İnsanı bir bilgisayar gibi düşünecek olursak basit ve kompleks kodlara sahiptir. Sürekli olarak küçük ve büyük güncellemeler yapar ve daha gelişmiş halde hayatta kalmaya çalışır. Bu noktada çok eski ilkel zamanlardan beri genetiğimiz ile getirmiş olduğumuz kodlar ve aile kodlarımız varken beraberinde çevresel faktör ve yaşamla birlikte geliştirdiğimiz değişen ve yeni kodlar sürekli olarak sisteme eklenir.
Bu sistem verileri sinir sistemi aracılığıyla toplanır, kaydedilir, geliştirilir, değişir ve beden üzerinde gerekli görülen noktalarda kullanılır. Bu noktalar duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız, hareketlerimiz, organlarımız, hücrelerimiz gibi vücut çalışma sistemimizin tamamını kapsar. Eski ve yeni kodlar sürekli olarak sistem işleyişini düzenler.
İlk doğduğumuz anda eski kodlardan getirmiş olduğumuz, fiziksel veya zihinsel bir engelimiz yoksa iç güdüsel olarak hayatta kalma sistemini mükemmel şekilde gerçekleştiririz. Sahip olduğumuz sistemi en iyi şekilde kullanırız. Zamanla çevresel faktörler devreye girdikçe ve vücut üzerindeki kod sayıları artıp, kompleks yapılar eklendikçe sistemde bozulmalar da oluşabilir.
Sinir sistemimizin üzerinde kaldırabileceğinden fazla yük olması, basit haliyle hormonal dengemizi bozar, nefes alış-veriş şeklimizi değiştirir, kaslarımızı gergin ve sert hale getirip bizi savaş veya kaçmaya hazır hale getirir. Bazı durumlarda vücudumuzun bu şekilde çalışmasına ve hayatta kalmaya ihtiyacı vardır. Örneğin; bir kaza anında hayatta kalmaya çalışırken. Ancak uzun süre ortada gerçek bir hayatta kalma durumu yokken bedeni bu halde bırakmak bedenle ilgili her türlü sorun üzerinde negatif etki yaracaktır.
Bugün gelişen teknoloji ve toplum yapılanması, hala birçok eski koda sahip beden işleyişimizi olumsuz etkilemektedir. İçinde bulunduğumuz toplum düzeni ve uyaranlar, bunu bizi sürekli olarak yarış atı haline getirerek, duygularımızdan uzaklaştırarak, kendi amaçları uğruna bencillik düzeyini her anlamda artırarak, sürekli olarak bize her alanda çok fazla seçenekler sunarak yapmaktadır.
Sürekli olarak daha çok, fazla, yeni ve gereksiz kodlar yüklenmekte ve bunlar da vücut sistemimiz üzerinde gereksiz yüklere sebebiyet vermektedir. Daha çok tüketmeliyim, daha çok gezmeyelim, almalıyım, yemeliyim, daha iyi görünmeliyim, daha çok spor yapmalıyım, fiziğim çok iyi olmalı, daha çok çalışmalıyım, daha başarılı olmalıyım, daha daha daha… Aklınıza gelen pek çok konuda koşuyoruz, durmuyoruz, durmadığımız için bazı şeyleri fark edemiyoruz.
Bu kadar çok oradan oraya niye koşuyoruz? Niye her şeyi yapmalıyım gibi hissediyoruz? Bir süre sonra kodların yükü öyle artıyor ki kendi kendimize sürekli koşacak durumları biz yaratıyoruz. Elbette insan, hem gelişim hem de kendini korumaya odaklı bir sisteme sahip, sistem kendi içinde çözümler yaratırken, sorunlar da yaratabiliyor.
Bu sürecin de içerisinde yukarıdaki bazı şeyleri yapması gerekiyor, bunun dozajını ayarlamak önemli. Bunu yapabilmek için de kişinin kendini tanıması ve aslında pek çok kez durması yardımcı oluyor. Bugün biraz basitleşmeye, üzerimizdeki kodları biraz azaltmaya, biraz kendimizi dengeyle tatmin etmeyi öğretmezsek tükenesiye kadar birbirimizi yemeye devam edeceğiz.
Bugün insanlık dediğimiz kavramın pek çok alanda ve anlamda yozlaştığını, doyamadığımızı, sürekli koştuğumuzu, dünya sisteminin de bizi buna daha fazla adapte etmeye çalıştığını sanırım pek çoğumuz her alanda görüyoruz. Umarım işte, aşkta, hayatta, ilişkilerde doyduğumuz, koşmadan durabildiğimiz birbirimize zarar vermeden gelişmeyi, ilerlemeyi doğru öğrendiğimiz dönemlere hep birlikte ilerleriz. Kendimizi ve insan işleyiş sistemini anlamadıkça bunun zor olacağını unutmayalım lütfen. Yolunuza ışık olması dileğiyle…
İlginizi çekebilir: İçerideki tonumuzu nasıl yakalarız: Vagus siniri ve vagal ton