Meşgul olmak ve sürekli bir şeylerle uğraşma ihtiyacı alışkanlık olabilir mi?
“Meşguliyet” çağımızın en kritik konularından biri olabilir. Sürekli gelen telefonlar, yetişilemeyen mailler, ardı arkası kesilmeyen toplantılar, bitmeyen ev işleri, dersler, görüşmeler… “Şu anda çok meşgulüm, bugün çok doluyum, hafta sonu çok işim var” ve bunlar gibi daha nice söylem çoğumuzun dilinde olabilir. Sürekli bir şeylerle meşgul olmak ve boş kalmadığını bilmek; belki çoğu bireyin kendisini önemli ve işe yarar hissetmesini sağlayabilir. Sürekli kendini bir şeylerle oyalamaya çalışarak dünyaya katkı sağladığını düşünmek, motivasyona olumlu etki ederek bazılarımızın hayattan daha fazla zevk almasına yardımcı olabilir. Peki ya gerçekten öyle mi? Gerçekten sürekli meşgul olmak, daima oyalanacak bir şeyler yaratmak iyi bir şey mi, neden böyle bir ihtiyaç ortaya çıkıyor ya da neden bir türlü meşgul olmama durumuna geçiş yapamıyoruz? Acaba meşgul olmak ve sürekli bir şeylerle uğraşma ihtiyacı alışkanlık olabilir mi?
Özellikle günümüzün çalışma koşullarında çoğu birey meşgul olmanın çok önemli olduğunu düşünerek daha fazla çalışmaya ve gerekli-gereksiz bir sürü işle uğraşmaya çalışabiliyor. Fakat birçoğu, meşgul olmanın ve bir şeylerle oyalanmanın alışkanlık haline gelmiş olduğunu fark etmeden zamanını boşa harcayabiliyor.
Ünlü yazar Tim Kreider, gerekli ya da gereksiz sürekli meşgul olmak istemenin anlamsız olduğunu, sürekli oyalanacak bir şeyler aramanın üretkenlik ya da çalışkanlığa aslında hiçbir katkı sağlamadığını belirtiyor:
“Uzun zaman önce çok mantıklı bir karar vererek para yerine zamana yatırım yapmayı tercih ettim; çünkü hayatımın bir gün sona ereceğini ve sevdiklerimle geçirebileceğim vaktin zamanla daraldığını görmeye başladım. Bu nedenle en iyi yatırımın zaman olacağına karar vererek para için çalışmayı bıraktım. Ömrüm sona ererken ne kadar az çalıştım, keşke daha fazla çalışsaydım diye değil; ‘Chris’le bir bira daha içseydim ya da Meganla daha uzun konuşsaydım’ diye pişmanlık yaşayacağımın farkına vardım. Hayat sizce de meşgul olmak için çok kısa değil mi?”
Kreider’ın bu sözleri, sürekli bir şeylerle meşgul olmanın zamanımızı nasıl öldürdüğüne dair çok ince ayrıntılar taşıyor. Görüyoruz ki, meşgul olmak artık önemli ya da saygı duyulması gereken bir özellik değil. İşte nedenleri:
Meşguliyet, zamanı yeterince iyi yönetememenin göstergesi olabilir
Herkesin dönem dönem yoğun olduğu zamanlar olabilir, ancak meşgul insanlar her zaman çok yoğun olduklarından şikayet edebilirler. Meşgul olmak her zaman üretken olmakla aynı anlama gelmeyebilir. Meşgul insanlar genelde stres altında olduklarında, yapamayacakları ya da yapmak istemedikleri bir iş olduğunda meşguliyetlerini bir bahane olarak öne sürebilirler. Zaman yönetimi konusunda kötü olmaları ya da erteleme alışkanlıkları, bu kişileri meşguliyet bahanesinin ardına saklanmaya itebilir.
Sürekli meşgul olmak özgüven eksikliğiyle bağlantılı olabilir
Meşgul olmak ve sürekli bir şeylerle uğraşmanın temel sebeplerinden biri de üzerinde yaşadığımız dünyada bir işe yaradığımızı hissetme ihtiyacımız olabilir. Ne yazık ki çoğu zaman kendimizi çevremizdekilerle karşılaştırarak onların yaptıkları işleri daha değerli, kendi çalışmalarımızı ise daha değersiz görme eğiliminde olduğumuz söylenebilir. Bu nedenle kendimizin ne kadar önemli olduğunu ve değerli olduğunu sürekli meşgul olarak, çok fazla iş hallederek değerlendirmeye çalışabiliriz.
Meşgul olmak hayattaki güzel şeyleri deneyimlemeye engel olabilir
Meşguliyet hayatın gerekliliklerindendir ve yaşadığımızı hissetmek için bir şeylerle meşgul olmaya ihtiyacımız vardır. Fakat bunun uzun sureli ve kalıcı olması, hayatımızda aksaklıklara yol açabilir. Kreider’ın da dediği gibi, ömrümüzün sonuna geldiğimizde pişman olacağımız şey az çalışmış olmak değil, hayatın tadını daha az çıkarmış olmak, daha az gezmek, daha az gülmek olacaktır.
Diğer yandan, Headspace yazarlarından Susan Johnston Taylor’ın ifadeleri de Tim Kreider’i destekler nitelikte. Taylor’ın meşgul olma alışkanlığını kırmak konusunu kaleme aldığı makalesi, meşguliyetin anlamlı bir çıktıdan çok kişisel ve profesyonel olarak değerlendirilebilecek, tüm insanlar için ortak bir sorun haline geldiğine dikkat çekiyor. Sürekli meşgul olmanın bir fayda sağlamaktan çok stres yarattığına vurgu yapıyor. Öyleyse, yapılacak en iyi şey Taylor’ın da dediği gibi meşgul olma alışkanlığını kırmak. Peki, bunu nasıl yapabiliriz? Aslında, çok basit iki adımla: Daha anlamlı işlere öncelik vererek ve kafamızı gerçekten boşaltmayı başararak.
İki adımı da gerçekleştirmenize yardımcı olacak en önemli hamle dikkat dağıtıcılardan uzaklaşmak olabilir. Bildirimlerinizi kapatın, sosyal medya hesaplarında geçirdiğiniz zamanın farkına varın, mesai saatlerinize sadık kalmaya ve iş bölümüne açık olmaya çalışın. Her ne kadar multitasking (aynı anda çok iş yapma) başarılı bir beceriymiş gibi algılansa da tek seferde tek bir işe odaklanarak üretkenliğinizi ve verimliliğinizi artırın. Zihninizi rahatlatmak için meditasyona başvurun, çeşitli nefes egzersizleri ve farkındalık pratikleri ile “sadece kendim” zamanları yaratın.
Belki, başlangıç olarak kendinize meydan okuyabilir ve en azından önce bir hafta, daha sonra bir ay boyunca “çok meşgulüm” demeyi bırakabilirsiniz. Meşgul olduğunuzu hissettiğinizde kendi ihtiyaçlarınızı önceliklendirebilir, daha anlamlı deneyimlere alan açabilir, işlerinizi sıraya koyabilir, daha esnek davranarak değişime açık olabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Aciliyet kültürü (urgency culture) nedir: Her şey çok acilken zaman nasıl doğru yönetilir?