Maymun iştahı ile barışmak: Maymun iştahı hayata karşı bitmeyen bir merak mı?
Yıllarca hep maymun iştahlı olmakla suçlandım, ara ara içselleştirdim suçlamaları, kendimi suçladım. Bir alan seçip o alanda derinleşen, yolu, yolculuğu belirli, net insanlara hem çok imrendim, hem de yine onların duygusunu da merak ettim. Sıkılmıyorlar mıydı? Çok zevk aldığınızı düşündüğünüz bir şeyi profesyonel boyuta taşıyınca ya da taşımaya çalışınca görev ve sorumluluklarla yükleniyor olması beni hep içten içe korkutan bir etken olmuştur. Ödüllerin bedellerini ödemeye gönüllü olup olmamakla ilgili bir durum da var sanırım ortada. O yüzden hep “Benim hayatım ….. olmadan olmaz” “….. olmadan yaşayamam” gibi sözleri söyleyebilen insanlara çok saygı duydum, ama aynı anda onları anlamakta güçlük çektiğim zamanlar oldu ve zaman zaman acaba gerçekten samimiler mi diye düşünmeden de edemedim.
Hayatım boyunca birçok şeye ilgi duyan ve onlara da ortalama sayılabilecek bir yetenek ve istek barındıran bir kişi oldum. Hayat kümülatif akan bir serüven; son günlerde bu birikimin izlerini hissediyorum. O aktıkça görüyorum ki, o benim ya da özünde toplumun maymun iştahı deyip küçümsediği iştah, yani merak hayatta beni dinç tutan bir armağanmış, yine kendimi tanıma yolunda çabalamaya devam ederken yeni yeni görmeye başlıyorum.
Üniversitedeyken çok yönlülüğümü en çok takdir eden arkadaşlarım yabancı arkadaşlarım olmuştu ve onlarda da gözlemlediğim benzerlikler vardı, evet, onların küçük küçük bir sürü hobisi vardı. Ortalama düzeyde sadece zevk için yaptıkları… Ama kimse onları maymun iştahlı olmakla yargılamıyordu. Derinleşen sohbetlerimizde de bu konu üzerine konuştuk. Bu konunun en temelinde kültürel ve sosyal farklar yatıyor diye düşünüyorum.
Bilimin ve sanatın, bir şeyler üretebilmenin ham maddesi olan ve yaşamımızı zenginleştiren “merakla” ilgili olumlu diyebileceğimiz bir atasözümüz yok maalesef, bu çok üzücü ve düşündürücü. “Çok merak insanı mezara sokar“, “İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir“, “Fazla merak iyi değildir“… Neden iyi değildir mesela, bunu da merak ediyorum? Neden bu kadar grileştirmek istiyoruz hayatı ve neden bu kadar çok korkuyoruz renklerden, neden gökkuşağına sırtımızı dönmek istememiz? Bizde merak başa bela olarak yansıtılırken, Goethe merak herkesi kanatlandırır diyor. Korku yerine, cesaret veriyor. Thomas Gray de “Bitmeyen bir merak yaşlanmamak için en önemli ilaçtır” diyor bizlere de ilaç olurmuşçasına.
Hayatlarımızda istediğimiz şeyi istediğimiz kadar merak etme, farklı farklı meraklarımızı yaratıcılıkla birleştirme özgürlüğümüz olabilmeli. Değişiyoruz, kabuk değiştiriyoruz, bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın diye paylaşmak istiyorum duygularımı ve düşüncelerimi. Ebeveynler olarak, eğitimciler olarak bizler birçok fırsat alanı sunmalıyız çocuklara; sanattan bilime, teknolojiden edebiyata, yemekten müziğe, spordan matematiğe…
Seçtikleri alanlarda derinleşmeleri, istedikleri alanları bulabilmeleri çok güzel ve desteklenmesi gereken bir durum. Seçimini yapan çocukları alkışlamalı desteklemeliyiz. O konuda hemfikirim ama hangi alanda ne kadar durmak istediklerini bilmeyen, farklı alanları denemekten zevk alan, değişikliği ve renkliliği seven çocuklara da açmalıyız kucaklarımızı. İştahlarına maymun gibi benzetmelerde bulunmadan, onları yaftalamadan beslemeliyiz meraklarını, kaçırmamalıyız iştahlarını. Merak iyidir güzeldir demeliyiz, uzak durulması gereken bir şey hiç değildir bunun altını çizmeliyiz. Çünkü bence merak etmek, aslında öğrenmenin hammaddesi, zihnimizin benzinidir. Ve belki de yeni özdeyişler üretip gündelik hayat içinde çokça yer vererek çocukların merak duymalarını alkışladığımızı göstermenin vaktidir.
İlginizi çekebilir: Çocuklarla geri dönüşüm zamanı: Çocuğunuzla birlikte yapabileceğiniz 3 tasarım