatimizi verdiğimiz yöne doğru akıyor.

Erdem Taşkınsu iletişim adresleri 
Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale