Kutupluluk yasası: Her şey zıddıyla mümkündür
Her şey zıddıyla mümkünken, nasıl olur da iyilik peşinde koşanlar kutbun diğer ucunu göremezler?
Evrensel kurallardan birisidir her şeyin zıddıyla var olması, kutupluluk yasası. Ancak iyinin, kötünün kalmadığı alanda bir huzur mümkündür, yani sarkacın savrulmaktan ziyade, yukarı çıkışıyla, hem de tam ortada.
Güzel varsa çirkin de vardır.
İyi varsa kötü, aşk varsa nefret, karanlık varsa aydınlık ve bu görecedir. Bütünün sonsuz noktalarının arasından, beyazdan siyaha giden skalada bir kesit. Bulunduğumuz yere göre, göreliliğe göre belirleriz iyi ve kötüyü. Ama ikisi de sonsuzcasına uzanır kendi uçlarına. Aydınlığın daha da aydınlığı, karanlığın daha da karanlığı vardır.
Dolayısı ile huzur dengede yatar. Her şeyde, kendinde, coğrafyada, hissinde. Ancak denge orta dünyanın, yani bizim yaşadığımız dünyanın düzenini ve huzurunu getirir.
Varoluşun minik parçaları olan her bir yaratılmışın kendi içindeki dengesi de bütünü dengeler.
Tüme varım.
Yani kısaca, sen içinde dengede isen, adalette isen bu denge, seninle titreşen her canlıyı seninle aynı frekansa getirir. Böylelikle, bedendeki her hücre nasıl zihnin duygusu ile titreşiyor ise, bütünün zihni de bizim titreştiğimiz frekansa gelir.
Sorumluyuz. Eğer etrafımızda bu kadar vahşet görmek istemiyor isek, dengede, doğruda, terazide olmaya.
Uçlara gidip, ırkçılık yapamayız, milliyetçilik, devletçilik yapamayız. Hırs yapamayız, cezalandıramayız. Sadece gördüklerimize, yaşadıklarımıza “rağmen” her şeyin tam ortasında durabiliriz. Her iki ucu da gözlemleyip, kantarın topuzu olabiliriz.
Bizler, varoluşun minik hücreleri, dengeyi yeryüzüne indirmek ile yükümlüyüz. Ve bu görev önce kendi içimizde başlar.
Biz dengeleniriz ve yaşam dengeye gelir.
Çünkü “yukarıdaki aşağıdaki gibi, aşağıdaki yukarıdaki gibidir.”
Bütünlük böyle bir şeydir.
Burada elbette üzüntü vardır, üzüleceğiz… Ama üzüntü bizleri uçlara taşımamalı, bu güdüseldir. Doğaldır ama güdüseldir.
Yaşam şu an zihinlerimizin alamadığı genişlikte bir dengededir. Tek dünya burası değildir. Tek varlık bizler değiliz. Kainattaki her bir hücre, her bir yaratılmış, denge için çalışır. Burada yaşadığımız “kötü”, skalanın “açık gri rengi” olabilir evrende.
Zihinsel sınırlarınızı genişletin. Dünya, küçücük bir yer. Her bir noktası, şu anda, nefes aldığın şu salisede aynı enerji ile titreşiyor. Kaçamazsın. Her yer aynı!
Bizler bunun çok daha üstünde düşünebilen ve yaratabilen varlıklarız. Titreştiğimiz frekans düşük olduğu sürece dengeye gelemeyiz.
Her şeye rağmen, frekansını yükselt ve ilerle. Bu kendin ve diğerleri ve kainat için yapabileceğin en kutsal şeydir.
Minnoş bir hal değil bahsettiğim yüksek frekans, anlıyorsun değil mi?
Mutluluktan bahsetmiyorum, gerçekten ve gerçeğin getirdiği huzur ve güvenden bahsediyorum. Çünkü mutluluk da diğer her duygu gibi gelir ve geçer. Duyguların hiçbirini yüceltmeye veya yermeye gerek yok, burada da denge!
Yüksel, çık yukarılara ve olan bitene her şeyin tam ortasından bak. Bütünün zihninden.
Tek gerçek iyileşme ancak bu şekilde gerçekleşir.
Ve her minik hücre, kendi merkezinde olmayı başarır ise, dünya, evren sonsuz huzura evrilir. İşte burada, yaşam görevini sorgulayan herkes, asli görevinin istisnasız, kendi gücünde ve hakimiyetinde olmak olduğunu anlar.
Bu aydınlanmadır, bu bütünü algılama ve yaşamı kutlamaktır, bu olmak için geldiğin şeyi olmaktır.
Evrensel kanun budur ve kesindir. Küçük zihinlerde düşünmeyin, küçük zihinleri çözün. Büyük zihinlerde düşünüp, küçük zihinleri iyileştirin.
Hepimizin yaşamda hareket hedefi budur.
Her şeyi, ilahi aşk ile, bütüne aşk ile yapmaktır. Bütüne hizmet demek, kendine hizmet demektir. Kendine hizmet bütüne hizmettir.
Hiçbir şey yapamıyorsun gibi düşünme, değiştirdiğin her bir düşünce kalıbı, dengeye getirdiğin her bir duygu, bütün için milyonların kurtuluşudur. Işık savaşçılığı budur.
Gönlünün kılıcı keskin ve parlak olanlara, her gün parlatmak için adım atanlara selam olsun.
İlginizi çekebilir: Sakin ol ve sor kendine: Uçmak için neye ihtiyacın var?