Küçük oyunlar oynamayı seviyorum. Hayata bir oyun gibi bakmak, belki parçalara ayırmak bana iyi geliyor en azından.
Şöyle bir oyun oynardım eskiden: Günde en az üç kişiye gülümser ve “günaydın” derdim. Hatırlıyorum da bu oyunu oynarken epey arkadaşlık kurdum mahallemizde yaşayan insanlarla. Sadece kapının önünde kızımla okul servisini beklerken gördüğüm ve gülümsediğim, günaydın dediğim insanlarla sohbet eder oldum.
Hatta oyunum için şöyle bir hedef koymuştum kendime: Yolumun üstünde bir alt geçit var, onun çıkışında tezgah açmış bir amca vardı, eski kitaplar, mendiller satan. Son derece asık suratlı, huysuz görünümlü bir amca. Dedim ki kendi kendime, eğer onun gülümsemesini sağlarsam ben bu oyunu kazanırım. Ve her sabah ruh halim nasıl olursa olsun, önünden her geçtiğimde ona en neşeli halimle “günaydın” diyerek gülümsemeye başladım. Bazen başını kaldırmadı, bazen hamurdandı biraz ve günler geçti. Yavaş yavaş gülümsemeye başladı, sonra arada yavaş yavaş başını kaldırmaya başladı ve bir gün gülümsedi ve hatta günaydın demeye başladı! Bir süre sonra “Epeydir geçmiyorsunuz buradan”, “Her şey yolunda mı?”, “İşler nasıl?” şeklinde sohbet eder olduk birbirimizle.
Bu benim küçük oyunumun kazançlarından biriydi. Şimdi her seferinde yanından geçtiğimde sohbet ettiğim, hatırını sorduğum veya benim hatırımı soran biri var. Hayat bir oyun ve biz kendi oyunumuzun hem yazarı, hem yönetmeni, hem başrol oyuncusuysak, bunu istediğimiz gibi yapmak bizim elimizde aslında. Ruh halimiz nasıl olursa olsun…
Geçen yaz vaktimin çoğunu küçük bir kasabada geçirdim. Sabahları erkenden kalkıp ağaçlı yemyeşil bir yolda yürüdüm ve oyunumu tekrar hatırladım. Sabah yürüyüşüm boyunca karşılaştığım herkese gülümsemeyi seçtim. Her gün bana gülümseyerek cevap veren, hatta “günaydın”ıma “günaydın” diyen ya da “merhaba”ma “merhaba” diyen kaç kişi var ve bunlar ne kadar artacak diye bir oyun yarattım. Balkonlarında oturan insanların bile bakışlarını yakaladığımda “günaydın!” diye seslendim ve istisnasız herkesin ve herkesin gülümseyerek yanıt verdiğini gördüm. Bunlara şahit olmak beni çok mutlu ediyor.
Çok minik bir seçim ve ardından gelen hareket ve duyguyla insanları mutlu etmek mümkün. Hem de en önemlisi kendiniz için küçük bir serotonin deşarjı yaşamak mümkün. Bu hem ruh halinize hem de bedensel sağlığınıza iyi gelecek.
Ve bu gülümsemeyi mindful bir şekilde yapabiliriz. Nasıl mı?
Önce başınızı yerden kaldırın. Başınızı kaldırırken boynunuzda oluşan hareketi hissedin. Belki yüzünüzde, alnınızda birtakım hisler fark ettiniz.
Ardından kendinizi etrafınızdaki tüm renklere, şekillere, kokulara, harekete açın. Belki de yürürken oluşturduğunuz rüzgara dikkat edin. Her ne fark ederseniz… Önce gözlerinizi, burnunuzu, kulaklarınızı açın. Tüm duyularınızı…
Ve ardından, karşıdan gelen ilk kişiye odaklanın. Ona odaklanmayı seçin. Yaklaşırken görüntünün nasıl değiştiğini, ondaki tüm renkleri, belki size hissettirdiklerini fark edin.
Aklınızdan buca düşünce geçerken veya içinizden pek çok duygu geçerken, “Bu ne saçma!”, “Ne yapacağım şimdi?”, “Hoşlandım!”, “Hoşlanmadım!”, “Bana ne, yapmayacağım!” gibi pek çok şeyin arasından “Şimdi gülümsemeyi seçiyorum!” diyerek seçim yapın.
Karşıdan yaklaşan insana bakarak onun tüm görüntüsünü, tüm renklerini, hatta kokusunu fark ederek dudaklarınızın önce yanlara doğru genişlediğini hissedin. Aynı zamanda yanaklarınızın kenarındaki çekilmeyi, elmacık kemiklerinizin üstünde yanaklarınızın toplandığını fark edebilirsiniz belki.
Eğer bu hareketi tek başınızayken yapıyorsanız -belki şimdi ayna karşısında deniyorsunuzdur- yanaklarınıza dokunabilirsiniz. Nasıl hissediyorsunuz? Yumuşak ya da sert, pürüzsüz veya pürüzlü, her nasılsa öyle olduğunu fark edebilirsiniz. Gözlerinizin kenarlara doğru çekildiğini ve göz kenarlarınızın kırıştığını fark edin. Belki de bedeninizden, kalbinizden yayılan bir ılıklık hissi olabilir. Ona da bakın. Bedeninizde ne var? Hatta birden boğazınızda ses tellerinin titreştiğini, ağzınızın içinde bir hava akımı olduğunu ve de dilinizin hareket edip ağzınızdan birtakım kelimelerin döküldüğü fark edebilirsiniz. Kulağınıza sesiniz gelebilir “merhaba” diyen. Olabilir ya da olmayabilir.
Bu oyuna kimler katılır? Kimler her gün en az bir kişiye, hiç tanımadığı bir kişiye hem de, selam verme düşüncesini seçip yüzünde gülümseme yaratır ve tüm bunların kendisinde, bedeninde, duygularında, düşüncelerinde neler yarattığını beş duyusuyla hissederek, fark ederek gülümser?
Bir sonraki yazıda buluşana kadar Instagram hesabımdan daha fazla bilgiye ulaşabilir, DM üzerinden benimle iletişime geçebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Mindfulness’ı günlük hayatında uygulayabilmen için 10 öneri