“Merhamette güneş gibi ol; cömertlikte akarsu gibi ol; tevazuda toprak gibi ol; ayıpları kusurları örtmekte gece gibi ol.”
Mevlana Celaleddin Rumi
İyi deriz, istediğimiz gibi gittiğinde. Ve kötü oluverir, bizim istediklerimiz yollarımıza serilmediğinde. İyi olandır, her zaman bize verildiğinde ve nedense kötü olandır kaybettiğimizde, yitirdiğimizde, bir türlü elde edemediğimizde, çok isteyip de sahip olamadığımızda…
Bazen ardı ardına denk gelir ‘”iyi” olanlar, ama çok sürmeyecektir, şu kadarcık mutluluk bize fazla gözükecektir bir kere! Eğer dünyanın bir kanunu varsa bu kanun, her zaman gülmeyi veya gülebilmeyi kapsamamaktadır… Genellikle gözyaşı vardır, biz isteriz fakat olanlar oluverir ve olmayanlar da olmaz… İsteriz ama olmaz. Ve işte olmadığında kopar kıyamet, değil mi? Nede olsa “biz” biliriz kendimiz için iyi ve kötünün ne olduğunu.
Bugün istediğimiz işe giremediğimizde “ne kötü” diye kestirip atıveririz, oysa belki de muhteşem bir teklif diğer yanda bizi beklemektedir! Bugün istediğimiz anda istediğimiz paraya sahip olamadığımızda ve hatta para kaybettiğimize, “ne kötü” olmuştur, oysa bilir miyiz ki “boşalmadan” dolamaz hiçbir şey ve her şey ancak dolduktan sonra yeniden dolmak kapasitesine ulaşır; para “dolaşan” bir enerjidir, tutulmuş, tek noktaya sıkışmış veya sıkıştırılmış olamayacaktır oysa ki…
Bugün istedğimiz çocuğa istediğimiz anda sahip olmadığımızda ne “kötü” olmuştur bizim için değil mi? İstemişizdir ve verilmemiştir, biz layık olmayanızdır, biz elde edememiş olanızdır. Oysa ki unutuveririz hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı. Ne evlerin ne de canımızdan çok sevdiğimiz evlatlarımızın. Onlar bizim aracılığımız ile bu hayata gelmişlerdir. Onlar bizim aracılığımız ile bu hayatta var olmaya hak kazanmışlardır. Gerisi boştur, sahip olmak değildir anne veya baba olmak. Bu bile bizim taktığımız isimler ile oluşmuş, bizim verdiğimiz kararlar ile benimsenmiş olandır. “İyi” veya”kötü” olan gerçekten bu kadar basit olabilir mi?
Bugün istediğimiz evi alamadığımızda, istediğimiz tatile çıkamadığımızda, istediğimiz takıyı takamadığımızda, istediğmiz okula giremediğimizde, istediğimiz adamla veya kadınla evlenemediğimizde veya evliliğimiz istediğimiz gibi gitmediğinde, evet, her şey “kötü” olur, değil mi? Hatta kötünün de ötesi olur?
Neden diye sormadığımız her “kötü” şey aslında gerçekten bu kadar da kötü müdür? Tüm dünya durmuş da sırf biz kötü olalım diye mi çalışmaktadır? Tüm evren birleşip sadece bizi mi yıldırmaya çalışmaktadır? Oysa ya başka bir kader bizim için var ise? Oysa ya o kötü dediğimiz bizim için en hayırlı olan ise? Oysa o kötü dediğimizde kocaman dersler öğreneeceksek? Oysa o kötü diye nitelendirdiğimizde bize tanınmış en güzeller saklı ise?
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınıza kazımış olduğunuz iyi ve kötü kavramlarına yeniden bakmanızı dilerim. Size hep “kötüler mi” denk gelmektedir? Hep kayıplar mı yaşamaktasınız? Hep en zorları ile mi karşılaşmaktasınız? Ya kötü olanlar gerçekte öyle kötü değilse? Ya hayat nasıl bir ağacı yaprak dökümüyle sonraki “bahara” hazırladığı gibi sizi de bir sonraki muhteşem bahara hazırlamaktaysa? Ya bizim o muhteşem kötülerimiz aslında aklımızın hayalimizin alamayacağı güzelliklere, iyiliklere yol olmaktaysa?
Bugün hayatınızdaki kötüleri iyiye dönüştürmeye hazır mısınız?
İlginizi çekebilir: Neyi görmek istersiniz: Sahip olamadıklarınızı mı, size bahşedilenleri mi?