X

Kuantum fiziği psikoterapiyi nasıl etkiledi: İlişkisel psikoterapi nedir?

“Doğada tek bir münferit (kendi başına) nöron yoktur.”
Louis Cozolino, Nörobilim Uzmanı, Profesör

Geçtiğimiz sonbahardan beri düzenli olarak gerçekleştirdiğim “Psikolojinin Kökenleri” atölyemde, psikoloji vesilesiyle bilim tarihine de kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu atölyede bilimsel yöntemin başlangıçta daha indirgemeci ve olguları neden-sonuç ilişkisi içinde açıklama eğiliminde olduğunu ancak ilerleyen dönemlerde bazı bulgularla daha sistemik ve “bağlantısal bütünsellik” perspektifinden bakar hale geldiğini görüyoruz. Bu önemli bilimsel gelişmelerden biri, kuantum fiziğininde de önemli bir yeri olan, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi.

Heisenberg’in Belirsizlik İlkesinde formüle edilmiş olan temel deneysel keşif ise, gözlem ediminin gözlemleneni etkilediği bulgusu (Heisenberg, 1927). Yani belirsizlik ilkesine göre gözlem edimi gözlemleneni etkiliyor. Bu keşif yeni kavramsallaştırmalara yol açmış, çeşitli bilim dallarına kapsamlı olarak uygulanmış; gözlemleyen ve gözlemlenenin bağımsız olarak işlev görmekten ziyade birbirlerini etkileşimsel olarak etkiledikleri ortaya konmuş.

Heisenberg’in parçacık fiziğinde ortaya attığı belirsizlik ilkesinin başlattığı bu etki genel olarak bütün bilim dallarını etkilemekle birlikte psikoterapide de son elli yıldır olgucu bilimden göreli bilime doğru kayan bir paradigma değişimi yaşanıyor. Bu değişimle birlikte ilişkinin bireyler üzerindeki etkisi ön plana çıkmış çünkü insanların davranışları farklı durumlarda ve bağlamlarda farklı değerlendirilmeli. Yine bu dönemde Atwood ve Stolorow (1984) öznelerarasılık kavramını ortaya koyarak iki veya daha fazla öznelliğin kesişimiyle oluşan öznelerarası alanları tarif etmiş. Öznelerarası alan veya ilişkisel alan da denilen bu kavram, bireyin diğerleriyle ve ilişkisel alanla (bağlantısal bütünsellik) iç içe geçmişliğini vurguluyor. İşte kurulan ilişkinin niteliğinin kişileri nasıl etkilediği üzerinde duran terapi yaklaşımlarına ilişkisel psikoterapiler deniyor.

İlişkisel Psikoterapilerin en önemli temsilcisi Paul L. Wachtel “Psikanalizin canlılığını, doğa bilimleri laboratuarının kesinliğini ve kültür olgularını bir araya getirmeyi” amaçlayarak tüm çalışmalarını bu doğrultuda gerçekleştiren bir ordinaryüs profesör. Paul Wachtel, Heisenberg’in yapmış olduğu çalışmalardan etkilenerek bu gözlemci etkisi ve ilişkisel bağlantısallık fikirlerini psikoterapiye uygulamış. Kökeni Freud’un psikanalizinden gelen İlişkisel Psikoterapi Modeli, yenilikçi psikoterapistlerin klasik psikanaliz yaklaşımının terapide yeterli etkiyi göstermediğini fark etmeleri üzerine ortaya çıkmış. Nörobilimci profesör Louis Cozolino’nun “Doğada tek bir münferit nöron yoktur” sözü İlişkisel Psikoterapi yaklaşımını özetliyor.

İlişkisel psikoterapiler, insan deneyimindeki tekrarlayıcı davranış örüntülerinin, dürtü modelinde olduğu gibi içsel baskıları giderme ve tatmin sağlama uğraşından (ya da Freud’un 1920 sonrası anlayışından, ölüm içgüdüsünün otomatik olarak çalışmasından) değil; bireyin kişisel ve etkileşimsel dünyasındaki devamlılığı, bağlantıları ve aşinalığı koruma eğiliminden türediği ön kabulüne dayanıyor (Wachtel, 2011).

Buna göre davranışlarımız, duygularımız ve düşüncelerimizin şekillenmesinde, kişilerarası ilişkilerimizin yanında bu ilişkilerimizin şimdiki zamana yansımaları da önemli bir rol oynuyor. Stres ve duygusal karışıklıklar genelde geçmişteki ilişkisel deneyimlerin ve kişinin bugün kendisini ifadede yaşadığı kısıtlılıkların bir sonucu olarak meydana geliyor. İlişkisel uygulamaları karakterize eden etkenler ise seçim, çeşitlilik, danışanın özelliklerine duyulan hassasiyet ve danışanın talepleri (Bacal, 1998; Bacal ve Herzog, 2003; Akt: Pulat & Sarıkaya, 2019).

İlişkisel psikoterapilerin en önemli hedefi, kişiye iletişim ve etkileşim becerilerini kazandırmak. Böylece kişinin yeni ilişkiler kurabilmek veya eski ilişkilerini güçlendirebilmek adına daha yaratıcı ve üretken olması teşvik ediliyor. Ayrıca kişinin ilişkisel anlamda deneyimlediği geçmişteki travmaları ve bugünkü ilişkisel travmaları ele alınarak, kişinin bu tür sıkıntıları aşma yolları da terapi sırasında danışana gösteriliyor. İlişkisel psikoterapi modeli temel önermesini, insan varoluşunun sadece bireysel süreçlerinin incelenerek tam anlamıyla anlaşılamayacağı prensibine dayandırıyor. Yani Sullivan’ın deyişiyle, “İnsanın yalıtılarak tek başına tanımlanması mümkün değil”. İnsan olmanın doğası insanı diğerleriyle ilişkiye girmeye itiyor ve insan işte sadece bu ilişkiler içindeyken bizim insan diye adlandırdığımız varlığa dönüşüyor (Wachtel, 2011).

