Küresel su krizi: Suyumuz nereye gidiyor ve onu nasıl koruyabiliriz?
Ocak ayına giriş yaptık, tam kış mevsiminin ortasındayız. Peki, kış nerede? Nerede soğuklar, yağmur, kar, dolu nereye gitti? Biz bir önceki yıl bu aylarda gündüz bile şömine yakardık çünkü evin içi dayanılmaz soğuk olurdu ancak şimdi bazen geceleri bile yakma gereği duymuyoruz, gündüz hava o kadar güneşli ki evin duvarları gece bile sıcak kalıyor. Ben Muğla’da yaşıyorum, elbette benim gözlemlerim yaşadığım şehir ile sınırlı ancak siz de geçen yıl ve bugün ile kıyaslama yaparak kendi çevrenizdeki değişimi rahatlıkla görebilirsiniz.
Suyumuz nereye gitti?
Dünya’ya “Mavi Gezegen” denmesinin iyi bir sebebi var; yüzey alanının neredeyse tamamı sularla kaplı. Buna karşın tatlı su kaynakları, bu su kütlesinin sadece %2,5’ini oluşturur. Gözünüze az göründüyse, bir de şunu dinleyin; dünyada var olan tatlı suyun %70’i de buz ve kar kütleleri halinde buzullarda bulunur. Bu da, erişilebilir ve kullanılabilir tatlı su miktarını %1’in bile altına düşürür. Örnekleyecek olursak, gezegen üzerindeki suyun tamamı beş litrelik bir şişeye konsaydı, biz insanların erişebileceği tatlı su miktarı yalnızca bir yemek kaşığı kadar olurdu. Yani kısaca özetlemek gerekirse; gezegenimiz cillop gibi tertemiz olsa bile zaten çok kısıtlı suyumuz var. Çevre kirliliği de zaten son derece az olan içilebilir su kaynaklarını kirleterek kullanılmaz hale getiriyor.
Moda sektörünün, çevreye verdiği hasar bakımından petrol sektöründen hemen sonra geldiğini biliyor muydunuz? Toksik kumaş boyaları, pamuk tarlaları ve yün kaynağı olan koyunlar için harcanan su miktarı, bu sektörün sadece üretim aşamasında bile ne derece zarar verebileceğini gösteriyor. Dünya genelinde belirlenen su kirliliğinin %20’sini tek başına tekstil atıkları oluşturuyor. Sadece üretim aşamasında da değil üstelik; toksik boyalar ve ağartıcılar ile hazırlanmış son moda kıyafetlerinizi makinede her yıkadığınızda, bu toksik kimyasallar deterjanlarla birlikte atık sulara karışır ve bu atık sular da doğal su kaynaklarını kirleterek marin yaşamını tehdit eder.
İlginizi çekebilir: Sürdürülebilir moda: Hem tarz sahibi olup hem çevreci kalabilmek
Su kaynaklarını büyük oranda tükettiği bilinen bir diğer sektör de hayvancılık sektörü. 1 kilo hayvansal protein üretimi için harcanan su miktarı, 1 kilo bitkisel protein üretimi için ihtiyaç duyulanın tam 100 katı! Hayvancılık faaliyetleri sadece suyu tüketmekle kalmıyor, kirletiyor da. Besi hayvanları her yıl insan atıklarının yaklaşık 130 katı hayvansal atık (dışkı) üretir. Bu atıklar uygun şekilde imha edilmediğinde – ki genelde edilmezler – atık sahalarından yeraltı su kaynaklarına sızarlar. Hayvansal atıkların içindeki azot, nitrata dönüşür. Yeraltı sularına karışan nitrat insanlar için olduğu kadar diğer canlılar için de toksiktir. Bu şekilde, var olan az miktardaki temiz tatlı su kaynakları da kirlenerek kullanılmaz hale gelir.
İlginizi çekebilir: Vegan Dosyası 1: Hayvancılık ve çevre
Elbette, bu durumun en büyük sorumlusu iklim değişikliği ve küresel ısınma. İklim değişikliği de en çok gezegendeki su dengesini etkiliyor. Küresel ısınmanın getirdiği kuraklık nedeniyle yağışlar epey azaldı. Atmosferdeki sıcaklık artışı, su buharının yoğuşmasını ve yağmur ile kara dönüşmesini engelliyor. Arada bir aniden bastıran sağanak yağmurlar da barajları ve yeraltı kaynaklarını doldurmak için işlevsiz kalıyor çünkü toprak, suyu aynı hızda ememiyor. Sağanak şeklinde gelen yağmur şiddetle deniz ve okyanuslara akıyor ve böylece tuzlu suya karışarak ziyan oluyor. Yaşam alanlarına verdiği hasar da cabası.
İklim değişikliği de işimizi kolaylaştırmıyor; buzullar eridiği için kutuplarda buz olarak depolanan içme suyu tuzlu suya karışıyor, her yıl yağış miktarı azalıyor, yer altı su kaynakları tükeniyor, göllerimiz kuruyor ve barajların doluluk oranı giderek azalıyor.
