X

“Koşarak özgürleşmek ve başkalarının hayatına dokunabilmek için daha ne bekliyorsunuz?”

Sizlere sadece kendimi değil, hayatımda yer alan ve sizlerin de tanımasını çok istediğim kişileri de anlatmak istiyorum bazen. Nur Çubuk da onlardan biri…

Bir gün ormandaki koşudan sonra rastladım Nur’a.

“Aa, n’oldu ayağına, bileğini mi burktun, niye topallıyorsun?” dedim.
“Yoo, bileğimi burkmadım, bir bacağım daha kısa da o yüzden topallıyorum.” dedi.
“Ama koşuyorsun.” dedim.
Ona çok yakışan tebessümünü yerleştirdi yüzüne ve “Evet, koşabiliyorum.” dedi.

Hemen sormak istedim, anlatsın istedim, sizlere de yazayım istedim ve sordum.

Ne zamandan beri spor yapıyorsun?

Ortaokul ve lisede 7 yıl Taekwondo, 3 yıl yüzme ile ilgilendim. Ama 20 yaşından sonra herhangi bir spor düzenli olarak hayatımda yer almadı. Aralarda her metropol insanı gibi ben de salonlara yazıldım, 1 sene pilates, 8 ay yoga yaptım. Bir ara Taibo’ya merak saldım ancak hiçbirini disiplinli ve bilinçli bir şekilde devam ettirmedim. Sıkıldım ve bıraktım genelde.

Koşmaya nasıl karar verdin?

Çok sevdiğim, eski bir arkadaşım, Tamer Çamkıran Adım Adım üyesiydi ve yardımseverlik koşusu yapıyordu. Onu desteklemek için ben de belirli zamanlarda bağışta bulunuyordum. Bir sabah beni zorla ormana götürdü. O gün 6 km’lik Neşet Suyu Parkuru’nun 2 km’sini koştuktan sonra öleceğim sanıp ağlamaya başladım 🙂 Ne 2 km geri dönecek gücüm vardı ne de 4 km gidip bitirecek. 60-70 yaşlarında bir hanım yanımdan koşarak geçince inanılmaz derecede utandım. “Bu parkuru koşamasan da yürü ve bitir!” dedim kendime. İşte benim asıl koşu serüvenim o an başlamış oldu.

Koşmaya başladıktan sonra neler değişti hayatında?

Sağlığımda değişiklikler olmaya başladı, fiziğim değişti, inanılmaz güzel bir sosyal ortamın içerisine girdim, STK’lar ile tanıştım. Aslında yıllardır arayıp bulamadığım, “Bir şeyler yapmalıyım ve bununla huzur bulmalıyım.” dediğim şeyi koşarak keşfettim. O da kişisel olarak bir sosyal sorumluluk projesinde aktif rol almaktı.

Sağlığınla ilgili sorunların mı vardı koşmaya başlamadan evvel?

Sırayla başlayayım ancak lütfen kimse korkmasın. İyiyim ben, hem de çok iyiyim. Ne bunları hastalık ne de kendimi hasta olarak görüyorum.

10 yıldır her sene düzenli olarak böbrek taşı düşürüyorum. Taşın oluşumunu engelleyen bir tedavi olmadığından ancak süreci ötelemek amacıyla bir takım ilaçlar alabiliyordum. Sonra öğrendim ki koşmak ve hareket etmek aslında böbrekte taşın birikmesini, büyümesini engelliyor ve düşürmeyi kolaylaştırıyor. Doktoruma da koştuğumu söylediğimde “Artık taşlarından daha kolay ve sancısız kurtulacaksın dedi.” ve gerçekten de doğru söylemişti.

Alerjik astımım var. Solunum sistemimi kontrollü ve düzenli bir şekilde kullandığımda nefesimin açıldığını, hatta deniz kenarında koşmanın bana çok iyi geldiğini fark ettik zamanla. Eskisinden daha az rahatsız eder bir durumda, şu anda astımım.

