‘Peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir…’
Che Guevara
Hayat alışkanlıklarımız üzerinden ilerler. Hep aynı yoldan gideriz örneğin, genel olarak bildiğimiz yerde kahve içeriz, bildiğimiz yerden alışveriş yaparız. Bildiğimiz kişilerin sözlerini dinleriz, sevdiğimiz yazarları okuruz. Daha fazla bilgi sahibi olduğumuz konular üzerinde konuşulduğunda ilgimizi çeker. Fakat ‘lider’ bu kadar kısıtlı bir bilgi çevre anlayışa mı sahip olmalıdır?
Kaçımız bir Cuma gecesi hiç bilmediğimiz bir ortama tek başımıza girmek cesaretini göstermekteyiz? Hiç bilmediğimiz bir ülkeye yanımızda beş para bile olmadan gidebilmek çılgınlığını taşıyoruz? Kaçımız ‘bilmiyorum’ diyebilecek kadar cesuruz? Kaçımız sonunu bilen kahraman olamaz cümlesini gerçekten hayatımıza yansıtabiliyoruz? Kaçımız bulunduğumuz ortama yeni bir insan geldiğinde ondan ne alabilirim, yeni olan neyi bana öğretebilir (benim de bilmediğim daha ne kadar çok şey var!) diyebilecek kadar egomuzu bir kenara itebiliyoruz?
Kaçımız yeni bir kişi işe başladığında onun arkasında dağlar kadar kocaman bir bilgi birikimi de getirdiğini görebiliyoruz? Kaçımız bu bilgi birikimini kullanmak için gönüllü olabiliyoruz da ‘bu böyle yapılır’ diyerek ‘yeni’ olanı, olasılıkları, olmasını isteyebileceklerimizi, hayalleri bloklamadan öylece ortaya saçılmalarına ve bize de ‘yeni’ bir şeyler öğretmelerine izin verebiliyoruz? Kaçımız “evet bu ‘yeni’ ve benim de aklıma gelmeyen bir fikirdi, neden olmasın, denemeye değer” diyebilecek kadar alçakgönüllü davranabiliyoruz? Bastırmak, kapıları kapatmak, uçan bir kuşa birazcık olsun hava kazandırmak, onu daha da güzelleştirerek uçurmak yerine kaçımız ‘yeni’ olan her şeye tehlikeli diye bir etiket yapıştırarak sadece ‘bundan bir şey çıkmaz’ diyerek elimizin tersiyle itiyoruz?
İşte liderlik yeniyi kucaklamayı böylesine derin bir şekilde gerektirir. Yeni olanı konuşmayı, bilinmeyene aç olmayı, bilinenden bilinmeyene giderken yeni şeyler öğrenmeyi, yaşımız her ne olursa olsun, tecrübemiz her ne olursa olsun, fikrin geldiği yer bizlerden daha tecrübeli veya daha tecrübesiz olsun, gerçek liderlik onu yargılamadan dinleyerek ona yaşamak şansını vermek ile gerçekleşir… Gerçek liderlikte baskı, gerçek liderlikte yeni olana düşman olmak, gerçek liderlikte sadece hep bildiğimiz yoldan gitmek yoktur… Öğrenmek, her gün en fazla yaptığımız yemek bile olsa yeni bir tarifle örneğin kızartmak yerine haşlayarak örneğin nane yerine kekik kullanarak, zeytinyağı yanına biraz da tereyağı katarak yepyeni bir lezzete kucak açabilmektir…
Liderlik küçücük de olsa değişiklik yapabileceğimiz, yeniye, yeni olana, yeni ve bu zamana kadar belki karşımıza çıkmamış olana tarafsızca olabilmek şansını verebilmektir. Bu yeni bir insanla tanıştığımızda merhaba diyebilmek kadar basitken, yeni bir yatırım yapmak konusunda risk almak kadar kompleks olabilir; fakat her durumda bilinmeyeni sevmeyi, hayatın bize getirdiği bu yeni teklifleri ‘önyargılardan’ bağımsız olarak değerlendirebilmeyi gerektirir…
Benim güzel liderlerim, siz bu ‘yeni’ günde yeninin neresindesiniz?