Bambulardan özenerek yapılmış ranzanda, odayı aydınlatan güneş ışıklarıyla gözlerini açıp uykunu almış ve dinlenmiş bir şekilde uyanıp geriniyorsun. Dışarıdan gelen dalga ve kuş seslerinin çekiciliğine kapılıp yatağından kalkıp dışarıya yöneliyorsun.
Terliğini giyme ihtiyacı duymadan gösterişsiz tahta kulübeden çıkıp ağaçların gölgeleri altında 5-10 adım atınca çıplak ayakların sahildeki ılık kumlara ulaşıyor. Sakin dalgaların ıslattığı kumların hemen dibindeki ağaçların arasına gerilmiş hamaklardan birine atıyorsun kendini. Etrafta doğanın seslerinden başka bir ses yok, ne bir yerlere yetişmeye çalışan insanların bağırış çağırışı ne de trafikte ilerlemeye çalışan araçların sabırsız kornaları…
Hamağında yavaş yavaş sallanarak dalgaların ritmine uyduruyorsun kendini. Kafandaki gerginlikler kaybolup gitmiş, evindeyken yaşadığın o gün yetişmesi gereken işlerin tedirginliği zaten artık çok uzakta. Bazı koşuşturmalı tatillerde içine dert olan “görülmesi gereken tüm yerleri nasıl yetiştireceğim, hangi sırayla gideceğim?” endişesini de yaşamıyorsun. Filipinler’in kendi halindeki adalarından birinde, Siquijor adasındasın! Buraya ayırdığın günler doğayı ve adayı keşfetmek, ılık sularında serinlemek üzerine. Dinleneceğin ve adanın ritmine uyup sakinleşeceğin bir tatil seni bekliyor.
Cebu ve Negros ana adalarının açığında yer alan bu göreceli küçük adaya Negros’taki Dumaguete şehrinden bineceğin vapurla birkaç saatlik bir yolculuk sonrası ulaşabilirsin. Yan tarafındaki Cebu adasına göre daha az turistik olan bu adada sakin yaşamı deneyimlemek için iki ya da üç gününü ayırman yeterli. Siquijor adası Filipinler’in mistik adası olarak tanınıyor. Ada vapurunda tanıştığım adalıların hepsi el fallarına bakan, özel karışımlarının dumanlarıyla geleceğini okuyan yaşlı teyzelerin hikayelerini anlatıyor. Dünyanın bir köşesinde yer alan, adı pek duyulmamış bu adaya kadar gelmişken tanımadığım yaşlı teyzelere uğrayıp geleceğimle ilgili şeyler hakkında yorum yapmalarını dinlesem mi diye derin düşünceler içinde kaybolmuşken adaya ayak basıyorum. Gördüğüm manzaranın güzelliği ve adanın insanı içine alan sakin havasıyla birlikte aklımdaki sorular uçup gidiyor ve hemen adanın akışına uyum sağlamaya başlıyorum.
Vapurda tanıştığım iyiliksever adalılar adaya varınca da bırakmıyor, limandaki kafeye davet ediyorlar beni. Daha önce Türkiye’den gelen biriyle hiç tanışmamış olan kafe sahibi buz gibi bir ice tea ikram ediyor (Filipinler’de ice tea varken başka içeceğin lafı edilmez) ve Türkiye’nin nerede olduğunu tahmin etmeye çalışıyor, “uzak bir yer” diyor ama çıkaramıyor… Kalacak bir yer ayarlamadan gelmiş olduğum için tüm ahali toplanıp konuyu derince değerlendiriyor ve etraftaki hostelleri gezip yer aramam için bir tricycle ile anlaşmamda hemfikir kalıyor. Etrafı gezdiren tricycle şoförüm her Filipinli gibi oldukça konuşkan, hemen hayat hikayesini paylaşıyor benimle… Hristiyan bir ailede doğduğunu ama Müslüman bir kadına aşık olup onunla evlenebilmek adına Müslüman olduğunu anlatıyor. Filipinler’de Müslüman erkeklerin yeterli geliri olduğu sürece birden çok kadınla evlenmesinin önünde bir engel olmadığını söylüyor. Bu kuralı sonuna kadar kullanan şoförüm de tam 4 kişiyle birden evleniyor ve bu eşlerinden tam 5 tane çocuk yapıyor, evet hepsiyle aynı anda evli!
