Hem korku hem de umudun karışımıyla dolu olan labirentler; insanlığın en eski ve en gizemli anlamlarını taşırlar. Cehennemden kurtuluşa giden tüm yolları simgeleyen bu insan yapımı geometrik şeklin zihinlere verdiği yaratıcılığa kısa bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Başlangıç olarak batıdaki dünyanın labirentlerle ilgili ilginç bir hikayesine odaklanalım;
“Bir zamanlar antik Yunan’daki Minos Kralı’nın hükmettiği Girit adasında korkunç bir Minotaur yaşarmış. Minotaur yarı insan yarı boğaymış ve o kadar vahşiymiş ki, onu kontrol edemeyen Kral Minos, karmaşık bir labirent inşa ettirmiş; bu yaratığı da içine hapsederek şehrin güvenliğini sağlamaya çalışmış.
Minotaur labirente hapsedildikten sonraki her dokuz yılda bir Kral Minos, Atina’dan seçtiği genç erkekleri ve kızları labirente koydurur ve Minotaur’u onlarla beslermiş. Durum böyle devam ederken, bir gün genç ve cesur bir Atinalı olan Theseus, bu vahşi duruma son verme kararı almış. Ariadne adlı prenses de ona yardım etmeye karar vermiş. Ariadne, Theseus’a bir katran topu ve altın bir iplik sunmuş. Işığın eksik olduğu labirentin içinde bir elinde katran topunu tutarken diğer elindeki ipliği de gerisinde bıraka bıraka sürükleyerek merkeze ulaşan Theseus, Minotaur’la yüzleşmiş. Korkusuzca savaşmış ve sonunda Minotaur’u alt etmiş.
Theseus’un tek zaferi ise Minotaur’u yenmek değilmiş; labirentten çıkabilmek aslında asıl kurtuluşuymuş. Geride bıraktığı altın ipliği takip ederek labirentten çıkmayı başaran bu cesur genç adamın hikayesi, labirentin karmaşık ve tehlikeli yollarını aşmanın ve içindeki canavarları yenebilmenin bir simgesi haline gelmiş.”
Bu efsane büyüleyici olsa da, Girit Adası’nda böyle bir labirentin varlığını gösteren pek bir kanıt yoktur ancak hayal ya da gerçek olması bu hikayedeki labirent sembolüne yapılan vurguyu değiştirmiyor. Ve işte, insanlığın yaratıcı zekası ve cesareti, en eski sembollerden biri olan labirentte parlarken, bize bu sembolün sadece bir efsane değil, aynı zamanda içsel yolculuklarımızın ve hayatın karışıklığının bir yansıması olduğunu hatırlatıyor.
Şimdi bildiğimizi sandığımız labirentin anlamlarına bir bakalım:
Labirent Nedir?
Bir labirent, başlangıç noktasından merkeze giden karmaşık ve dolambaçlı bir yapıdır. Tekrar tekrar ayrılan yollarla dolu bir karmaşa olan bu yapıda, gezgin seçenekler arasından bir seçim yapmaya zorlanır; bunlardan bazıları çıkmaz sokaklara yol açarken, gezginin her zaman amaca ulaşma garantisi olmadan sürekli olarak kararları ve hayal kırıklıklarıyla yüzleşmesine neden olur. Ancak labirentte doğru seçimleri yaparak amaca ulaşmanın rahatlaması ve sürprizi de yaşanabilir.
Meydan Larousse’un bakış açısına göre labirentlerin temel amacı, gezginin içsel yolculuğunu temsil etmek ve deneyimlemek suretiyle kişisel bir dönüşüm elde etmesini sağlamaktır. Labirentler, seçimlerin, kararların ve hayal kırıklıklarının bir metaforu olarak işlev görerek, insanın yaşam yolculuğundaki zorlukları ve belirsizlikleri yansıtmayı amaçlar. Aynı zamanda labirentler, düşünce ve bilinçaltının karmaşıklığını simgeler, insanın iç dünyasının derinliklerine bir yolculuk sunar.
