Hepimiz için tanıdıktır, bu kişi birden bire hayatıma girdi, nasıl olduğunu anlayamadım, aslında ilk bakışta birbirimiz için hiç uygun değildik… Birçok farklılığımız vardı öncelikle hayat görüşümüz sonra hayattan beklentilerimiz… Ama işte tam olarak böyle ansızın hayatımıza giriverir o kişiler. Sonra ilişkilerin bitiş aşaması gelir ve aynı sevgi sözcükleri bu noktada yaşanan birçok güzel hatıraya rağmen şu cümlelere dönüşür; neden ben? Neden hep aynı şekilde ilişkilerim son buluyor? Neden hep aynı sorunlar ile karşılaşıyorum? Neyi yanlış yapıyorum? Bu kişiler neden hep beni buluyor?
Bu yazımda istiyorum ki sizlerle her gün olduğu üzere muhteşem bir farkındalık macerasına çıkalım, yani konunun içinden geçerken bu sorgulamaları yapan “bizlere” yakından bakarken aslında hem sorumuz hem cevabımız olalım… O meşhur çekim yasası dilinden konuşalım bugün. Bırakalım bizlere anlatsın. Örneğin; siz ne bekliyorsanız ben onu tezahür ettiriyorum, sizi ne korkutuyorsa ben onu sizin karşınıza çıkartıyorum veya neyi kaybetmekten sakınıyorsanız onu kaybetmenizi sağlıyorum, ve evet ben “çekim yasasıyım” neyi çekmemi istiyorsanız koşarak size getiriyorum; işte bu yüzden gözle görmeniz değil kalple görmeniz gerekiyor….
Aslında hayatımıza giren ilişkilerimizde neden aynı sorunlarla karşılaştığımız sorusunun özü işte bu yüzden yine “kendimize dönmeyi” gerektirir. Çünkü aşk ile bağlandığımız tüm ilişkilerimiz aslında bizim birer muhteşem yansımamızdır, eğer kendimizi sevmiyorsak titreşimlerimiz yine sevgiyi bilmeyen bir kişi ile tezahür edecektir, kaybetmekten korkuyorsak bunu bize yaşatacak bir ilişki yaşayacağızdır çünkü bilinçaltımızın derinlerinden bu günümüze ve ilişkimize “kaybetme” için mesajları çoktan göndermektedir ve en çok gördüğümüz “aldatılma” durumu eğer kendimizi sevilmeye layık bulmuyorsak bunu bize kanıtlamak için işte hayat “bizleri sevmeye layık bulmayan” bu yüzden başka birini veye birilerini kolayca tercih edebilecek bir kişiyi karşımıza çıkartabilir. Gelin tüm bu olasılıkları bir de sevgili çekim yasasının nedenlerinden ve nasıllarından izleyelim.
Muhteşem çekim yasası nasıl çalışır?
Öncelikle “çekim” kelimesinin anlamını bir kez daha sizlerle keşfedelim, çekmek herhangi bir cismin başka bir cismi kendine doğru çekmesi eylemidir en basit anlatım ile. Yani çekmek eyleminde fiziksel olarak bir kaynağın diğer bir şeyi “kendine çekmesi” ile oluşan bir akış vardır. İşte çekim yasasının temelleri buna dayanır, öncelikle fark etmemiz gerekir ki, hepimiz birer mıknatıs gibiyiz. Hayatımızın merkezinde yer alırız ve düşüncelerimiz, bakış açımız, hislerimiz bunların hepsi birer “çekici” güç olarak çalışmaya devam eder.