Filipinler’de tanışıp muhabbet ettiğim her insandan akıl almaz bir hikaye dinliyorum ve bu ülkede sonsuza kadar gezip herkesin öyküsünü dinlemek istiyorum! Boş yeri olan sevimli bir hostel bulduğumda tam da güneş denize yaklaşmaya başlıyor. Gökyüzü harika renkler barındıran mükemmel bir tabloya dönüşüyor. Sahildeki kayalara oturup diğer gezginlerle birlikte bu mistik adanın ruhuna bırakıyoruz kendimizi.
Siquijor adasını keşfe çıkmak için hazır hissettiğinde adanın her tarafını rahatça görebilmek için öncelikle bir motor kiralamalısın. Görülmesi gereken yerler adanın farklı köşelerine dağılmış durumda ve ada yürüyerek gezilemeyecek kadar büyük. Motor kiralarken dikkatli olup motorun her şeyinin tam olduğundan emin olmanı öneririm. Mesela ben kiraladığım motora oturduğumda aynalarının olmadığını fark etmiştim. Geri dönüp aynaları sorduğumda ise aynaları gerekli bulmadıkları için çıkardıklarını söylediler. Ancak yoğun ısrarlar sonucunda başka bir motorcuya yönlendirilip tüm parçaları tam olan bir motora kavuşabildim. Motor faslını hallettikten sonra mayonu, havlunu ve birkaç şişe soğuk suyu yanına alıp yola çıkabilirsin.
Yola koyulup keşfe başladığında güneş çoktan tepeye gelmiş ve yakıcı sıcaklığını gösteriyorsa ilk durak olarak “Balete ağacı”na uğra. Bu bölgenin en yaşlısı olduğu söylenen bu ağacın yaklaşık 400 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Geçen bu uzun yıllarda ağaç tüm çevresini hakimiyetine almış; doğal su kaynaklarına doğru uzanan kökler büyük bir alana yayılıp yerleri kaplamış; kafanı kaldırıp baktığında ise her yöne uzayan dallarının nerelere kadar gittiğini kestiremiyorsun.
Bu dalların oluşturduğu koyu gölgenin altı öğle güneşinin yakıcı ışınlarından korunmak için harika bir yer. Ağacın hemen altında ise buz gibi suyu olan minik bir havuz yer alıyor. Ağacın gölgesinde oturup ayaklarını suyun içine bırakarak serinlediğin an sanki bu ikili seni o sıcak günün telaşından çekip alarak sakin bir dünyaya çekiveriyor ve geçen kadim yılların sakinliğini hissettirmeye başlıyor. Ama gözlerinin kapatıp o sakinlikte kalmana razı olmayanlar da var; havuzun içinde dolanan meraklı balıklar. Havuzun bu serin sularında gezinen balıklar turistik beldelerde gördüğümüz “food spa”lardaki balıklarından. Suyun içinde bir hareket fark ettiklerinde akın akın gelip etrafını sarıyorlar. Ağacın altı bacaklarına dokunan balıkların gıdıklamasına dayanmaya çalışanların kahkahalarıyla doluyor. Herkes mutlu; koyu gölge, yaprakların hışırtısı, suyun buz gibi serinliği ve doğal spa bir arada.
Asırlık ağacın gölgesinde yeterince serinleyip enerjini topladıktan sonra motora atlayıp yolculuğa kaldığın yerden devam edebilirsin. Motorla geçtiğin yollarda gördüğün istinasız tüm Filipinliler sana gülümseyip el sallayacak. Hatta olur da bir okul çıkışına denk gelirsen bir turistin geldiğini gören mutlu çocuklarla etrafın çevrilebilir. Tek tük arabanın, motorun geçtiği yollarda sessiz mutlu bir yolculukla adayı keşfedebilirsin.
Sıcak yeniden etkisini gösterip seni yormaya başladığında güzel bir serinlik için rotanı “Cambugahay Şelalesi”ne çevir. Filipinler’de tepelerin, ormanların arasına gizlenmiş birçok şelale bulabilirsin, fakat bu kadar eğlencelisini bulmak kolay değil, bu şelale tam bir oyun alanı. Bambu ağaçlarıyla kaplı olan bu enfes yer farklı boyda 3 şelaleden ve bu suların aktığı mini göllerden oluşuyor. Şelalenin etrafını çevreleyen ağaçlardan birine bağlanmış kalın bir ipe tutunarak gölü çevreleyen yüksek kayaların üzerinden koşarak göle doğru Tarzan atlayışı yapabilir ve havada saltolar atarak kendini gölün serin sularına bırakabilirsin. Hızını alamazsan şelalelerden birinin kaynağına giderek bu yüksek kayalardan atlayarak şelaleye meydan okuyabilirsin.