İlişkisel terapilerde hem terapist hem de danışan ortaklaşa, güvene dayalı ve açık bir ilişkinin hakim olduğu bir biçimde çalışıyor. Bu deneyim kişiye dışarıdaki hayatında uygulamaya geçmeden önce öğrendikleri için bir deneme alanı yaratmış oluyor. Terapistin danışanla ilişkisinde, danışanın henüz ifade etmediği, üstünde düşünerek söze dökmediği arzularının var olduğu anlayışıyla iletişime geçmesi büyük oranda yeni ilişkisel deneyimin kapsamında oluyor. Terapi sırasında, terapist ve danışanın gerçek birer insan olduğunu ve eşit iki erişkin statüsünde, birbirleriyle gerçek bir kişisel ilişki içerisinde olduklarını bir şekilde akılda tutmak gerekiyor. Ayrıca, gerçek bir terapötik değişimin meydana gelmesi için danışanın yalnızca daha bilinçli olmasının ötesinde, aynı zamanda kendini daha az reddeden bir duruma gelmesi de terapi için önem arz ediyor.

İlişkisel terapide iyileştiren şey danışanla terapist arasındaki ilişki. Sözcükler, terapistlerin iş aletleri. Kullanılan kelimelerde ve bunları dile getirme şeklinde oluşan en küçük farklar bile danışanın terapistle yaşadığı ilişkiyi, kendini ve değişme potansiyelini algılama şeklini kalıcı bir şekilde etkiliyor. Paul Wachtel’a göre sözcüklerin anlamı sadece kurulan cümlelere ve sözcük anlamlarına değil, söylendikleri sosyal, duygusal ve davranışsal bağlama da bağlı. Wachtel şu benzetmeyle sözcüklerin önemini bize göstermeye çalışıyor: “Doku reddi sadece organ naklinde değil, psikoterapötik süreçte de yaşanan bir sonuçtur. Kötü şekillendirilmiş bir yorum, organ naklinden sonra hastanın vücudunun yeni organı yabancı bir madde olarak algıladığı için reddetmesine benzer.”

İlişkisel psikoterapiler terapistin danışanı değiştirirken danışanın da terapisti etkileyerek değiştirdiğini savunuyor. Her iki kişinin dinamik dünyası birbiri ile etkileşiyor ve bu etkileşimden yeni bir anlam türetiliyor. Sadece terapistin etkinliğini savunan klasik yaklaşım yerine terapistle danışanın birbirini etkilediği çift kişilik terapi anlayışını ortaya koyması, ilişkisel kuramın getirmiş olduğu en değerli yenilik.

Wachtel ise bu düşünceyi bir adım daha ileri götürerek, iki kişilik terapilerin bahsettiği gibi her an değişen bir ilişkisel matrisin içerisinde, iki kişinin arasında koskoca bir dünyanın anlamının inşa edildiğini, fakat bu yapıya yüzlerce ve binlerce faktörün de etki ettiğini belirtiyor. Wachtel’a göre seans sırasında yaşananlar, danışan ve terapistin özelliklerinin ötesinde. Danışanın ve terapistin birbirlerine dair deneyimlerinin örtük bir biçimde her ikisinin geçmiş ilişki deneyimlerinin, sosyal ve kültürel güçlerin etkisi altında şekillendiğini önemle vurguluyor (Pulat & Sarıkaya, 2019).

İlişkisel kuram, nesnelcilikten yapılandırmacılığa geçen, psikanalitik temelli olmakla birlikte kişilerarası ilişkileri merkezine alarak revize olan, nesne ilişkileri, bağlanma kuramı gibi güncelliğini devam ettiren teorilerden etkilenen komplike bir yaklaşım. Günümüz psikoterapi anlayışının artık tek kişilik terapilerden, terapist ve danışanın birbirini etkilediğini varsayan iki kişilik terapilere doğru evrildiğini söyleyebiliriz. İlişkisel psikoterapiler post-modern terapi ekolleri içerisinde en genç ve en etkili yaklaşımlardan. Benim de uygulayıcısı olduğum Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP) de ilişkisel bir psikoterapi yaklaşımı. Psikolojik danışmanlık/psikoterapi süreci ile ilgili bilgi almak isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Kaynak

Atwood, G. & Stolorow, R. (1984). Structures of subjectivity: Explorations in psychoanalytic phenomenology and contextualism, second edition.
Heisenberg, W. (1927), “Über den anschaulichen Inhalt der quantentheoretischen Kinematik und Mechanik”, Zeitschrift für Physik, 43 (3–4), ss. 172-198.
Pulat, F. & Sarıkaya M. E. (2019). İnsanı Anlamanın Tarihi: Klasik Eserlerin İzinde Psikoterapi Pratiği. İstanbul: Kanon Kitap.
Pulat, F. (2019). Tek Kişilik Terapilerden İki Kişilik Terapilere Geçiş: İlişkisel Psikoterapi. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi. Cilt 2, Sayı 4, 17-27.
Wachtel, P. L. (2011). İlişkisel Kuram ve Psikoterapi Uygulaması. Bozkurt B. Taylan (Çev).
İstanbul: Litera Yayıncılık.

İlginizi çekebilir: Bağlantısal bütünsellik ve Gestalt psikolojisi: Bütün, parçaların toplamından fazladır

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale