X

Kuantum fiziği psikoterapiyi nasıl etkiledi: İlişkisel psikoterapi nedir?

“Doğada tek bir münferit (kendi başına) nöron yoktur.”
Louis Cozolino, Nörobilim Uzmanı, Profesör

Geçtiğimiz sonbahardan beri düzenli olarak gerçekleştirdiğim “Psikolojinin Kökenleri” atölyemde, psikoloji vesilesiyle bilim tarihine de kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu atölyede bilimsel yöntemin başlangıçta daha indirgemeci ve olguları neden-sonuç ilişkisi içinde açıklama eğiliminde olduğunu ancak ilerleyen dönemlerde bazı bulgularla daha sistemik ve “bağlantısal bütünsellik” perspektifinden bakar hale geldiğini görüyoruz. Bu önemli bilimsel gelişmelerden biri, kuantum fiziğininde de önemli bir yeri olan, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi.

Heisenberg’in Belirsizlik İlkesinde formüle edilmiş olan temel deneysel keşif ise, gözlem ediminin gözlemleneni etkilediği bulgusu (Heisenberg, 1927). Yani belirsizlik ilkesine göre gözlem edimi gözlemleneni etkiliyor. Bu keşif yeni kavramsallaştırmalara yol açmış, çeşitli bilim dallarına kapsamlı olarak uygulanmış; gözlemleyen ve gözlemlenenin bağımsız olarak işlev görmekten ziyade birbirlerini etkileşimsel olarak etkiledikleri ortaya konmuş.

Heisenberg’in parçacık fiziğinde ortaya attığı belirsizlik ilkesinin başlattığı bu etki genel olarak bütün bilim dallarını etkilemekle birlikte psikoterapide de son elli yıldır olgucu bilimden göreli bilime doğru kayan bir paradigma değişimi yaşanıyor. Bu değişimle birlikte ilişkinin bireyler üzerindeki etkisi ön plana çıkmış çünkü insanların davranışları farklı durumlarda ve bağlamlarda farklı değerlendirilmeli. Yine bu dönemde Atwood ve Stolorow (1984) öznelerarasılık kavramını ortaya koyarak iki veya daha fazla öznelliğin kesişimiyle oluşan öznelerarası alanları tarif etmiş. Öznelerarası alan veya ilişkisel alan da denilen bu kavram, bireyin diğerleriyle ve ilişkisel alanla (bağlantısal bütünsellik) iç içe geçmişliğini vurguluyor. İşte kurulan ilişkinin niteliğinin kişileri nasıl etkilediği üzerinde duran terapi yaklaşımlarına ilişkisel psikoterapiler deniyor.

İlişkisel Psikoterapilerin en önemli temsilcisi Paul L. Wachtel “Psikanalizin canlılığını, doğa bilimleri laboratuarının kesinliğini ve kültür olgularını bir araya getirmeyi” amaçlayarak tüm çalışmalarını bu doğrultuda gerçekleştiren bir ordinaryüs profesör. Paul Wachtel, Heisenberg’in yapmış olduğu çalışmalardan etkilenerek bu gözlemci etkisi ve ilişkisel bağlantısallık fikirlerini psikoterapiye uygulamış. Kökeni Freud’un psikanalizinden gelen İlişkisel Psikoterapi Modeli, yenilikçi psikoterapistlerin klasik psikanaliz yaklaşımının terapide yeterli etkiyi göstermediğini fark etmeleri üzerine ortaya çıkmış. Nörobilimci profesör Louis Cozolino’nun “Doğada tek bir münferit nöron yoktur” sözü İlişkisel Psikoterapi yaklaşımını özetliyor.

İlişkisel psikoterapiler, insan deneyimindeki tekrarlayıcı davranış örüntülerinin, dürtü modelinde olduğu gibi içsel baskıları giderme ve tatmin sağlama uğraşından (ya da Freud’un 1920 sonrası anlayışından, ölüm içgüdüsünün otomatik olarak çalışmasından) değil; bireyin kişisel ve etkileşimsel dünyasındaki devamlılığı, bağlantıları ve aşinalığı koruma eğiliminden türediği ön kabulüne dayanıyor (Wachtel, 2011).

Buna göre davranışlarımız, duygularımız ve düşüncelerimizin şekillenmesinde, kişilerarası ilişkilerimizin yanında bu ilişkilerimizin şimdiki zamana yansımaları da önemli bir rol oynuyor. Stres ve duygusal karışıklıklar genelde geçmişteki ilişkisel deneyimlerin ve kişinin bugün kendisini ifadede yaşadığı kısıtlılıkların bir sonucu olarak meydana geliyor. İlişkisel uygulamaları karakterize eden etkenler ise seçim, çeşitlilik, danışanın özelliklerine duyulan hassasiyet ve danışanın talepleri (Bacal, 1998; Bacal ve Herzog, 2003; Akt: Pulat & Sarıkaya, 2019).

İlişkisel psikoterapilerin en önemli hedefi, kişiye iletişim ve etkileşim becerilerini kazandırmak. Böylece kişinin yeni ilişkiler kurabilmek veya eski ilişkilerini güçlendirebilmek adına daha yaratıcı ve üretken olması teşvik ediliyor. Ayrıca kişinin ilişkisel anlamda deneyimlediği geçmişteki travmaları ve bugünkü ilişkisel travmaları ele alınarak, kişinin bu tür sıkıntıları aşma yolları da terapi sırasında danışana gösteriliyor. İlişkisel psikoterapi modeli temel önermesini, insan varoluşunun sadece bireysel süreçlerinin incelenerek tam anlamıyla anlaşılamayacağı prensibine dayandırıyor. Yani Sullivan’ın deyişiyle, “İnsanın yalıtılarak tek başına tanımlanması mümkün değil”. İnsan olmanın doğası insanı diğerleriyle ilişkiye girmeye itiyor ve insan işte sadece bu ilişkiler içindeyken bizim insan diye adlandırdığımız varlığa dönüşüyor (Wachtel, 2011).

