Bilgelik bana, benim bir hiç olduğumu söyler.
Sevgi bana her şey olduğumu söyler.
Ve işte yaşamım bu ikisinin arasında akar.
-Sri Nisargadatta
Çok küçük yaşlardan itibaren sevgiyi hak etmemiz gerektiğine inandırıldık. Sevgi, bize koşulsuz sunulan bir şey değildi, sevilmek bir ödüldü. Bu ödülü hak etmek gerekiyordu. Ailemizden ve toplumdan gelen, sevgiyi hak etmeye dair bu mesajlar, psişemizde birer kök inanca dönüştü ve çoğumuz, sevgiyi hak etmek için kendi arzularından, hayallerinden, hatta benliğinden vazgeçmek zorunda hisseden, bu vazgeçişin yasını psişesine sığdıramayan ve bu nedenle mutsuzluk sarmalında gezinen yetişkinlere dönüştük. Sevgiyi hak etmek için kendinden vazgeçen benliğimiz, kendine bir persona yarattı ve kabul görmeyeceğine inandığımız tüm parçalarımızı da gölge benlikte depoladık. Koşulsuz Şefkat, işte bu ikili hayata veda etme etme çağrısı.
Hatırlamamız ve içselleştirmemiz gereken ilk şey şu: Sevgiyi hak etmek, kazanmak, elde etmek zorunda değiliz. Olduğumuz halimizle sevilebiliriz. Olduğumuz halimiz, sevgiyi almak için yeterli. O son beş kiloyu vermeden, sınavda yüksek not almadan, bir sonraki hedefe varmadan da sevgiyi alma hakkımız var. Kim ne derse desin, gerçek bu.
Geçtiğimiz ay okurla buluşan Koşulsuz Şefkat, Dr. Tara Brach’in Türkçedeki ikinci kitabı. Buda’nın KalbiBuda’ isimli kitabıyla Tara, kitaplıklarımızda şefkat çalışmalarına dair büyük bir boşluğu doldurdu ve uzun zaman çoksatanlar listesinde kaldı. Buda’nın Kalbi, kendisinde bir sorun olduğuna, asla sevilemeyeceğine, başkaları tarafından benimsenmeyeceğine ve bir ilişkiye, topluluğa ait olamayacağına inanan insanların kendisi ile buluşmasına ve onları yutan bu büyük boşluktan çıkmasına destek olmak için yazılmış, muazzam bir kitap: Eksik ve değersiz olduğumuz düşüncesi gerçekten sevildiğimize inanmamızı zorlaştırır. Çoğumuz başka insanlara yakın olmaya dair umutsuzluk hissederiz ve gizli bir depresyonla yaşarız. Sıkıcı, aptal, bencil ve kendine güvensiz olduğumuzun farkına varırlarsa insanların bizi reddedeceklerinden korkarız. Eğer yeterince çekici değilsek hiçbir zaman gerçek bir aşkla sevilmeyebiliriz. Kendimizle ve başkalarıyla rahat ve huzurlu hissetmenin, kesin, sorgusuz bir aidiyet duygusunun hasretini çekeriz. Ama değersizlik yanılsaması, aidiyetin güzelliğini erişilmez kılar.
Amerikalı psikolog, yazar ve meditasyon eğitmeni Tara Brach, Batı tıbbının ruh sağlığına dair çalışmaları ile Doğu’nun kadim spiritüel pratikleri ile sentezlemesiyle tanınan, çok önemli bir isim. Koşulsuz Şefkat kitabında, zor deneyimlerden, duygulardan geçerken ve yolumuzu kaybetmiş, bir döngünün içine sıkışmış gibi hissederken bize destek olacak, çok kıymetli bir pratik paylaşıyor: RAIN Yöntemi. Dört aşamadan oluşan RAIN kelimesindeki her bir harf, yöntemin bir aşamasına işaret ediyor:
Recognize (Fark Et), Allow (İzin Ver), Investigate (İncele) ve Nurture (Şefkat Göster)
Bu yöntemin mucidi Tara değil. Ondan önce 1980’li yıllarda Budist eğitmen Michele McDonald da bu yöntemi kullanıyor. Tara ise RAIN yöntemine yeni bir yorum getiriyor ve ona, “koşulsuz şefkat” adımını ekliyor. Tara kendi tecrübesi ve çalışmalarında karşılaştığı kişilerin hayatını gözden geçirdiğinde, öz şefkatin, bir insanın hayatının kökten dönüştürme potansiyelini fark ediyor ve bu sebeple, çok güçlü bulduğu RAIN yöntemini kendi yorumuyla öğretmeye başlıyor. Koşulsuz Şefkat kitabında da, özellikle son adım olan koşulsuz şefkat’e odaklanıyor.
Bu kitap, acının, ıstırabın, zorlayıcı deneyimlerin, acı verici ilişkilerin, hastalıkların ve umutsuzluğun pençesinde kıvrananlara içsel kaynaklarını keşfederek adım adım koşulsuz şefkate yürümeyi öğreten, yeniden başlayabilmenin gücünü hatırlatan, bilgelik dolu bir rehber.
Koşulsuz Şefkat kitabını incelemek ve satın almak için tıklayabilirsiniz.