X

Maksut Aşkar’la Neolokal mutfağı ve iş yaşamına dair ufuk açıcı bir sohbet

Maksut Aşkar Türkiye ile yurtdışı arasında mekik dokurken onu bulmak hiç de kolay olmadı. İçinde olduğu sektörde, yenilikleri takip etmeyi de asla bırakmadan, özgün olanı üretmeye devam ediyor ve ekliyor “En kötü müşteri şikayet etmeyen müşteridir.” (Röportaj Şalom Dergisi’nde de yayınlanmıştır.)

Biz çocukluk dinlemeyi seviyoruz. Nasıl başladınız?

E doğumdan başladık. (Gülüyor.)

Haklısınız. Ben de kötü sordum. Gastronomi dünyası ile buluşmanızı ve profesyonel anlamda ilk yemek yapmanızı sordum aslında.

Profesyonel anlamda, yani aşçı olarak yemek pişirmeye başlayalı 14 sene oluyor. Ama 28 senedir de sektördeyim.

Sektöre giriş nasıl gerçekleşti?

Aslında hikaye şöyle: Ortaokulda çok çalışkan bir çocuktum. Sessiz sakindim ve Meslek Lisesi’nde Bilgisayar Elektronik yazmaya niyetliydim. Babamın kuzeni “Yükselen yıldız turizm, turizm yaz.” dedi ve ben de onu dinledim. Bu kararım on dört-on beş yaşıma dayanıyor. Böylece turizm bölümüne girdim. Hemen arkasından da on altı yaşımdan itibaren stajlar yapmaya ve ekstralarda çalışmaya başladım.

28 senenin ardından şimdi çeşitli çevresel duyarlılık alanlarında da duruş sergileyen bir isimsiniz. O zaman hemen soralım: Köken.İst’le neler yapmayı planlıyorsunuz?

Açıkçası Köken.İst uzun zamandır hayal ettiğimiz bir oluşumdu. Biz NeoLokal olarak farkındalığı artıran bir ürün tasarlayalım istedik. Çünkü ürünü direkt tedarik edebildiğimiz üreticileri de ön plana çıkarmaya ihtiyacımız var.

Belki de en doğrusu Köken.İst’i bir rol model olarak görmek…

Kesinlikle. Biz Köken’i bir rol model olarak tasarladık. İsim olarak İst alması İstanbul’da, yani İstanbul’dan doğduğu için. Hatta belki de Köken’i bir duruş olarak düşünmek ve böyle ifade etmek daha doğru olur. Çünkü Köken’le ilgili bir ürünü NeoLokal de tasarlayabilir, başka bir şef de tasarlayabilir. Burada önemli olan insanları bir araya getiren bir marka olmasını istemiş olmamız.

Peki, tüketicinin doğru kaynaklara ulaşması için onları nelerle destekliyorsunuz?

Bizim yapmak istediğimiz şu: Diyelim ki Köken’in bir ürününü aldınız. Bu ürünün arkasında bir kod oluyor. Burada da ürünün üreticisi ve malzemenin tedarikçisi ile alakalı bilgileri paylaşacağız. Hatta onlarla iletişim yolunu açacağız.

Bu arada bugün artık GDO’suz ürünlere ihtiyaç duyuluyor. GDO’suz ürün bulmak ve kullanmak için nasıl bir farkındalık yaratabiliriz?

Aslında burada sorun, farkındalığın olmaması değil. Yani, asıl sorun, günümüzde GDO’nun ne olup ne olmadığına dair bir bilinçsizlik değil. Artık bu biliniyor. Ancak günün sonunda kapitalist sistem ve konvansiyonel mekanizma insanları sağlıklı ürünlere ulaşmalarındansa, her şeyin daha hızlı tüketildiği bir sisteme ikna etmeye çalışıyor. Bu noktada da insanlar alım güçlerine yetecek kadar sağlıklı ürünle karşılaşamıyor. Dolayısıyla bugün domatesin fiyatı tartışılabiliyor. Biz de genç nesile bunların ayrımını sağlıkla yapabilecekleri bir sistem yaratarak, örnek olmaya çalışıyoruz.

Genç kuşağın hepsine ulaşmak mümkün mü? Çok farklı yerden yetişen bir genç kuşak da var çünkü…

Normal olarak tüm genç kuşağa ulaşamazsınız tabii ama sizin etrafınızda dokunabileceğiniz gençlere dokunabilirsiniz. Bunu hedefleyerek, biz de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Bu arada GDO’suz ürünlerden söz açılmışken gıda mühendisleri ile de çalışıyor musunuz acaba?

Birebir gıda mühendisi ile çalışmıyoruz ama bir gıda mühendisi danışmanımız var. Çünkü tabii ki biz de kendimizi daha iyi bir yere getirebilmek için bir bilene danışmaya ihtiyaç duyuyoruz.

Bir uzmanla çalışmak ne kadar önemli, değil mi?

Olmaz mı? Bizim ülkece en büyük eksiğimiz bu. Bir de biz özellikle işlerde, uzmana verdiğimiz değerin para karşılığını vermekte de zorlanıyoruz. Bu yüzden maalesef bu konuda geri kalmış ve düzeltilmesi gereken bir yönetim olduğunu belirtmeliyim.

İstanbul’daki ilk restoranınız nasıl bir rüyanın ürünüydü?

Uzun bir geçmişi var. Eskiden orası Sekiz İstanbul’du. Ben 2007’de otel ve restaurantlara danışmanlık yaptığım bir dönem Alaçatı’da bir mekana çekim yapmaya gittik. O sırada da Hacımemiş’teki tek bir mekan vardı ve ben o mekana hayran kaldım. Sahibi birlikte çalışmayı teklif etti bana. Kabul ettim ve üç ay oranın mutfağında şahane vakit geçirdim. Mekanı çok sevdiğim ve oradan döndüğümde girişimci bir kişilik de olduğum için aynı mekanı İstanbul’da açmaya karar verdim ama bazı anlaşmazlıklardan dolayı tek başına açmam gerekti. Üstelik herkesin rahatlıkla girip çıkamadığı, Beyoğlu’nda biraz karanlık bir sokakta girişmiş oldum bu işe. Benim için çok değişik bir başlangıç olduğunu itiraf etmeliyim.

Süreç nasıl ilerledi?

Sırf yemek değil, o dönemin ünlü DJ’lerinin de gelip haftada üç gece müzik yaptıkları bir alan yaptık. İki sene çok başarıyla sürdü. Ben de bu süreçte kendimi bu işi yapabilir miyim konusunda ikna etmiş oldum. Ancak işletme sahibi değişince mekandan ayrılmak zorunda kaldım ve Nu Pera’nın içinde Lilbitz isimli küçük bir mekana geçtim. Yirmi kişi ile başlayıp yirmi dört kişiye çıkardığımız bir mekandı.

Kendi lezzetlerinizi oluşturmaya başladığınız yer orası sanırım, değil mi?

Evet, evet. Kendi mutfağımı yabancı malzemelerle yaratmaya orada başladım.

Sizin lezzetlerinizi nasıl tanımlayabiliriz?

Başka bir şeyden ilham almanıza gerek kalmadan tasarladığınız yiyecekler olarak tanımlayabilirim sanırım. Başka mutfakların tekniklerini yorumlayıp, kendi malzemelerimi harmanlıyordum. Yeni şeyler tasarlıyordum. Bana göre belki çok kimliği olmayan ama tarzı olan bir işletmeydim. Dışarıdan nasıldım değil yani bu benim bakış açım.

İlk kez tadım menüsü veren de sizsiniz, değil mi?

Evet. Şehirde daha önce yapılmamış bir şeyi yapma derdindeydim ve yenilikçi biri de olduğum için yurtdışında olan bitenleri takipteydim. Çünkü daha önce yapılan şeyleri yapmak bana sıkıcı geliyor açıkçası.

Bu sebeple mi başladı Sekiz İstanbul dönemi?

Olabilir. Ama ben artık bu işletmenin zamanı doldu diye düşünürken, bir yılbaşı akşamıydı hatta ve içeride tek Türk müşteri yoktu, kendime demek ki bir işletme olarak yeterince güveni verememişim diye serzenişte bulunduğumu da hatırlıyorum. Sekiz İstanbul biraz da öyle bir dönüşüm hikayesi.

Sekiz İstanbul’un mimari olarak da hikayesi var…

Sekiz İstanbul’un olduğu yer önceden Sekiz diye bir restorandı. Rahmetli Aliye Turagay’ın mekanıydı. Onlar satınca, satın alan bir buçuk sene tadilata sokuyor ve o restaurantı benimle yapmak istiyor. İsminin hikayesi de anlamlıdır. Otel yedi odalı burası da sekizinci odası gibi düşünülmüş. Ama sonradan inşaat yenileniyor ve iki kat daha çıkılıyor. Böyle de bir mekansal dönüşüm. (Gülüyor.) Sekiz isminden Sekiz İstanbul’a dönüşmesi bu kent mimarisi sonucu yani.

Ama Sekiz İstanbul’un bir sene sonra Neolokal’e dönüşmesi sizin mimariniz, değil mi?

E tabii. Bir senede müşterilerin güvenini kazandık ve organik bir dönüşüme hazırlanmış olduk.

Müşteriler ne bekliyor en çok? Özellikle de bu şehirde…

Şunu unutmamak gerek. En iyi müşteri şikayet eden müşteridir. Başınıza gelebilecek en kötü şey memnuniyetsizliğini dile getirmeyen müşteridir. Çünkü memnuniyetsizliğini dile getirmeden, sizin kendinizi geliştirmenize izin vermeden o işletmeye gitmeyi kesen müşteri başınıza gelebilecek en büyük tehlikedir. Misafirlerinizin ne hissettiğini onlar işletmedeyken keşfedebilmeniz gerekir. Bu bir servettir. Bu da onlarla doğru iletişimde olmanızdan geçer. Biz de bu bir sene buna çalıştık.

Siz kimlerle çalışmayı tercih ediyorsunuz?

Bu yıllar için tabiki gelişti ama şu an Neolokal için konuşmam gerekirse aileye bir aile bireyi alıyor gibi hissediyorum. Bu da öyle kolay değil. CV ile ailenize kız kardeş alıyorsunuz gibi bir durum.

Bunu nasıl yapıyorsunuz?

CV ile değil de, bizde daha önceden de staj yapan arkadaşlarımızı gerekli pozisyonlara alarak, bu ekip ruhunu yaratmayı hedefliyoruz.

Aşçı yetiştiriyorsunuz yani… Sahi, akademiye nasıl bakıyorsunuz?

Çok önemsiyorum. Toplumun en küçük çekirdeği ailede başlayan eğitim size verilmediyse sonradan tekrar o eğitimin alınması gerekiyor. Çünkü biz işletmelerde de büyük bir şehirde aileyi yaşatmaya çalışıyoruz ve buna ayak uydurup, uygun davranabilmek doğru eğitimden geçiyor.

Asıl hedefi nedir Maksut Aşkar’ın?

Benim için iyi birer rol modeli olabilmek çok önemli. Dünyanın en büyük restaurantı olmak gibi bir derdim yok ama benimle çalışıp sonradan başarılı olmuş şeflere yol açmak manevi açıdan daha büyük derdim.

Son derece girişimci biri olarak yeni girişimcilere ne tavsiye edersiniz?

Ben çok iyi bir örnek değilim, hatta aptal bir girişimciydim. Ama girişimci olmanın özünde cesaret var, o sebeple cesur olsunlar. İçinde buldukları dönemin koşullarına en uygun olacak şekilde harekete geçsinler.

Pandemide sudan başınızı yepyeni uygulamalarla çıkardınız…

Evet, özellikle Foxy’de çalışanlarımız işi bırakmasın diye Fuddy gibi servisleri kullanarak, sistemi değiştirmeye ve bu bahsettiğiniz alternatif çözüm ortaklıklarını denemeye çalıştık. Ama Neolokal’de paket servisi kendi bildiğimiz yöntemle yaptık. Günde maksimum yirmi kişiye servis vereceğiz diyerek işin içinden başarıyla çıktık.

Son olarak NFT yaratıcılığınızda neler oluyor?

Kripto dünyası ile herkes gibi ben de ilgileniyorum. Orkun Bulut’un kurduğu bu sistemde non fungible token’ın gastronomi yan etkisini yaratmak ve bunu da bir deneyimle birleştirmek istedik. Beş tarifimizi satışa sunduk. Siz bunları satın aldığınız zaman beraberinde hem bu izlediğiniz tarifi satın almış, hem de benimle bir gün mutfakta olma deneyimini yakalamış oluyorsunuz.

Siz de kendinizi bu yolla mutfaktan çıkarıp eğitmen kimliği almış oluyorsunuz galiba…

Evet. Ama bir yandan da bunun şöyle bir handikapı var: Edindiğiniz bu deneyimi kripto dünyasında deneyimlediğiniz için tekrar satabilme şansınız yok. Tamamen non fungible yani.

Ne kadar çok şey öğrendik sayenizde. Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim.

İlginizi çekebilir: Selçuk Yöntem’le Amadeus üzerine keyifli bir sohbet

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit

Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale