Hepimiz evlerimizle daha ilgili olduğumuz bir dönemdeyiz. Pandemiyle birlikte evde daha fazla vakit geçirmeye başladıkça, evlerimiz de bizi olumlu hislerle kucaklayacak, daha rahat ettirecek, saracak, sarmalayacak, hayal ettirecek, günümüzü renklendirecek detaylarlarla buluşturacak.
Mimari olarak inşa edilen, dekore edilen ofis ve evlerde bütün fonksiyonlar sağlansa da, estetik, malzeme beklentiyi karşılasa da, bazen işler, içinde yaşamaya başladığımızda düşündüğümüz gibi gitmez. Mimari olarak 5 duyunun ihtiyacının karşılanması çok önemli olmakla beraber, gözle göremediğimiz için çoğunlukla göz ardı ettiğimiz yaşam enerjisi de çok önemlidir. Yaşadığımız alanlarda, gözle göremediğimiz bu titreşim-enerji, bizi hem fiziksel hem de duygusal boyutta etkiler.
Dolayısıyla tasarlanan projelerde sadece işlevsellik ve estetik değil, aynı zamanda o mekanda yaşayanların mekan ve doğa ile uyumu da çok önemlidir. İşte bu noktada, içinde matematikten astrolojiye kadar bir sürü bilgiyi barındıran Feng Shui gibi kadim bir bilgi devreye girmelidir. Hatta bazı kuralları da mimarlıkla oldukça çok örtüşmekte olan bu bilgi, sonuçta yaşamın içinden deneyimlerle çıkmış, insanın mutluluğu için çalışan bir sistemdir.
Feng Shui’de kullanılan 5 element sistemiyle, bir yapının doğayla ve içinde yaşayan, çalışan insanlarla uyumlu olmasını sağlamak mümkündür. Aslında zaten bu 5 element saf formlarıyla hayatımızda bulunmaktadır. İşte bu elementleri, yaşam ve çalışma alanlarında dengeli kullanarak doğru enerji akışını sağlamamız mümkündür. Bunu uygulamaya aktardığımız zaman ise hayatımızın, ilişkiler, sağlık, kariyer ve para gibi farklı yönlerini destekleyebilir, sağlıklı ve bereketli enerjileri de binaya çekebiliriz. Buna yaşam enerjisini doğru kullanmak, doğanın matematiğini lehimize çevirmek de diyebiliriz.
Biz mimarlar aslında ihtiyaçlara göre yapıyı tasarlar ve o sırada farklı disiplinlerle (tesisat, statik, elektrik, mobilya vb.) beraber yol alırız. Bunlar daha çok ihtiyaca ve işleve göre mekanı 3. boyuta çıkarmasını, donanımlarını sağlamasını, o mekanı görsel ve dokunsal estetik değerlerle giydirmesini sağlayacak disiplinlerdir.
Feng Shui esaslarına göre de yaşam enerjisinin etkisini işin içine katıp yapının doğa ile uyumunu sağladığımızda, sistem aslında kusursuz işlemeye başlar. Aslında günümüzde, mimarların yapıyı tasarlarken tıpkı diğer disiplinlerde olduğu gibi Feng Shui’yi de işin içine katması ve bu kadim bilgiyi tasarımın bir parçası olarak görmesi kaçınılmaz olmalıdır. Bir mimar olarak, Feng Shui’yi de işin içine kattığımızda mekanın dilini iyi okur, bir yapıda işleyişin, fonksiyonların doğru işleyip işlemediğini fark edebilir, dekorasyonda renkleri, materyalleri dengeli, ahenkli bir şekilde bir araya getirebilir, 5 elemente uygun tasarım, mobilya geliştirebiliriz. Ve bu şekilde sadece fonksiyon ve estetik değil, aynı zamanda mutluluk, huzur ve denge arayışımıza da çözüm yaratabiliriz. Her zaman tasarım, denge, uyum, ahenk bir arada olmalıdır.
Bundan sonra, sıfırdan tasarlanıp inşaa etmeye başlanacak, çevreye duyarlı, sürdürülebilir mimarlık esaslarına dayalı, doğa ile uyumlu, kendi enerjisini kendisi üreten, yağmur suyunu kullanabilen, küçük tarım alanları ile kendi kendine yetebilen ne kadar çok yapıyı mikro ölçekte şehirlerimize, makro ölçekte dünyamıza kazandırabilirsek, geleceğimize de o kadar yatırım yapmış oluruz.
İlginizi çekebilir: İlkbaharla evinizi yenileyin: 2021’e Feng Shui dokunuşları