Bugün uzay araştırmaları yaşanabilir gezegenler ve bu gezegenlerde bizden başka yaşamların izlerini arama üzerine yoğunlaşmış durumda. Başka gezegenlerde yaşam arayışlarında ise ilk aranan etkenlerden biri, sıvı veya katı halde su bulunup bulunmadığı. Çünkü su, yaşam için olmazsa olmaz bir unsur. Çok klişe belki ama bir o kadar da doğru; su yoksa hayat yok. Bizim gezegenimizde de durum aynı, yaşamın devamlılığı yeterli miktarda temiz içme suyunun varlığına bağlı.
Dünyada durum ne?
Dünyada yaklaşık 7,7 milyar insan yaşıyor ve günümüzde yaklaşık 2 milyar insanın temiz suya ulaşımı yok. Su arıtımındaki yetersizlik ve temiz tatlı su eksikliği bir günde 5-6 yaş arası 1,200 çocuğun ölümüne neden oluyor! Bu AIDS, kızamık ve veremden ölenlerin toplamından daha fazla.
Türkiye’de de durum çok farklı değil. Sanıldığı gibi tatlı su bakımından bolluk bereket içinde de değiliz. Boşa harcanacak suyumuz yok, her gün dolmayan bir barajın ya da kuruyan bir gölün haberini alıyoruz. Sadece Türkiye’de son 60 yılda tam 70 göl kuruyarak yok oldu! Türkiye, yılda kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” ülkeler arasında. 2030 yılına gelindiğinde, hem nüfusun hem de sanayi faaliyetlerinin artması ile birlikte Türkiye, “su fakiri” ülkeler arasına katılacak gibi görünüyor.
Son yılların en kurak kış mevsimini yaşıyoruz. İstanbul’u besleyen barajların doluluk oranı %19’lara kadar geriledi ki bu, son 10 yılda görülen en düşük doluluk seviyesi. Ömerli Barajı’nın 7 ay içindeki değişimi bize tek başına durumun ciddiyetini anlatmaya yetiyor.
Yaklaşmakta olan bir su krizi ile karşı karşıya değiliz. Kriz çoktan geldi. Üstelik su krizi doğal bir afet de değil, insan faaliyetlerinin bir sonucu. Bilinçsiz tüketim ile yarınlarımız yokmuş gibi yaşayarak dünyayı bugün bu hale insanlık olarak bizler getirdik. Acil – ÇOK ACİL – önlemler almazsak önümüzdeki aylarda geri dönüşü olmayan çevre felaketleri ile, hastalıklar ile, kıtlıklar ile, ülkeler arası su savaşları ile karşılaşabiliriz. Millet, durum ciddi.
Neler yapabiliriz?
Küresel çapta tatlı su kaynaklarının arıtımına önem verilmesi ve bu alanda yatırımlar yapılması, su kaynaklarını kirleten unsurların belirlenip kirliliği engelleyici düzenlemeler ve politikalar belirlenmesi elbette esas çözüm yolumuz. Ancak ben bu yazıda bireysel olarak yapabileceklerimiz üzerinde duracağım.
- Bulaşıkları elde değil makinede yıkayalım, çok daha az su ve enerji harcar.
- Çamaşır ve bulaşık makineleri tam dolmadan çalıştırmayalım.
- Bulaşıkları makineye koymadan önce sudan geçirmeyelim, ıslak bir fırça ile sıyırmak yeterli olur.
- Gıda ve tekstil gibi tüketim ürünlerinde organik sertifikalı olanları tercih edelim, zirai ilaçlar ve kimyasal gübre kullanılmadığı için organik ürünler suyu zehirlemez.
- Su kaçağımız olup olmadığına dikkat edelim, damlatan musluklar, su sızdıran çatlak borular ve su ziyanına sebep olan her türlü tesisat sorunu acilen tamir edilmeli.
- Tüketimde, özellikle de tekstilde minimalizmi benimseyelim, daha az tüketim, daha az kirlilik demektir.
- Diş fırçalarken, elimizi yıkarken ve tıraş olurken muslukları kapatmayı unutmayalım, böylece yılda kişi başına 20 tondan fazla suyu kurtarırız.
- Isı ayarlı akıllı musluklar taktırarak akan suyun sıcaklığının değişmesinden endişe duymadan aynı şeyi banyoda da yapabiliriz; saçımızı ve vücudumuzu köpürtürken de musluğumuzu kapatalım. Bu mümkün değilse, en azından duş süremizi kısaltalım.
- Hayvansal ürün tüketimimizi minimumda tutalım, hatta mümkünse vegan olalım.
İlginizi çekebilir: Vegan dosyası 4: Yeni başlayanlar için vegan olma rehberi
Hijyenin hayati öneme sahip olduğu küresel bir salgın döneminde yaşıyoruz, suya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Suyumuzu korumak hiç bu kadar önemli olmamıştı. Hepimize atıksız, zehirsiz, hastalıksız, tertemiz günler dilerim.
Daha fazlası için şu makaleye de göz atabilirsiniz: Su tüketiminizi azaltın: Daha az su tüketmek için kolay ve etkili 17 yöntem
Kaynaklar
Cesur Mavi Dünya (Netflix)
UyanFest
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/son-60-yilda-70e-yakin-dogal-gol-kurudu,r9W6sVJf70WPKp3yIeLmXg
https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/ayak_izinin_azaltilmasi/su/
https://www.wwf.org.tr/calismalarimiz/tatli_su/