Sahi neydi normalleşmekten kastımız? Irkçılığa, vurdumduymazlığa, doğayı katletmeye, insanları eleştirmeye devam etmek miydi? Buysa eğer normalleşme dediğimiz, ben normal hayata dönmek istemiyorum. Alın normaliniz sizin olsun…
Küçükken oyunlar oynardık tanımadığımız çocuklarla; birbirimizden korkmadan, sınıf ayrımı yapmadan. Zengini fakiri, uzunu kısası, zayıfı şişmanı fark etmeksizin sokaktaki bütün çocuklar toplanırdı, hep birlikte kahkahalar atılırdı. Kavgalar da olurdu pek tabii. Ama dışlanan çocuklar her zaman birileri tarafından yeniden gruba alınırdı. İnsanlık kavramını bilirdik hepimiz. Kardeş gibi oynayabilmenin dayanılmaz hafifliği vardı o ufacık bedenlerimizde.
Belki de bunun için çocuklar tüm dünyadaki insanlar arasında en saf, en sevgi dolu olanlardır. Kimse bize din, dil, ırk, güzellik, çirkinlik kavramlarını öğretmediği için. Öğretse bile o dırdırlara kulak asmayışımızdı bizi bu denli insancıl kılan…
Ama bizler de büyüdük. Hayata atıldık ve hayatın zorlukları ile burun buruna geldik. Bazılarımız başarılı tamamladı bu süreci, bazılarımız zarar verdi kendisine ne yazık ki. Bir kısmı ise zararı başkalarına vermeyi, hırçın ve kötü kalpli olmayı, ayrımcılık yapmayı, kendi dışında tüm canlılara zarar vermeyi tercih etti.
Suçlu muydu peki? Birçok cevap verilebilir bu soruya. Ama sizin cevabınız ne olurdu? Bugünün kötü ve gaddar insanları da bir zamanların çocukları değil miydi sonuçta? Nasıl oldu da bu hale gelebildiler? Nasıl bu derece bencil ve acımasız olabildiler? Ne yapmış olabilirdi ki hayat onlara? Çocukken çok mu ezildiler acaba? Yoksa sırf kendilerini ispatlamak için miydi bu davranışları? Belki de isimlerini tarihe yazdırmak istediler kolay yoldan da olsa. Kötülükleri ile ama…
Aklım almıyor insanların birbirine yaptığı onca eziyetin her geçen gün daha da artıyor olmasını. Şu koskoca gezegende hep birlikte yaşayabileceğimiz tek bir dünya var, en azından yenisini bulana kadar. Ve biz bu dünyada birlik olup, yaşadığımız yeri daha da güzelleştirmek için uğraşmaktansa, birbirimize sataşmaktan bir an olsun vazgeçemiyoruz. Ne acı…
Birbirimize verdiğimiz zararlar yetmiyor, “O halde” diyoruz “biraz da doğayla uğraşalım.” Başlıyoruz yakıp yıkmaya, katletmeye, öldürmeye ve daha nicelerine. Dünyada yaşayan en şanslı canlılar olduğumuzu fark etmeden dar ediyoruz hayatı bizim dışımızda herkese.
Belki de ilk andan beri içimizde kötülük var, ancak çocukken bunun farkına varamıyoruz. Kendimizi işin gırgırına vermeyi tercih ediyoruz. Büyüdükçe ise iki yol çıkıyor önümüze. Kimileri kötü olan yolu haritadan silerken, kimileri o yoldan devam etmeyi seçiyor hayatlarına umarsızca. Elbette her iki yolda da birçok hatalar yapıyoruz. Ancak; birinde hatalarımız kendimize, ya da biz istemeden başkalarına zarar verirken, diğer yolu seçtiğimizde bile isteye veriyoruz zararları. Bilmiyoruz ki başkalarına yaptığımızı zannederken, aslında en büyük kötülüğü kendimize yaptığımızı.
Keşke sihirli bir değnek dokunsa ve sevgi dolu, barış dolu bir dünya yaratsa bizlere. Benimki yalnızca bir hayal elbette, ama güzel olmaz mıydı John Lennon’ın Imagine adlı şarkısında dediği gibi bir dünyada yaşamak?
Eğer cevabınız evet ise bilin ki sizler dünyayı kurtaracak olan taraftasınız. Her birimiz bir kötülüğü bile iyileştirebilirsek, dünyayı güzelleştirmek adına bir adım atmış oluruz inanın. O halde yapalım elimizden ne geliyorsa vakit kaybetmeden. İyileştirelim kötüleri, koruyalım doğamızı ve dünyamızı. Dileğim bizler göremesek bile çocuklarımız, torunlarımız yaşasın masal gibi bir dünyayı…
Son bir söz, 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Hadi yarın küçük de olsa bir şey yapın doğa için. Tabii sizin için doğamızdan daha mühim bir şey yoksa.
İlginizi çekebilir: Ve insan doğaya döner: Doğayı korumaya nereden başlayabiliriz?