Felsefe hocam Mehmet Altuğ Hoca, mistik filozoflardan bahsederken Aziz Augustinus’un şu cümlesini kullanmıştı: “Olanı gördüler, sebebini değil.” Bence bu söz hayatımızı değerlendirmede, bize derin bir anlam sunuyor. Özellikle söz konusu yemek alışkanlıklarımızsa.
Yemeğin hayatımızda büyük bir yeri olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bize enerji veriyor, besliyor ve iyi hissetmemizi sağlıyor. Fakat yemek bizim için sadece fiziksel bir ihtiyaçtan öte, aynı zamanda ruhsal ve duygusal bir deneyim. Yeme alışkanlıklarımızın arkasında duygusal bağlantılar da bulunuyor. Örneğin, stresli olduğumuzda veya mutlu olduğumuzda yemeğe sığınıyor olabiliriz. Tam da bu noktada mindful eating devreye giriyor ve yemeği sadece yutmaktan öteye taşıyor. Duygusal bağlantıları fark etmemizi sağlıyor.
Mindful eating, genelde şöyle biliniyor; “yavaşlamak, yavaş çiğnemek ve daha sağlıklı seçimler yapmak.” Ama bunların ötesinde bir yaklaşım olduğunu söylemek istiyorum.
Mindful eating, bizi yeme alışkanlıklarımızın nedenlerini anlamak için içe dönmeye yönlendiriyor. Bu içe dönüş, hem bedenimiz hem de zihnimiz için son derece önemli. Çünkü yemeğin sadece fiziksel bir ihtiyaçtan ibaret olmadığını, aynı zamanda ruhsal ve duygusal bir deneyim olduğunu bize hatırlatıyor.
Öğrencilerim gibi bende mindful eating’i hayatıma dahil etmeye çalışıyorum. Tabii her zaman farkındalıkla yemek yemek kolay olmuyor, özellikle de yoğun bir günün ardından eve gelip hızlıca bir şeyler atıştırmak istediğimde. Ancak, bu uygulamayı hayatıma dahil ettiğimden beri, yemeğin benim için ne ifade ettiğini daha iyi anlamaya başladım diyebilirim.
Bu sebeple ben süreçte neleri fark ettim sizlerle de paylaşmak istedim.
- Anın tadını çıkarmak: Mindful eating sayesinde yemeğin tadını gerçekten çıkarmayı öğrendim. Her lokmayı hissederek ve tadını çıkararak, aslında ne kadar lezzetli olduğunu fark ettim. Bazen aceleyle yediğimde bu lezzetlerin farkına varamadığımı gördüm.
- Bedenimin ihtiyaçlarını dinlemek: Zaman zaman bedenimin ne istediğini ve ne zaman doyduğunu anlamak benim için zor olabiliyor. Mindful eating, bedenimin gerçek ihtiyaçlarını dinlememi ve onlara saygı duymamı sağladı. Böylece, artık sadece duygusal bir tepki olarak yemeğe yönelmediğimden emin oluyorum.
- Duygusal bağlantıyı güçlendirmek: Yemek yeme alışkanlıklarımızın arkasında sık sık duygusal bağlantılar bulunur. Stresli olduğumuzda ya da mutlu olduğumuzda, yemeğe sığınmak doğal bir tepki gibi gelebilir. Mindful eating, bu duygusal bağlantıları fark etmemi ve daha farklı yollar bulmamı sağladı.
Mindful eating, basit gibi görünse de, aslında derin bir içsel keşif yolculuğudur. Yemeğin tadını çıkarırken içsel dünyamızı da keşfetmek, hem fiziksel hem de duygusal sağlığımızı destekler. Bu nedenle, her bir lokmayı dikkatle yemek ve yemeğin keyfini çıkarmak, sadece bedenimize değil, ruhumuza da iyi gelir.
Gördüğünüz gibi Aziz Augustinus haklı, yemekte sadece “olanı” değil, “sebebini” görmeye başlamamız gerekiyor.
Siz de mindful eating’i denemeye ne dersiniz? Belki de yemekle olan ilişkinizi yepyeni bir boyuta taşıyabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Diyetlerin avantaj ve dezavantajları: Farkındalıkla beslenmenin önemi