Atlama, yüzme, tarzancılık, taklalar derken suyun içinde zaman geçip yorulduğunda ise tam ihtiyacın olan şey seni bekliyor olacak. Mis gibi bir Hindistan cevizi tabii ki! Şelalenin kenarındaki Filipinlilerden 1 dolar karşılığında asla bitirilemeyecek büyüklükte bir Hindistan cevizi alabilirsin. Elinde taze Hindistan cevizin ile serin suların içinde oturup lezzetli suyunu saatlerce hüpletebilir, tüm yorgunluğunu atabilirsin.
Dönüş yoluna çıktığında bu yoğun günün sonunda aklındaki tek şey muhtemelen nerede, ne yiyeceğin olacak. Yol kenarında önüne çıkacak uygun fiyatlı salaş restoranlardan birine uğrayabilirsin. Yoğun günün sonunda güzel havalı bir yemeği hak ettiğini düşünüyorsan, yolunu “Baha Bar”a çevirmeni öneririm. Harika yemekleri olan bu restoran aynı zamanda adadaki gezginlerin bir araya geldiği noktalardan biri. Adanın mistik havasına uygun bir mimarisi olan bu barın dış mekan düzenlemeleri de harika. Eğer şanslıysan canlı müzik performansına ya da güzel bahçesinde bir ateş şovuna denk gelebilirsin. Kokteylleri de çok lezzetli olan bu mekanda geceleri eğlence çok uzun sürüyor.
Adadaki diğer gününü daha sakin olacak şekilde planlayıp denize ve kumsala ayırabilirsin. Salagdoong plajı serin denizi ve kumsalıyla dinlenmek için harika bir ortam sunuyor. Motoruna atlayıp gideceğin uzaklıkta olan bu plajın ağaçlarla kaplı yolları da ayrı bir güzel. Hafta içi genelde sakin olan bu plaj kendini kumlara bırakıp keyif yapmak için çok uygun. Sahilde güneşin altında yanıp, kendini denize atabilirsin. Sahilde bir de soğuk kaynak suyunun denize karıştığı nokta var, orayı yakalayabilirsen mükemmel bir serinlik seni bekliyor. Bir şnorkel bulup denizin altındaki rengarenk balıkları keşfe de çıkabilirsin. Su o kadar berrak ki, bazı balıkları dışarıdan çıplak gözle bile seçebilirsin. Salagdoong plajında denizin içinden yükselen dev bir kayanın üzerine eklenmiş olan atlama platformu da heyecan arayanlara bir seçenek sunuyor. Olur da yatmaktan sıkılırsan tam 12 metrelik bir yükseklikten suya kendini bırakabilir, büyük bir adrenalin patlaması yaşayabilirsin.
Yüz, güneşlen, dal, kayalardan atla; günü nasıl geçirirsen geçir, ama akşamüstü olduğunda motoruna atlayıp adanın batı kıyısına doğru yola çık. Kendini batıdaki sahillerden birine atıp kumsaldaki kayaların üzerinde bir yer kap ve yüzünü güneşin batımına çevir. Bu adada güneşin batışı o kadar güzel ki sanki herkes bütün işini gücünü bırakıp kendini sahile atıyor; büyülenmiş bir şekilde gökyüzü ve denizin renklerinin oynaşmasını, renklerin birbirine dönüşmesini izleyerek kendinden geçiyor. Ben de farkında olmadan adadaki planlarımın hepsini güneşin batışına göre yaptığımı ve her gün bu gösteriyle birlikte dalıp başka diyarlara gittiğimi fark ediyorum. Adadan ayrılmak için vapura bindiğimde adaya gelirken merak ettiğim “geleceğini okuyan mistik teyzeler”i tamamen unuttuğum geliyor aklıma. Vapurdan uzaklaşan adaya bakarken yaşlı teyzelerin falları bir yana, meşhur “mistik ada” lakabını Siquijor’a ben kendi kafamda güneş batarken adanın büründüğü masalsı ortam için takıyorum.
İlginizi çekebilir: Gili Adalarının en genç rotası: Trawangan Adası