Bunu şöyle de düşünebiliriz, bir okyanusun tam ortasında çok güzel bir gemide seyahat etmektesiniz, hava pırıl pırıl, muhteşem bir huzur ile dolusunuz nereye gideceğinizi hangi limandan ayrıldığınızı biliyorsunuz ve ihtiyacınız olan her şey geminizde mevcut. Şimdi bu geminin kaptanı olarak örneğin daha fazla su isteyebilirsiniz, daha fazla rüzgar isteyebilirsiniz, bir ada ile karşılaşarak kısa bir mola vermek isteyebilirsiniz veya başka bir gemi ile karşılaşmak ve bazı şeyleri değiş-tokuş etmek isteyebilirsiniz… Şimdi tüm bu düşündüklerinizin size doğru hareket ettiğini düşünün, daha fazla su kaynağının bir başka gemi ile size ulaştığını, birdenbire bir kara parçasının önünüzde belirdiğini… Bir de tam tersinden bakalım, bu seyahatinizde sürekli bir korkunuz var, bir fırtınanın çıkıp geminizi batırmasından korkuyorsunuz, ya soyulursam diye korkuyorsunuz, ya kaybolursam rotamı şaşırırsam diye endişe ediyorsunuz veya ya gece olduğunda yanlış bir yön tercih edersem ve pusulamı doğru okuyamazsam… Sizce bu korkuların sonuçları nasıl tezahür eder, evet kaybolacaksınızdır, evet geminiz batacaktır veya soyulacaksınızdır. İşte tüm bu akışta sizler için muhteşem bir ders vardır, tüm gerçekleşenler sizden yana bir çekim ile size akmaktadır…
Sevgili Diana Cooper güzel eseri Spiritüel Yasalar’da bakın bu akışı “ilişkiler” açısından nasıl değerlendiriyor;
“…İnsanlar bir hayat arkadaşı bulmak konusunda çaresizliğe kapıldıklarında da benzer bir durum gerçekleşir. Diğerleri bu çaresizliği sezerek onlardan uzak dururlar. Bu enerjiyi değiştirip, sevgi dolu, kabullenici ve açık bir enerjiyle dünyaya yaklaşıldığında doğru insan hayatlarına girecektir.
Bilinçaltımıza işlemiş inançlarımız, durumları ve insanları hayatımıza çeker. Değerli olmadığınıza inanıyorsanız, sizi kötü bir biçimde tehdit ederek bu inancı size yansıtacak insanları hayatınıza çekersiniz.
…Bir erkek, “Ben kontrolü elimde tutmaktan hoşlanan bir insanım ve üzerinde hakimiyet kurabileceğim bir kadın arıyorum” mesajını evrene yollarsa, üzerinde hakimiyet kurulmasına müsaade eden kadınları hayatına çekecektir. Bu durumun neredeyse hiç farkında olmayacaktır. Aynı türden insanları hayatına çekmeye devam eden insanlar aynı mesajı evrene yollamaya devam eden kişilerdir.”
Muhteşem çekim yasası, hayatıma artık “aynı” insanları “çekmemek” için ne yapabilirim?
Bu sorumuzun cevabını anlamak, aslında tüm süreci idrak etmemiz ile gerçekleşir; basit olduğu kadar karmaşıktır. Çünkü aradığımız cevap yine içimizdedir. Hayatımızda tezahür eden ilişkileri değiştirmek için öncelikle kendimizi değiştirmemiz gerekir; önemli bir soru daha ortaya çıkar… Hangi açıdan değişim, neyi değiştireceğiz? Cevabımızın öznesi yine “biz” ve “kendimizden” geçer, yani kendimize olan bakış açımızı, “bizim” bizle olan değer ilişkimizi değiştirmeliyiz önce.
Bugüne kadar ilişkilerimizde hep bize istediğimiz derece değer vermeyen kişiler ile karşılaştıysak öncelikle kendimizin kendimize verdiği değere bakacağız. Örneğin; en son ne zaman kendiniz için ve sadece kendiniz için muhteşem bir yemek söylediniz? Başka birinin bize eşlik etmesini beklemeden, en son tek başınıza kimseye ihtiyaç duymadan sadece kendinizi şımartmak için ne zaman sinemaya gittiniz, masaj yaptırdınız? Sadece kendi yeni yaşınızı bir hediye ile kendi kendinize hediye vererek kutladınız? Yani “dışarıdan bir şeye gerek duymadan” kendinize ne kadar değer verdiniz?
