X

“Koşarak özgürleşmek ve başkalarının hayatına dokunabilmek için daha ne bekliyorsunuz?”

Sizlere sadece kendimi değil, hayatımda yer alan ve sizlerin de tanımasını çok istediğim kişileri de anlatmak istiyorum bazen. Nur Çubuk da onlardan biri…

Bir gün ormandaki koşudan sonra rastladım Nur’a.

“Aa, n’oldu ayağına, bileğini mi burktun, niye topallıyorsun?” dedim.
“Yoo, bileğimi burkmadım, bir bacağım daha kısa da o yüzden topallıyorum.” dedi.
“Ama koşuyorsun.” dedim.
Ona çok yakışan tebessümünü yerleştirdi yüzüne ve “Evet, koşabiliyorum.” dedi.

Hemen sormak istedim, anlatsın istedim, sizlere de yazayım istedim ve sordum.

Ne zamandan beri spor yapıyorsun?

Ortaokul ve lisede 7 yıl Taekwondo, 3 yıl yüzme ile ilgilendim. Ama 20 yaşından sonra herhangi bir spor düzenli olarak hayatımda yer almadı. Aralarda her metropol insanı gibi ben de salonlara yazıldım, 1 sene pilates, 8 ay yoga yaptım. Bir ara Taibo’ya merak saldım ancak hiçbirini disiplinli ve bilinçli bir şekilde devam ettirmedim. Sıkıldım ve bıraktım genelde.

Koşmaya nasıl karar verdin?

Çok sevdiğim, eski bir arkadaşım, Tamer Çamkıran Adım Adım üyesiydi ve yardımseverlik koşusu yapıyordu. Onu desteklemek için ben de belirli zamanlarda bağışta bulunuyordum. Bir sabah beni zorla ormana götürdü. O gün 6 km’lik Neşet Suyu Parkuru’nun 2 km’sini koştuktan sonra öleceğim sanıp ağlamaya başladım 🙂 Ne 2 km geri dönecek gücüm vardı ne de 4 km gidip bitirecek. 60-70 yaşlarında bir hanım yanımdan koşarak geçince inanılmaz derecede utandım. “Bu parkuru koşamasan da yürü ve bitir!” dedim kendime. İşte benim asıl koşu serüvenim o an başlamış oldu.

Koşmaya başladıktan sonra neler değişti hayatında?

Sağlığımda değişiklikler olmaya başladı, fiziğim değişti, inanılmaz güzel bir sosyal ortamın içerisine girdim, STK’lar ile tanıştım. Aslında yıllardır arayıp bulamadığım, “Bir şeyler yapmalıyım ve bununla huzur bulmalıyım.” dediğim şeyi koşarak keşfettim. O da kişisel olarak bir sosyal sorumluluk projesinde aktif rol almaktı.

Sağlığınla ilgili sorunların mı vardı koşmaya başlamadan evvel?

Sırayla başlayayım ancak lütfen kimse korkmasın. İyiyim ben, hem de çok iyiyim. Ne bunları hastalık ne de kendimi hasta olarak görüyorum.

10 yıldır her sene düzenli olarak böbrek taşı düşürüyorum. Taşın oluşumunu engelleyen bir tedavi olmadığından ancak süreci ötelemek amacıyla bir takım ilaçlar alabiliyordum. Sonra öğrendim ki koşmak ve hareket etmek aslında böbrekte taşın birikmesini, büyümesini engelliyor ve düşürmeyi kolaylaştırıyor. Doktoruma da koştuğumu söylediğimde “Artık taşlarından daha kolay ve sancısız kurtulacaksın dedi.” ve gerçekten de doğru söylemişti.

Alerjik astımım var. Solunum sistemimi kontrollü ve düzenli bir şekilde kullandığımda nefesimin açıldığını, hatta deniz kenarında koşmanın bana çok iyi geldiğini fark ettik zamanla. Eskisinden daha az rahatsız eder bir durumda, şu anda astımım.

Akdeniz anemisi taşıyıcısıyım. Düzenli spor ile hayatıma sağlıklı ve dengeli beslenme girdi. Alkol ile ilişkim çok değişti. Bu da bana demir depolarımın dolu olması ile geri döndü ve böylece bir hastalığım daha düzelme kaydetti.

Sol bacağım doğuştan sağ bacağımdan 3,5 cm daha kısa ve bu da kas gücü olarak diğerinden %40 daha zayıf olduğu anlamına geliyor. Bacak kısalığından dolayı omurlarımın karşılıklı olmaması belimde ve boynumda fıtığa sebep oldu. Yine aynı kısalık sırtımda skolyoz başlangıcı ile kendini gösterdi.

Aynı zamanda sağ ayak tabanımda deformasyon var ve düz tabanım. Burada saydıklarım tamamen bir bacağın güçsüz ve kısa olmasından kaynaklanıyor. Çocukken bir süre tedavi görmüştüm ancak belli bir yaştan sonra bıraktım. 8 ay önce doktora gittim ve tüm sorunlarımı anlattım. Önce inanılmaz buldu söylediklerimi, sonra da dediği sadece şu oldu; “Hayatın boyunca düşük tempo koşmak, pilates ve yüzme gibi sporları yapmalısın ki güçlenebil ve sağlıklı yaşa. Bu yaştan sonra bunların hiçbiri operasyonla ya da ilaçla düzelmeyecek çünkü.”

