Son dönemlerde -kendiniz için de geçerli olmak üzere- etrafınızdaki insanların çok daha keskin görüşlere sahip olduğunu hiç fark ettiniz mi? Veya herhangi bir konuda tartışırken birden ‘siz’, ‘biz’ gibi bir ayrımın vurgulandığını? İster keyifli bir arkadaş ortamı ister ciddi bir iş ortamı olsun sanki herkes bir ‘taraf’ seçmeye zorlanıyormuş gibi geliyor mu size de? Cevaplarınız evetse Merriam-Webster’ın 2024’ün kelimesi olarak ‘polarization’ı seçmiş olmasına muhtemelen hiç şaşırmayacaksınız. Polarization terimindeki polar, Dünya’nın kutuplarını tanımlayan Latince polaris kelimesinden geliyor ve Türkçe’ye ‘kutuplaşma’ olarak çevriliyor.
Merriam-Webster, ‘polarization’ı şöyle tanımlıyor: “Keskin bir şekilde zıt iki şeye bölünme; özellikle, bir grup veya toplumun görüşlerinin, inançlarının veya çıkarlarının artık bir süreklilik içinde olmadığı, zıt uçlarda yoğunlaştığı bir durum.” Peki, bu yılın kelimesi olarak neden seçilmiş olabilir?
Aslında tahmin etmesi pek de zor değil, bu yılki Amerika seçimlerinin yarattığı dalgalanmalar en büyük büyük nedenlerinden biri. Ancak siyasi görüşler başta olmak üzere gündelik hayatımızda yer alan pek çok konu ayrışmaları tetikliyor. Hem ülke hem dünya gündemi özellikle son dönemlerde o kadar karmaşık bir tablo sunuyor ki ‘polarization’, çağımızın siyasi, sosyal ve kültürel bölünme atmosferini kusursuz bir şekilde özetliyor gibi.
Sosyal ve politik bağlamda, fikirlerin, inançların veya ideolojilerin keskin bir şekilde ayrışmasını tanımlayan bu terim, aynı zamanda uzlaşmayı reddeden, birbirine zıt uçlarda bulunan grupları da nitelendiriyor. Tıpkı günümüz dünyasındaki toplumsal yapıların özeti gibi, öyle değil mi?
Birçok ülkede siyasi kutuplaşmalar, yerini günden güne sağlamlaştırırken sosyal medyanın bu tür konulara olan etkisi de ayrışmaları güçlendiriyor. Özellikle algoritmaların ‘kişiselleştirilmiş’ içerikler sunması, kişileri yalnızca ‘kendi görüşleri’ etrafında şekillenen paylaşımlara maruz bırakıyor, haliyle bu da farklı bakış açılarını devre dışı bırakıyor. Siyasi konuların yanı sıra sosyal ve kültürel pek çok başlık için de bu durum geçerli.
Cinsiyet, ırk, göçler, ekonomik eşitsizlikler gibi kavramlar da kutuplaşmayı kaçınılmaz bir hale getiriyor. Dolayısıyla bazı gruplar tehdit olarak algılandığından savunmacı tepkiler açığa çıkabiliyor veya kendini dışlanmış ya da dezavantajlı hisseden gruplar ayrışmaları tetikleyici tepkiler gösterebiliyor. Sonuç olarak çatışma ortamları güçlenirken, sosyal uyum zayıflıyor ve bu da toplumsal bozulmalara zemin hazırlıyor.
Kutuplaşmalar önlenebilir mi?
Kutuplaşmaları tamamen ortadan kaldırmak ve tüm çatışmaları en başından önlemek pek gerçekçi bir senaryo olmasa da ayrışmaları azaltmak ve anlayışı teşvik etmek için yapılabilecek bir şeyler var:
- Bunların başında da medya okuryazarlığını iyileştirmek geliyor. Çünkü günümüzün dijital dünyasında özellikle sosyal medya platformları fazlasıyla yönlendirici olabiliyor.
- Tarafsız mekanlara dair farkındalığın geliştirilmesi de önemli. Okullar, devlet kurumları, iş yerleri gibi özellikle kalabalık olan ortamlarda tarafsız yaklaşımlar pekiştirilmeli.
- Liderler, toplumun genel atmosferini şekillendirme konusunda büyük bir güce sahip. Dolayısıyla ayrıştırıcı söylemlerden kaçınılması, toplumda denge ve uyum yaratabilir.
- Uzun vadeli bir çözüm için eğitimin kilit bir rol üstlendiği de unutulmamalı. Genç nesillerin eleştirel düşünceye, empatiye ve uzlaşmaya dayalı bir bakış açısıyla yetiştirilmesi, kutuplaşmanın etkilerini zamanla azaltabilir.
Polarizasyon, bir anda çözülebilecek bir sorun olmasa da, bu stratejilerin bir arada ve uzun vadeli uygulanmasıyla aşılabilir. Toplum olarak, kutuplaşmanın bizi ayırmasına izin vermek yerine, farklılıklar arasında köprüler kurmayı seçebiliriz. Böylece hem bugün kendimiz için hem de gelecek nesiller için daha sağlıklı bir toplum inşa edebilir, ayrışmalar yerine birlikteliğin gücünden beslenebiliriz.
İlginizi çekebilir: Oxford Dictionary yılın kelimesini seçti: Brain rot (beyin çürümesi) nedir?