Masumiyet…
Yaşadığımız her şeyde hissetmemiz gereken. Yaşam, bizler için her yolu sunarken, yaptığımız şeylerden, olduğumuzdan, varoluş şeklimizden duyduğumuz suçluluğu bir kenara bırakıp içimizdeki masumiyete tutunmalıyız.
Duygularımızın saflığına. Aşkımızın, durumlar içindeki duygularımızın samimiyetine ve o samimiyetin getirdiği masumiyete.
En kötü sonuçların bile altında bilmezliğin, cahilliğin masumiyeti yatar. Bilmezlik halinden duygularına kapılanın, duygusuna esir olanın masumiyeti.
Gerçek budur. Seçse de seçmese de, kendi içindeki masumiyeti yaşar insan ve bundan yeri gelir suçluluk duyar, yeri gelir utanır, yeri gelir hakkını helal eder kendisine.
Sevdiğimiz insanlara bakışımızdaki kırılganlık, arzumuzun çalkantısı, oldurmaya çalışanın çabası hep bir masumiyet içerir. Öfkesinden çıldırmış olanın ağzından çıkan zehirli sözler, içinde acıyan çocuğun masumiyetini taşır, acının masumiyetini. Hırs ile kurulmuş hayallerle başarmak, kendi yanan çemberinden çıkmak için her şeyi yıkanların içinde kavrulan gönlünün ve zihninin “acısının masumiyeti” ve samimiyeti vardır. Duygusuna samimiyetle bağlıdır.
Bu yüzden masumdur herkes.
Bu yüzden affetmelidir kendini herkes.
Ve bu yüzden açıkça dile gelmelidir her düş, her duygu, her acı, her arzu.
Ancak o zaman, o samimi ifadeden sonra, bir diğerinin yolunu kesip bir diğerini acıtmaz.
Her ne kadar sorumluluk içermiyor gibi görünse de, sorumluluk ifade edebilmekte, cesaret kendini, kırılganlığını ortaya koyabilmektedir.
Bunu yapabildiğimizde masumiyetimiz, bir öfkenin, acının ardına gizlenmeyi bırakıp gün yüzüne çıkar. İşte o zaman yaşarız kendi kırılgan güneşimizi. O kırılganlığın getirdiği naif hissedişleri, gerçek sevgiyi, şükür halini. Ve o zaman güçleniriz. Kendimizi tüm masumiyetimizle ortaya koyabildiğimizde, kırılganlığını saklamayan olduğumuzda, gerçek olana biraz daha yaklaşırız. O zaman gönlümüz, zihnimiz huzurlu ve sakin olur. Sessizlikte ve sakin…
Ne olursa olsun masumuz hepimiz.
Sonuçları ne olursa olsun.
Bir çocuk bilmezliğinde devam eden yaşamlarımızda, öğreninceye kadar çektiğimiz ve çektirdiğimiz acılar bilmezliğimizdendir. Ve elbette olacaklar ve yaşanacaklardır. Bu insanın öğrenme şeklidir. Öğrendikçe, bildikçe, ustalaştıkça duygularında, masumiyetin yavaş yavaş doğmaya başlar içinden dışarı.
Odaklanacağımız şey bu olsun. İçimizdeki masumiyet ve kırılganlık. Böyle affederiz birbirimizi, böyle affederiz kendimizi. Böyle bırakırız öfkeden, cezalandırma isteğinde yakalara yapışmış ellerimizi.
Hepimiz, masumuz.
İlginizi çekebilir: Bilmeyişin özgürlüğündür: Kendini akışa bırakmaktan korkma