Sanatın insan ruhuyla yapıldığını inandığımdan ötürü, farklı bir iletişim boyutunda buluştuğumuzu düşünüyorum. Birebir konuşmuyor olsak da aslında o an o sanatın icra edildiği anda hep beraber, hepimizin kalplerimizde bağlandığımızı hissediyorum.
Bu sebeptendir ki tiyatro, sinema, konser gibi etkinliklere gitmeyi seviyorum. Son zamanlarda duymuşsunuzdur belki; Şener Şen, Zengin Mutfağı isimli bir tiyatro oyunu oynuyor. Satışa çıktığı gibi tükeniyor biletleri. İlk çıktığında bilet bulamamış olsam da yine de bu kadar ilgi gösterilmesine çok mutlu olmuştum. Tekrar satışa çıktığında ise hemen kendime bilet kaptım tabii ki! Kendime alırken Gonca diye çok samimi bir arkadaşıma da aldım ona hiçbir şey demeden.
Aldıktan sonra büyük bir heyecanla dedim ki: “Hazır ol, gidiyoruz!”
Ve Gonca’dan gelen yanıt: “Ben bunu hak edecek ne yaptım?!”
Ne demek istediğini açayım size: Ben, Gamze olarak o kadar iyiyim ki; ona sürpriz tiyatro bileti alıyorum. Ve bunu karşılıksız, O hiçbir şey yapmadığında yapıyorum. Nasıl olabilir? Bilincinde, hak etmesi için mutlaka bir şey yapmış olması gerekiyordu…
Bu sorusuna ben ise şöyle karşılık verdim: “Varolmamız yeterli bir sebep!”
Ne kadar unutuyoruz değil mi bunu her an?
Yaşama gelerek yaşamayı ta en baştan, her nefes alış verişimizde hak ediyoruz zaten. Hiçbir şey yapmamıza gerek olmadan, hiçbir çaba göstermeden de biz hayattaki iyilikleri, güzellikleri olduğumuz halimizde çok hak ediyoruz!
Hak etmek…
Ama bir yandan Gonca bu soruyu sormakta haklı. Gonca gibi çok büyük bir çoğunluğumuz da soruyordur zaman zaman eminim başımıza beklemediğimiz, iyi diye adlandırdığımız herhangi bir şey geldiği zaman. Neden mi? Çünkü gözümüzü dünyaya açtığımız andan itibaren maalesef bu şekilde koşullandırılıyoruz. Her şey daha minicik bebekken başlıyor. “Ağlamazsan seni daha çok severim” gibi bir cümle tanıdık geliyor mu?
Bu örneği tüm hayatımıza baktığımızda sonsuza çoğaltabiliriz. “Kardeşine iyi davranırsan sana oyuncak alırım.”, “Notların iyi olursa seni istediğin yere götüreceğim”, “Çok çalışırsan başarılı bir insan olursun” gibi sonsuz koşullandırmalarla büyütülüyoruz. İşin kötüsü tüm bu cümleler havada kaybolmuyor. Aksine bilinçaltımıza kazık çakıyor. Hayatımızın ilerleyen dönemlerinde ise artık çoktan unutmuş oluyoruz kendimiz olarak zaten güzellikleri hak ettiğimizi.
Olduğumuz gibi bir insan olarak varolmamızın hiçbir işe yaramadığına inanıyoruz. Üstüne yaşamaya hakkımız olması için hep bir şeyler yapmamız gerektiğini savunmaya bile başlıyoruz öğrendiğimiz gibi. Değersiziz sanıyoruz. Ta ki biraz farkındalık üzerine çalışıp kendi değerimizi tekrar hatırlayana kadar. Aslında kim olduğumuzu yeniden keşfedene kadar. Yaşama gelerek zaten yaşamı hak ettiğimizi yeniden hatırlayana kadar.
Siz, siz olun sevgili okuyucu, hatırlatın bu çok ama çok önemli bilgiyi daima kendinize. Bilin ki kimse size hatırlatmayacak. Bilin ki sizi büyütenleri, sizi bu şekilde büyüttükleri için de suçlayarak olmayacak. Onlar bu şekilde büyüttü sizi, çünkü muhtemelen onlar da kendi gerçeklerini unutmuşlardı.
Ama siz kendinize hatırlatın. Bu yaşamı; iyilikleri, güzellikleri, başarıyı sadece hayata geldiğiniz için hak ettiğinize inanın. Eğer unutmuşsanız kendi gerçeğinizi yeniden araştırın. İnsanın kendi özünü, değerini hatırlamasının ne yaşı var, ne de zamanı. Siz hatırlayın ki sonraki nesillere hatırlatın. Çıkalım artık hep beraber bu illüzyon hak ediş masallarından.
Yeniden kendimiz olalım, yeniden minicik insan bedenine girmeyi kabul edecek kadar sonsuz, cesur ruhlar olduğumuzu hatırlayalım. Yeniden ne kadar ama ne kadar değerli varlıklar olduğumuzu anlayalım. Hem de sadece nefes alarak. Ve başka da hiçbir şey yapmaya zorunlu olmayarak.
Çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Hayat ne kolay, ne zor: İyi bir yaşamın formülü esneklik