Günümüzde özellikle teknolojinin gelişimi ile görselliğe ayırdığımız alan daha da arttı. Etrafımızda hep görsel uyaranlara maruz kalır olduk. Telefon ve bilgisayar hayatımızın olmazsa olmazları, televizyon ise sanal terapistimiz oldu. Görsellik başka bir yazıda ayrıca ele alınması gereken önemli ve değerli bir duyumuz olmasına karşın o kadar baskın olmaya başladı ki diğer duyularımıza yeteri kadar alan açmıyoruz. Dokunma duyumuz son zamanlarda farkındalık listesinde en az nasibini alanlardan. Halbuki Türk toplumu olarak batılı ülkelere kıyasla daha çok temas eden bir aile yapımız vardır. Fakat son zamanlarda gözlemlerime göre dokunmanın sakinleştirici özelliği ve verdiği güven duygusu unutulmaya yüz tutmuş.
Ne zamandan itibaren dokunma duyusu gelişmeye başlıyor?
Biraz baştan başlayacağım.
Fetal (anne karnında bebek) yaşamın ilk haftalarından itibaren dokunma uyarısına cevap verildiğini gösteren ilginç bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Ebeveynliğe isteyerek veya istemeyerek son verilmesinin ardından rahim dışında kısa bir ömrü olan fetüslerle bir araştırma yapılmıştır (Hooker,1952; Humphrey, 1964, 1978). Araştırmada fetüs, anne karnından alındıktan hemen sonra özel bir banyoya konuyor ve fetüsün cildine bir tüyle dokunuluyor. Sonucunda ise farklı haftalarda farklı tepkiler gözlemleniyor.
İlgili yazı: Dokunmanın gücünü ortaya çıkaran 10 psikolojik etkisi
Hamileliğin 7-8. haftasından itibaren dokunma duyusu gelişmeye başlıyor
7 buçuk – 8. haftadan itibaren üst dudağına çok hafif bir dokunuşun ardından henüz sinir uçları deriye ulaşmamış olmasına rağmen fetüsün kafasının çekildiği görülüyor.
10. haftadan sonra ise yine hafif bir uyarandan sonra fetüsün kıpırdadığı, 14. hafta yani 3,5 aydan sonra ise eline dokunulduğunda elini hareket ettirdiği gözlemleniyor. Aynı zaman diliminde anne çok hareket ettiğinde, bebek hem hareketleri hem de hızlanan kalp atışıyla buna eşlik ediyor (Bradfield, 1961; Issel, 1983). Isıya karşı olan hassasiyet ise neyse ki etik nedenlerden dolayı araştırılamamış.
Teknolojiyle beraber artık hamileliğin 15. haftasından itibaren de minik parmaklarını emmeye başladıklarını da görebiliyoruz. Bu davranış, yeni doğan bebeklerde 1 yaşına kadar çok görülür. Yeni doğan bebeğin uyanık olduğu zamanın 20%’sinde elinin ağzında olduğu gözlemlenmiştir (Korner & Kraemer, 1972). Bu davranış, yeni doğan bebeğin atmosferli yeni dünyaya adapte olma, ayak uydurma, kendini rahatlatma biçimidir aslında.
Dokunma duyusuna dayalı olarak yine acı algısı da etik nedenlerden dolayı araştırılamayanlardan. Fakat 7. ayda anneden amniyon sıvısı örneği alınırken fetüse iğne battığında fetüs geri çekiliyor. Buna dayanarak 7. ayda fetüsün, bir yeni doğan ile uyaranları aynı şekilde algılayıp benzer tepkiler verdiğini söyleyebiliriz.
Fetüs, anne karnındaki amniyon sıvısı ve rahmin kasılması ile uyarılıyor hatta teninde akış halinde olan sıvıyla bir nevi okşanıyor. Bir de amniyonun bir uzantısı olarak yumuşak dokusuyla kendini gösteren ve fetüsün annesiyle bağının fiziksel temsilcisi göbek kordonu vardır. Mucizevi “amniyos” etimolojik olarak da anlamlı. “Amniyos” kelimesi eski Yunanca’dan geliyor ve “kuzu derisi” anlamına geliyor. Başka bir deyişle, etimolojik olarak da taşıdığı anlamı ve görevi temsil eder nitelikte.
Bağlanma ve dokunma ilişkisi
Peki hatırlamıyoruz diye algılarımız veya hissettiklerimiz şimdikinden daha önemsiz ya da anlamsız mı? Hayır değil. Biz bilincimizde hatırlamıyor olabiliriz ama bedenimizin hafızası var, duygularımız da buna eşlik ediyor.
Doğum sırasında, yeni dünya için gelişimi henüz tamamlanmış ve tenine atmosferin değmediği, seslerin annenin kalp atışları eşliğinde duyulduğu bir dünyadan yepyeni bir yere varılıyor. Daha sonra hiç tanınmayan biri tarafından annenin çığlıkları eşliğinde ya da sezaryense sessizce oradan çıkarılıyor. Hiç tanımadığı insanların, garip seslerin ve ışığın olduğu, bambaşka bir yere koyuyor. Absürt ve bir o kadar mucizevi bir deneyim.
Hamile okuyuculara özellikle tavsiye ediyorum: Eğer özel bir durum söz konusu değilse doğar doğmaz bebeğinizin kucağınıza verilmesini doktorunuza hatırlatın.
Bu detay davranış, bebeğinizin dış dünyaya adaptasyonu için kocaman bir adım aslında. Unutmayın ki, bebekler ilk doğduklarında onlarca koku arasından sizin teninizin kokusunu ayırt edebilir, sizin kokunuz onu sakinleştirir, güvende hissettirir. Bunun birçok araştırmayla kanıtlanmış olduğunu da söylemek isterim.
Aslında konuşmaya başlamadan önce dünyayı dokunarak keşfediyoruz. O yüzden ‘dokunma’ kendimizi ilk ifade ettiğimiz dil diyebiliriz. Buna göre anne çocuk ilişkisi doğduktan sonra değil anne karnındayken başlıyor. Anne çocuk ilişkisinde bağlanmanın temellerinin atıldığı ilk yıllar, yetişkinlik döneminde bireyin sosyal ilişki, öz güven, yakın ilişkiler ve duygu dengeleme alanlarına da yansır.
Küçük bir dokunuşun bebeğinizi ağlarken nasıl sakinleştirdiğini ya da 1. sınıfa başlayan çocuğunuzun ilk gününde onu nasıl güvende hissettirdiğini fark edeceğinize eminim.
Çocuklarınızın yanı sıra yetişkin olarak siz de sevdiklerinize sarılmak için vakit ayırın.