Küçük bir adım hayatınızı değiştirebilir: Damlaya damlaya göl olur mu?
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da aniden bastıran şiddetli yağmur esnasında bir süre sonra fark ettik ki benim odam su içinde! Annem bir yandan ben bir yandan yerleri silme, kurulama, kovaları damlayan yerlerin hemen altına yerleştirme gibi işlere giriştik. Kovaları milimetrik yerleştirme işi de çok önemliymiş, o gün öğrendim. Annemle nerelerden akıyor diye bakınırken ve düşen damlaların peşine düşmüşken sonunda kovalarımızı doğru yerlere yerleştirip odayı kendine getirme işine devam ettik. 15 dakika sonra kovanın içine baktığımda, dörtte biri dolmuştu bile! “Anne”, dedim, “Bu imkansız! Olamaz böyle bir şey! Sadece damlalar düşüyor ve çok yavaş şekilde damlıyor. Nasıl hemen kovanın bu kadar kısmını doldurabilir?” Annemin o anki cevabını unutmayacağım: “Şimdi anladın mı damlaya damlaya göl olur ne demekmiş?”
Evet, tam da o an anlamıştım. Yüzümdeki şaşkın ve etkilenmiş ifadeyi görmeliydiniz. İşte o an benim o kovadaki suda gördüğüm şey şu oldu: hayatımızda küçük gördüğümüz, hiç etkisi bile olmayacağını düşündüğümüz minik hareketlerin toplamı aslında bizi olmasını istediğimiz büyük değişime taşıyordu. O minik hareketlerin toplamıydı aslında o hep istediğimiz büyük değişimler.
Çoğumuz yapıyoruz bunu. Ben de zamanında o kadar çok yaptım ki. Attığım adımları görmeme, ciddiye almama, küçümseme hali. “Ben ne yapabilirim ki şimdi” diyerek kendi gücümü küçümseme hali.
Şimdi değişti o. Öğrendim kendimi görmeyi, kendimi tebrik etmeyi, kendime şefkatli yaklaşmayı… En azından eski halime oranla çok daha iyi bir noktadayım diyebilirim. Bu konuda bir laf edindim kendime onun peşinden gidiyorum hatta. “Bir, sıfırdan daha iyidir değil mi?”
Bu bakış açım çok işime yarıyor. Günlük hayatımdan örnek vermem gerekirse eskiden her gün en az bir saat yürüyüş yapan ben, şimdilerde o kadar yapamıyorum ama bunun için de salmadım kendimi. Şimdi 35 dakika yapıyorum ama yapıyorum. O 35 dakikayı küçümsemiyorum. Bir sıfırdan daha iyi değil mi? 35 dakika yürüyüş mü yoksa az yapıyorum diye hiç kalkmamak mı? Sizin gözünüze hangisi daha iyi görünüyor? Her gün o 35 dakikadan sonra da tebrik ediyorum kendimi: “Aferin Gamze! Bugün de kendin için harika bir şey yaptın. Fıstıksın!”
İnanın işe yarıyor; o kendiniz için yaptığınız küçücük, minicik hareketler bir yerde birleşiyor ve şelale oluyor. Şelale gibi ihtiyaçlarınızı hayatınıza akıtıyor.
Dün bir arkadaşımla buluştum. Sohbet ederken havai fişek gösterisi oldu ve arkadaşım yüzündeki mutlu ve coşkulu ifadeyle: “Bayılıyorum şu olaya. Ben de istiyorum ve bir sebeple bir gün kullanacağım.” Ben ise tepkimle biraz coşkusunu almış olabilirim istemeden: “Benim de eskiden en bayıldığım şeydi ama şimdi kuşları, ağaçları düşününce hoşlanmıyorum.” Bunun üzerine bana şöyle bir tezle geldi: “Bir dakikadan bir şey olmaz, ben mi kurtaracağım dünyayı?” O an gözlerinin içine bakıp: “Evet, sen kurtaracaksın!” diye cevapladım kendisini, kendimden emin bir şekilde.
İlk önce benim bu kendimden emin tepkime şaşırdı. Sonra konu içerisinde derinlere daldıkça bana hak verdiğini gözlemledim.
“Düşünsene dedim, sen, ben yapsam ne olacak desen, başkası senin gibi dese; böyle böyle kocaman bir zarara dönüşmeyecek mi bu iş? Ama bu durumu düşünüp yapmamayı seçsen ve bunu yanındaki bir kişiye anlatsan, o da senin bu seçtiğin yolu seçse… Ve giderek böyle böyle yayılsa? Nasıl bir noktaya gelir sence? “Benim yapmamam ne fark ettirir ki” durumunu aslında fark ettirmeye başlamaz mı? Yayıla yayıla kocaman bir değişime dönüşmez mi?”
Devam ettim..
“Dünyadaki terörü, savaşları düşünelim. Ben tek başıma ne yapabilirim ki düşüncesiyle hiçbir şey yapmamak mı sence, yoksa ben bu konuda ne yapabilirim diye kendi elinden geleni düşünüp kendi donanımlarını, sahip olduklarını küçümsemeden dünyaya sunmak mı? Terör ne için çıkıyor? Bazında sevgisizlikten. O zaman ben kendime soruyorum, mesela sevgiyi bu dünyaya yaymak için ben kendi adıma ne yapabilirim? İlk gelen cevap ise kendimi sevmek, kendimi mutlu etmek. Çünkü eğer ben kendimi seversem başkalarına da sevgiyi yayabilirim. Ve böyle böyle de genişleyip dünyadaki sevgisizliği sevgi ile değiştirebiliriz. Evet tabi ki bir süreç bu. İki günde olacak bir şey gibi görünmüyor belki şu an için ama en azından benim de kendime göre katkım olmuş olacak insanlığa. Bu da beni oldukça tatmin ediyor.”
Ve sonra annemle yaşadığım örneği ona da anlatıp konuyu tamamladım: “Unutma, damlaya damlaya göl olur.”
Gözlerinde yakaladığım ışıltı bir kişinin daha kalbine ulaşabildiğimi gösterdi bana. Bir kişiye daha kendi gücünü hatırlatmak konusunda aracı olmuştum. İşte tam da böyle yayılıyoruz. Bazen bir sohbet esnasında büyüyoruz, anlıyoruz, değişiyoruz. Her an çok kıymetli. Hele eğer farkında yaşıyorsak bu hayatı, çok çok kıymetli. Ve inanın böyle böyle genişleyip bu dünyayı yaşanması huzurlu bir hale getireceğiz. Ben inanıyorum. Siz de inanın.