Bunun akabinde bir spor sağlığı merkezinde taban analizi yaptık. “Koşmayı daha da iyi öğrenmek istiyorum.” dedim ve şu an antrenörüm olan kondisyoner Celal Başoğlu ile tanıştım böylece. Beni koşturdu, yürüttü, atlattı ve bana “Sen bana göre sahaya çıkamayacak kadar sakat bir sporcu gibisin. Bilinçli ve düzenli bir program ile önce bacağını tedavi etmeli, ardından kalça, karın ve sırtını güçlendirmeli, ondan sonra koşmayı öğrenmelisin. Şu anda koşmuyorsun, bacaklarını sürüklüyorsun.” dedi. Ben antrenörümle çalışmaya başladıktan 4,5 ay sonra belimde ve sırtımda güçlenme oldu, kas kütlem arttı. Denge ve stabilizasyon çalışmaları ile daha da güçlendim. Spor ayakkabımın içine kalıp koyuldu.

Şu an bir çok ağrımdan eser yok, vücut postürüm çok düzeldi ve 11 kilo verdim. Bu da fıtık ve bacak problemi olan bir insana gerçekten ilaç gibi geliyor.

Günlük hayatını nasıl etkiliyordu bu saydıkların?

Özellikle son zamanlarda sırtımda tutulmalar oluyordu ve bacaklarımda şiddetli ağrılarım vardı. Ayak tabanlarımda yırtılırcasına acılar hissediyordum. Kilo almış olmak da benim için çok tehlikeli idi.

Durumunu öğrenen ve koştuğunu bilenlerden nasıl tepkiler alıyorsun?

Önce şaşırıyorlar, bacağımdaki aksamayı bir çok kişi ormanda fark ediyor ve beni sakatlandı sanıyorlar. Oysa ben topalım 🙂 Bilinçli bir halde çalışarak, topal olmayan insanlar gibi sağlıklı koşabiliyorum artık.

Engel genel anlamda senin için ne ifade ediyor? Nasıl yaklaşırsın engellere?

Kontrollü ve bilinçli bir çalışma ile aşılamayacak engel yoktur. Ben fiziksel engele inanmıyorum, asıl engel insanın beynindedir. Paralimpik olimpiyatları bunun en güzel örneği.

Bahane yaratmakta sınır tanımayanlara ne demek istersin?

Kendimi anlatıyorum… Düzenli çalışmaya başladıktan sadece 4,5 ay sonra, Bozcaada gibi zor bir parkurda 21 km’lik yarı maraton koştum. Resmi zamanın içinde, diskalifiye olmadan, sakatlanmadan tamamladım. Şimdi amacım triathlet olmak ve seneye Triathlon yapmak. Tabi ki antrenörüm ile çalışmaya devam ederek, o ne derse o olur.

Özel antrenörle çalıştığına göre ‘zengin’ olmalısın.

Zengin değilim ama sağlığım çok önemli ve değerli. Spor salonuna gitmiyorum. Evde ve sahilde ya da parkta çalışıyoruz. Aylık spor salonuna verilecek meblağlardan bahsediyoruz aslında.

Adım Adım ile ne zaman tanıştın?

Ormana koşmaya geldiğim ilk gün sevgili Tamer aracılığıyla tanıştım. O günden bu yana da Adım Adım ile koşuyorum, Koruncuk STK sorumlusu oldum, iyilik peşinde koşacak gönüllüler arıyorum.

Hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsın bu oluşumu?

Bir kulüp, dernek ya da ticari bir kuruluş değil. Koşmayı seven insanların birlikte koştuğu, antrenman yaptığı, gönüllülüğün esas olduğu bir topluluk. Amacı sağlıklı yaşam adına koşu kültürünü geliştirmek ve  iyilik yapmak. Şu an 8 STK için bağış koşusu yapılıyor. Adım Adım hem koşarak bağış toplanmasına aracı oluyor hem de farkındalık yaratıyor.

Sadece koşarak birilerinin hayatına dokunuyor olmak nasıl bir duygu?

Bence paha biçilemez bir duygu. Ben KORUNCUK için iyilik peşinde koşuyorum çünkü

ülkemizde 30.981 çocuk sokakta yaşıyor, her yıl ortalama 500 bebek sokağa bırakılıyor ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu sadece 14.398 çocuğu barındırabiliyor. Devlet dışında tek korunmaya ihtiyaçlı çocuk bakabilen kurum KORUNCUK ve 400’ün üzerinde çocuğumuzu topluma kazandırdı bugüne kadar.

Koşmaya başlayacaklara neler önerirsin?

Bence mutlaka koşmadan önce bir spor sağlığı merkezine gidip sağlığınızın bu duruma uygun olup olmadığını sorgulayın. Koşarken gaza gelmeyin, kendinizi iyi dinleyin. ‘Acı varsa zafer vardır diye değil, acı varsa bir yerde sorun vardır; bunu çözmeliyim.’ diye düşünün. İyi bir koşu ayakkabısı edinin ki bu gerçekten de çok pahalı değil. Bu konuda çok başarılı mağazalar ve markalar var ülkemizde. Bir de sokaklarınızda, şehrinizde koşun, ormanlarınızı keşfedin! Maalesef yakın zamanda ormanımız kalmayacak koşabileceğimiz.

Koşmaya başlamak istiyorsanız önümüzde yeterince zaman ve iki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul Maratonu var. Maraton sözcüğü sizi korkutmasın, koşuda 10, 15 ve 42 km’lik parkurlar mevcut. Koşarak özgürleşmek ve başkalarının hayatına dokunabilmek için daha ne bekliyorsunuz?

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.  

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg
İlgili Makale