İlişkisel terapilerde hem terapist hem de danışan ortaklaşa, güvene dayalı ve açık bir ilişkinin hakim olduğu bir biçimde çalışıyor. Bu deneyim kişiye dışarıdaki hayatında uygulamaya geçmeden önce öğrendikleri için bir deneme alanı yaratmış oluyor. Terapistin danışanla ilişkisinde, danışanın henüz ifade etmediği, üstünde düşünerek söze dökmediği arzularının var olduğu anlayışıyla iletişime geçmesi büyük oranda yeni ilişkisel deneyimin kapsamında oluyor. Terapi sırasında, terapist ve danışanın gerçek birer insan olduğunu ve eşit iki erişkin statüsünde, birbirleriyle gerçek bir kişisel ilişki içerisinde olduklarını bir şekilde akılda tutmak gerekiyor. Ayrıca, gerçek bir terapötik değişimin meydana gelmesi için danışanın yalnızca daha bilinçli olmasının ötesinde, aynı zamanda kendini daha az reddeden bir duruma gelmesi de terapi için önem arz ediyor.

İlişkisel terapide iyileştiren şey danışanla terapist arasındaki ilişki. Sözcükler, terapistlerin iş aletleri. Kullanılan kelimelerde ve bunları dile getirme şeklinde oluşan en küçük farklar bile danışanın terapistle yaşadığı ilişkiyi, kendini ve değişme potansiyelini algılama şeklini kalıcı bir şekilde etkiliyor. Paul Wachtel’a göre sözcüklerin anlamı sadece kurulan cümlelere ve sözcük anlamlarına değil, söylendikleri sosyal, duygusal ve davranışsal bağlama da bağlı. Wachtel şu benzetmeyle sözcüklerin önemini bize göstermeye çalışıyor: “Doku reddi sadece organ naklinde değil, psikoterapötik süreçte de yaşanan bir sonuçtur. Kötü şekillendirilmiş bir yorum, organ naklinden sonra hastanın vücudunun yeni organı yabancı bir madde olarak algıladığı için reddetmesine benzer.”

İlişkisel psikoterapiler terapistin danışanı değiştirirken danışanın da terapisti etkileyerek değiştirdiğini savunuyor. Her iki kişinin dinamik dünyası birbiri ile etkileşiyor ve bu etkileşimden yeni bir anlam türetiliyor. Sadece terapistin etkinliğini savunan klasik yaklaşım yerine terapistle danışanın birbirini etkilediği çift kişilik terapi anlayışını ortaya koyması, ilişkisel kuramın getirmiş olduğu en değerli yenilik.

Wachtel ise bu düşünceyi bir adım daha ileri götürerek, iki kişilik terapilerin bahsettiği gibi her an değişen bir ilişkisel matrisin içerisinde, iki kişinin arasında koskoca bir dünyanın anlamının inşa edildiğini, fakat bu yapıya yüzlerce ve binlerce faktörün de etki ettiğini belirtiyor. Wachtel’a göre seans sırasında yaşananlar, danışan ve terapistin özelliklerinin ötesinde. Danışanın ve terapistin birbirlerine dair deneyimlerinin örtük bir biçimde her ikisinin geçmiş ilişki deneyimlerinin, sosyal ve kültürel güçlerin etkisi altında şekillendiğini önemle vurguluyor (Pulat & Sarıkaya, 2019).

İlişkisel kuram, nesnelcilikten yapılandırmacılığa geçen, psikanalitik temelli olmakla birlikte kişilerarası ilişkileri merkezine alarak revize olan, nesne ilişkileri, bağlanma kuramı gibi güncelliğini devam ettiren teorilerden etkilenen komplike bir yaklaşım. Günümüz psikoterapi anlayışının artık tek kişilik terapilerden, terapist ve danışanın birbirini etkilediğini varsayan iki kişilik terapilere doğru evrildiğini söyleyebiliriz. İlişkisel psikoterapiler post-modern terapi ekolleri içerisinde en genç ve en etkili yaklaşımlardan. Benim de uygulayıcısı olduğum Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP) de ilişkisel bir psikoterapi yaklaşımı. Psikolojik danışmanlık/psikoterapi süreci ile ilgili bilgi almak isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Kaynak

Atwood, G. & Stolorow, R. (1984). Structures of subjectivity: Explorations in psychoanalytic phenomenology and contextualism, second edition.
Heisenberg, W. (1927), “Über den anschaulichen Inhalt der quantentheoretischen Kinematik und Mechanik”, Zeitschrift für Physik, 43 (3–4), ss. 172-198.
Pulat, F. & Sarıkaya M. E. (2019). İnsanı Anlamanın Tarihi: Klasik Eserlerin İzinde Psikoterapi Pratiği. İstanbul: Kanon Kitap.
Pulat, F. (2019). Tek Kişilik Terapilerden İki Kişilik Terapilere Geçiş: İlişkisel Psikoterapi. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi. Cilt 2, Sayı 4, 17-27.
Wachtel, P. L. (2011). İlişkisel Kuram ve Psikoterapi Uygulaması. Bozkurt B. Taylan (Çev).
İstanbul: Litera Yayıncılık.

İlginizi çekebilir: Bağlantısal bütünsellik ve Gestalt psikolojisi: Bütün, parçaların toplamından fazladır

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale