Koşma, dur, sor: Ben kimim, neredeyim, ne istiyorum?
Herkese selam yeniden!
Sağlık sebeplerinden ötürü biraz ayrı kaldık ama şimdi kaldığımız yerden yeniden başlayabiliriz.
Son 2 aydır hayatımda hiç beklenmeyen durumlar oldu ve sürekli bir koşturma içerisine girmiş bulundum. Hayatımda en son ne zaman sabah uyanıp gece uyuyana kadar hiç durmadan hareket halinde olmuştum; inanın hiç hatırlamıyorum.
Bu sürecin sonlarına doğru yaklaşırken annem dedi ki: “Sen yazmıyor musun bir süredir?”
Cevabım şöyle oldu: “Yok bu halde yazmıyorum. Şu an ara verdim ama zaten istesem de yazamam. Yazacak hiçbir şeyim yok.”
Aslında sürekli sokaktaydım, sürekli insanlarla iletişim halindeydim fakat evet, yazacak hiçbir şeyim yoktu. Annem söyleyene kadar da fark etmemiştim bile. Nasıl olabilirdi ki? Tek başıma kalıp 1-2 hafta keyifsizliğimden ötürü evden hiç çıkmadığım süreçler yaşamıştım, fakat o süreçlerde bile farkındalık anlarım ve o anlarda gelen yazılarım hep akmıştı. Sürekli insanlarla aktif olarak iletişimde olduğum bu günlerde nasıl oluyor da hiçbir şey akmıyordu?
Sonra anladım.
Ben hiç durmuyordum.
Durmuyor ve aslında da bakmıyordum.
O sırada sadece hayatın akıntısında yaşıyordum. Hayat akıyordu ve ben kendime bakmadan, etrafımı görmeden sadece hayatın getirdikleri içinde oradan oraya sürükleniyordum.
Kafam darmadağınıktı. Hatta bir gün bir anneme: “Uçuyor gibi hissediyorum. Ayaklarım yere basmıyor sanki. Kafamın içi havada gibi” demiştim. Aslında demek istediğim tam olarak “Köklerim kuvvetsiz ve merkezimde değilim” idi. O zaman anladım hayatı koşuşturma ile geçen insanların yavaşlamaktan ve durmaktan neden çekindiklerini. İlk olarak her şeyden önce koştururken o kadar da düşünmüyorsun, hayatın verdiklerini yaşıyorsun. Bu bir yandan ne anlama geliyor? Sorumluluk almıyorsun, hayatının gücünü kendi eline almıyorsun demek. Elini taşın altına koymak yerine, sana verileni yaşamak muhtemelen daha kolayına geliyor. Fakat böyle olunca ne oluyor? Kurban rollerinde yaşam başlıyor. Yaşanılan herhangi bir durumda hayatı suçlamalar, başkalarını suçlamalar devreye giriyor. Çünkü kişi hiçbir şey yapmadı, hayat ona sundu ve o kabul edip devam ettiği için suç hep hayatta kaldı.
Bunların yanı sıra durduğun zaman karşılaşacakların, yüzleşeceklerin var tabii kendinde. Bu hayatta bir sürü kişi acıyı, hayal kırıklıklarını, hüznü hissetmemek adına duygularını o kadar çok bastırıyor ki; bu sebeple de durmak istemiyorlar. Çünkü eğer dururlarsa kaçtıkları ne varsa koşturma içinde, hepsi tek tek yüzeye çıkacak. Bu da çoğu insana yine korkutucu geliyor. Acıdan o kadar çok korkuyoruz ki hissetmemek için hiç nefes almadan koşmaya razıyız.
İşin gerçeği ben, Gamze olarak, yavaşlamak ve durmak için kendisine izin vermeyen insanları pek anlayamazdım. Şimdi yaşamış olduğum bu dönem sayesinde insanların korkularına, kaçışlarına empati yapabiliyorum. İyi ki yaşamışım aslında çünkü artık nasıl bir his olduğunu biraz daha biliyorum ve bu bilgi doğrultusunda belki ihtiyacı olana biraz daha ışık (umarım) iletebilirim. Her zaman inandığım gibi, yaşadığımız hiçbir şey boşuna değil.
Peki ben bu süreç ardından nasıl toparladım?
Aldım elime defterimi, kalemimi; oturdum ve kendime sorular sordum.
Sorularım şöyleydi:
Ben kimim, neredeyim, ne istiyorum, hayalim ne, hayalimin önündeki engeller ne, önceliklerim şu an için neler, istediklerimi gerçekleştirmek için atmam gereken adımlar neler?
Tüm bu soruların cevaplarını hayata geçirebilmem ve disipline olmam adına bir zaman çizelgesi ve aksiyon! Fakat bu aksiyonun farkı var. Nereye gittiğini, ne yapmak istediğini, neye dikkatini vereceğini bilerek kendi gücünle ve daha önemlisi bilinçle ilerliyorsun!
Diyeceğim odur ki; koşturmak aslında bir kaçışmış. Bakmamak, görmemek, hissetmemek için bir yolmuş. Sürüklüyormuş ve sürüklerken aslında kaybediyormuş. Ne kim olduğunu, ne de ne istediğini, hayat amacını hatırlıyormuşsun. Peki sence bu noktada gerçekten yaşamış oluyor musun?
Eğer ki sen de çok koşturmalı dönemlerden geçiyorsan ve artık yorgun hissediyorsan, koşturmaktan nereye gittiğini bile unuttuysan; dur. Dur ve soluklan. Korkma o soluklarda sadece sen varsın. Özün var, gücün var.
Kendini anlamak istiyorsan eğer; içini ve etrafını görmek; sor soruları kendine.
Hep söylediğim gibi sorular; doğru sorular çok kıymetli! Bizi bir yerden bir yere taşıyan en önemli araçlardan bir tanesi sorular.
Bu yüzden soru sormaktan çekinmeyin. Bol bol sorun, sorgulayın. Ve bunu illa başınıza bir şey geldikten sonra yapmayın. Ortada hiçbir şey yokken bile ara ara oturun kendinizle ve aynı soruları tekrar tekrar sorun. Zaten göreceksiniz ki cevaplar hiçbir zaman aynı kalmayacaktır.
Kendimize ulaşacağımız yegâne araç da budur.
Çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Hayatı iyi ve kaliteli yaşamanın yolu: Zihin, beden, ruh bütünlüğü