Labirentler hakkında bir araştırma yapsanız; Minotaur hikayesi gibi yüzlerce öykü, masal ve efsane bulabilirsiniz. Labirent sözcüğü Eski Yunanca labyrínthos λαβυρίνθος “ Girit kralı Minos’un yaptırdığı dehliz” anlamına geliyor. Pek çok kaynakta Lidya dilinden gelen labrys sözcüğünden türediği yazılmış ancak günümüzde sözcüğün Girit dilinden geldiği kanısı yaygın; sonuç olarak labirent ‘iki uçlu balta’ anlamından türemiş. Ne kadar manidar…
Girit’in en kült simgelerinden olan İki uçlu balta( labris) hikayesi de şöyle:
“İlk zamanların tanrılarından Ares-Dionisos yeryüzüne çıkar. Henüz hiçbir şey yaratılmamış, hiçbir şey biçimlenmemiştir, sadece karanlık vardır. Ama göklerden Ares-Dionisos’a bir silah bahşedilir, işte o silah Labris’tir ve onunla dünyayı şekillendirmesi gerektiğinden bahsedilir. Karanlıkların ortasında Ares-Dionisos etrafta yürümeye başlar. Günümüzde bilimin de keşfettiği gibi , karanlıkta kalındığında ve nerede bulunulduğu bilinmediği zaman ilk önce etrafta dolambaçlı bir şekilde yürüme eğilimi gösterir insan; tıpkı kaybolunduğumuzda yaptığımız gibi. Yani insanlar var olduğundan beri gösterdikleri bu eğilim ile labirent sembolünün bağı çok kuvvetlidir. Ares-Dionisos etrafta baltası ile beraber yürümeye başlar. Karanlığı keser ve gerisinde de bir saban izi bırakır. Onun açtığı bu yol azar azar aydınlanmaya başlar, bu Labirent olarak adlandırılır, yani Labris ile açılmış (biçilmiş) patika…”
Tarih aynı zamanda labirentlerin, kötü ruhları tuzağa düşürmek için veya ritüellerde ve danslarda kullanılan bir yol olarak kullanıldığını da gösteriyor. Ayrıca, insanın Tanrı ile iletişim kurmak için gitmesi gereken uzun ve zorlu yolu simgeleyen bir sembol olarak da kullanılmıştır (tek giriş doğumu, merkez ise Tanrı’yı simgeler).
Hangi yönden bakarsak bakalım en küçük labirentte bile, insanın kolayca kaybolabileceği bu karmaşık dünya hayatını betimleyebiliriz. Sürekli bizi şaşırtan ve kafamızı karıştıran; çoğu zaman bize irrasyonel ve aptalca gelen, sadece bir amacımız olursa anlamlı kılabildiğimiz bir yaşamın izdüşümüdür tüm labirentler. Kaybolmadan ilerlemenin mümkün olmadığı bir psikolojik yolculuktur labirentteki serüven:
- Labirent, etkileyici, karmaşık ve kafa karıştırıcı bir yapıdır.
- Labirentlerin bazılarının merkeze doğru bir yolunun olması gerekirken, sıradan bir labirentin merkeze doğru bir yolunun olup olmaması çok da önemli değildir ama:
- Her ‘Labirent Hikayesi’ bir yolculuk hakkındadır.
- Labirent büyük ölçüde psikolojik nedenlerle kafa karıştırıcıdır.
- Yolculuk bir kurtuluş hikayesidir.
- Yolculuk labirentin merkezinden geçer.
- Yolculuk tehlikelidir ve cesaret gerektirir.
- Yolculuk tutsaklıktan özgürlüğe doğru bir yolculuktur.
- Labirentten kaçmak için bir yolu gösteren bir “ip” veya “ipucu” gereklidir.
Her labirenti bir yaşam akışı olarak ele alsak, labirentteki her yolcuyu Theseus’a benzetebiliriz. Theseus, aslında bilinçaltını simgeler. Labirentin merkezindeki Minotaur’a doğru yapılan yolculuk, korkutucu bir kendini bilme yolculuğudur da diyebiliriz. Minotaur, her birimizin içindeki vahşi doğayı simgeler.
Theseus ve Minotaur’un hikayesinin devamı da vardır. Hikaye Kral Minos’un Theseus’un labirentten kaçışından ve kızıyla ( Ariadne) ayrılmasından pek memnun olmamasıyla başlar. Kral Minos, Theseus’un Daedalus’un yardımı olmadan kaçamayacağına inandığı için Daedalus’u ve oğlu Icarus’u ceza olarak labirente koyar. Daedalus, sudan veya kara yoluyla labirentten kaçılamayacağını bildiği için iki çift kanat yapar, böylece o ve Icarus özgürlüğe uçabilir. Daedalus, Icarus’un güneşe yaklaşmamasını söyler, çünkü kanatları eriyecek ve denize düşecektir. Ne yazık ki, Icarus’un yeni gücü onun başına vurur, çok yükseğe uçar, kanatları erir ve denize düşer. Böylece:
- İnsanın sınırlarını aşarak (ilahi olana yaklaşarak) labirentten kaçma girişimi kaçınılmaz olarak başarısızlıkla sonuçlanır çünkü labirent yaşamın kaosunun bir sembolü haline gelmiştir ve ondan çıkış aslında yaşamdan çıkıştır.
- Labirentten geçiş, yaşamın kaosundan geçişin sembolüdür.
- Labirentin kaosundaki yol, kaosun içindeki düzenin ortaya çıkmasının sembolüdür.
- Labirent aynı zamanda kozmosu da simgeler.
Bu nedenlerle, labirentten geçiş, bir kişinin dünyevi ruhsal yolculuğundan çıkan doğal bir dini sembol de yaratır. Manevi anlamda dünyevi yolculuğun karanlığının içinden geçiştir her labirentte yaşanan.
Her birimizin hayatı, iç içe geçmiş yollarla dolu, seçeneklerin ve dönemeçlerin her birinin kendi sırrını taşıdığı, her adımda yeni bir keşfin mümkün olduğu bir düşsel diyara benzer. Labirentlerimizde yürürken, birçok farklı yöne sapabilme ihtimalimiz olduğu gibi, bazen de çıkmaza girdiğimizi düşünebiliriz. Ancak her adım, kendine özgü bir deneyimi ve öğretiyi barındırır.
“Doğru yolu bulmak için kaybolmak gerekir. Labirent, içine giren kaybolsun ve dolaşsın diye yapılır. Ama labirent, o aynı kişiye, yeni bir plan çizmesi ve labirentin gücünü yok etmesi için bir başkaldırıyı da düşündürür. Bunu başardığı takdirde insan labirenti yıkacaktır; onu boydan boya geçen biri için labirent yoktur.” -İtalo Calvino
Düşünce, duygu ve eylemlerimiz, bu labirentin koridorları boyunca dans eder. Her bir seçenek, bize yeni bir yolculuk sunarken, diğer yandan da belirsizliğin ve karmaşıklığın içinde kaybolma tehlikesini taşır. Labirentin derinliklerine indikçe, kendi içsel Minotaurlarımızla yüzleşiriz; korkularımız, arzularımız ve belirsizliklerimizle burun buruna geliriz.
Ancak labirent aynı zamanda keşif ve aydınlanma yolculuğunun bir metaforudur. Her dönemeç, yeni bir anlayışın kapısını aralar ve kendi içsel bilgeliğimize bir adım daha yaklaşırız. Ariadne’nin ipi gibi, labirentin içinde kaybolmadan yol alırken kendi iç rehberimizi buluruz. Zorluklarla dolu bu yolculuk, cesaretimizi sınar ve özgürlüğe giden yolculuğumuzda bize rehberlik eder.
Labirent, hayatın karmaşıklığını ve anlam arayışını da simgeler. Her bir koridor, geçmişimizin izleriyle doludur ve geleceğimize dair umutlarımızı taşır. Labirentin içinden geçerken, kendi varoluşsal sırlarımızı çözmeye doğru ilerleriz ve belki de en derin gerçeklerimizi keşfederiz.
İşin özü şu ki labirentteki yolculuk hiç bitmez. Her adım, bir sonraki adımın habercisidir ve hayatın labirentinde kaybolmak, aslında kendini bulmanın bir parçasıdır. Bu labirentin içinde, kendi benliğimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı yeniden şekillendiririz ve en sonunda, hayatın anlamını kendi içimizde buluruz…
Kaynaklar:
-Italo Calvino/ Görünmez Kentler
-Wittgensteinʼs and Borgesʼ Labyrinth-Imagery By Richard McDonough
-Delia S. Guzman/Ares-Dionisos: Grek mitolojisinde evreni yaratan, Kaos‘tan çıkaran Tanrı.
-Feniks/Labirent
-Joseph Campbell – İlkel Mitoloji, Tanrının Maskeleri
-Larousse Semboller Sözlüğü – Nanon Gardin & Robert Olorenshaw