Bugüne kadar ilişkilerimizde bizi aldatan kişilerle karşılaştık. Peki bu noktada biz ilişkiler hakkında nasıl bir inanca sahibiz, bir insanın güvenilir olduğunu düşünüyor muyuz gerçekten? Veya geçmişte ailemizde gördüğümüz bir inanç örneğin; bir erkeğin bir kadına sadık olamayacağı inancımız mı var? Bu inanç bizi her anımızda şüpheyle doldurup karşımızdaki kişinin “her an aldatabileceği” beklentisi ile mi dolduruyor? Diğer bir deyişle kendimizi sadakatle sevilmeye layık bulmuyor muyuz; ve bu yüzden ilişkilerimiz bunu bize tüm dehşeti ile yaşatacak bizi olduğumuz gibi sevemeyecek ve kabul edemeyecek kişiler olarak mı karşımıza çıkıyor? Tabi ki tam da beklediğimiz üzere aldatılıyor muyuz?
İşte tüm bu soruların cevabı evet değişmemiz gerekiyor. Peki nasıl yapacağız? En önemli aşama bu sürecin farkında olmakla başlıyor. Bunu fark ettiğimizde yani ilişkilerimizde karşılaştığımız her kişinin bizim bir aynamız olduğunu, bize o korkularımızı o endişelerimizi o güvensizliklerimizi yansıtmak üzere “çekilerek” geldiklerini, bu sürece bir “dur” dememiz, yani kendimize çekeceğimiz ilişkileri belirleyebilmemiz mümkün hale geliyor. Artık biz “ben değersizim” inancını “ben çok değerliyim ve en iyi ilişkiyi hak ediyorum” inancı alıyor. kendimiz için çekmek istediğimiz, “beni aldatan bir kişi veya beni yine aldatacak bir kişi” yerine “bana sadakatle bağlı olacak ve hayatıma muhteşem güzellikler katacak bir kişi” olarak dönüşüyor…
Sevgili David Deida güzel eseri Canım Sevgilim’de bakın bunu nasıl yorumluyor;
“…Kalbinin en derin özlemini sunuyorsan, tam şu anda bir adamın en derin mevcudiyetini kendine çekersin. Kalbinin teslimiyeti tedirgin ve bedeninin akışkanlığı az ise, o zaman da mevcudiyeti dağınık ve köklü olmayan, kalbi senin derinliğini hissedemeyecek bir adamı kendine çekersin.
…Yaşamını ya aşk kadar açık bir şekilde yaşayacaksın ya da daha azıyla yetineceksin. Ya bedenini aşkın sanatı olarak açılması için disipline edeceksin ya da kalbini alışkanlık kabukları içerisinde saklayacaksın.
…Güvenmediğin bir adam ile birlikteysen, teslimiyetin olmadığı bir sevgiyi, mutlak güven içinde açılarak teslim olmaya tercih ettiğin içindir. Bu, güvenli hissettirir. Kontrolü bırakmaktan korkuyorsundur, bu nedenle de derinliğiyle senin teslimiyetini talep etmeyen bir adamı seçmişsindir. Eğer aşkın hükmüne güvenseydin, seni, senin yönlendirmenden dahi daha derin bir biçimde açabilecek derin bir adamı kabul ederdin.”
Bugüne kadar aşk ilişkilerinizde farklı tecrübeler yaşamış olabilirsiniz, sürekli kendinize neden aynı tipte sorunları hayatınıza getiren kişiler ile karşılaştığınızı sormuş olabilirsiniz veya bu yazımı okuyorsanız şu anda ilişkide olduğunuz kişinin hayatınıza kattıklarını sorguluyor olabilirsiniz… İşte tüm bunların temeli, oluşumu ve “gerçek çekim kaynağı” bizleriz, bu yüzden bugün bir değişiklik yapalım; bugünde itibaren daha güzel daha mutlu daha derin ilişkileri çekmek üzere veya var olan ilişkilerimizi güzelleştirmek, mutluluk katmak veya derinleştirmek üzere mesajlar üretelim…
Unutmayın siz birer “çekim kaynağısınız” ve size benzeyen şeyleri yani gönderdiğiniz titreşimlerin cevabı titreşimleri hayatınıza çekersiniz… Yolunuz açık olsun…