Akdeniz anemisi taşıyıcısıyım. Düzenli spor ile hayatıma sağlıklı ve dengeli beslenme girdi. Alkol ile ilişkim çok değişti. Bu da bana demir depolarımın dolu olması ile geri döndü ve böylece bir hastalığım daha düzelme kaydetti.

Sol bacağım doğuştan sağ bacağımdan 3,5 cm daha kısa ve bu da kas gücü olarak diğerinden %40 daha zayıf olduğu anlamına geliyor. Bacak kısalığından dolayı omurlarımın karşılıklı olmaması belimde ve boynumda fıtığa sebep oldu. Yine aynı kısalık sırtımda skolyoz başlangıcı ile kendini gösterdi.

Aynı zamanda sağ ayak tabanımda deformasyon var ve düz tabanım. Burada saydıklarım tamamen bir bacağın güçsüz ve kısa olmasından kaynaklanıyor. Çocukken bir süre tedavi görmüştüm ancak belli bir yaştan sonra bıraktım. 8 ay önce doktora gittim ve tüm sorunlarımı anlattım. Önce inanılmaz buldu söylediklerimi, sonra da dediği sadece şu oldu; “Hayatın boyunca düşük tempo koşmak, pilates ve yüzme gibi sporları yapmalısın ki güçlenebil ve sağlıklı yaşa. Bu yaştan sonra bunların hiçbiri operasyonla ya da ilaçla düzelmeyecek çünkü.”

Bunun akabinde bir spor sağlığı merkezinde taban analizi yaptık. “Koşmayı daha da iyi öğrenmek istiyorum.” dedim ve şu an antrenörüm olan kondisyoner Celal Başoğlu ile tanıştım böylece. Beni koşturdu, yürüttü, atlattı ve bana “Sen bana göre sahaya çıkamayacak kadar sakat bir sporcu gibisin. Bilinçli ve düzenli bir program ile önce bacağını tedavi etmeli, ardından kalça, karın ve sırtını güçlendirmeli, ondan sonra koşmayı öğrenmelisin. Şu anda koşmuyorsun, bacaklarını sürüklüyorsun.” dedi. Ben antrenörümle çalışmaya başladıktan 4,5 ay sonra belimde ve sırtımda güçlenme oldu, kas kütlem arttı. Denge ve stabilizasyon çalışmaları ile daha da güçlendim. Spor ayakkabımın içine kalıp koyuldu.

Şu an bir çok ağrımdan eser yok, vücut postürüm çok düzeldi ve 11 kilo verdim. Bu da fıtık ve bacak problemi olan bir insana gerçekten ilaç gibi geliyor.

Günlük hayatını nasıl etkiliyordu bu saydıkların?

Özellikle son zamanlarda sırtımda tutulmalar oluyordu ve bacaklarımda şiddetli ağrılarım vardı. Ayak tabanlarımda yırtılırcasına acılar hissediyordum. Kilo almış olmak da benim için çok tehlikeli idi.

Durumunu öğrenen ve koştuğunu bilenlerden nasıl tepkiler alıyorsun?

Önce şaşırıyorlar, bacağımdaki aksamayı bir çok kişi ormanda fark ediyor ve beni sakatlandı sanıyorlar. Oysa ben topalım 🙂 Bilinçli bir halde çalışarak, topal olmayan insanlar gibi sağlıklı koşabiliyorum artık.

Engel genel anlamda senin için ne ifade ediyor? Nasıl yaklaşırsın engellere?

Kontrollü ve bilinçli bir çalışma ile aşılamayacak engel yoktur. Ben fiziksel engele inanmıyorum, asıl engel insanın beynindedir. Paralimpik olimpiyatları bunun en güzel örneği.

Bahane yaratmakta sınır tanımayanlara ne demek istersin?

Kendimi anlatıyorum… Düzenli çalışmaya başladıktan sadece 4,5 ay sonra, Bozcaada gibi zor bir parkurda 21 km’lik yarı maraton koştum. Resmi zamanın içinde, diskalifiye olmadan, sakatlanmadan tamamladım. Şimdi amacım triathlet olmak ve seneye Triathlon yapmak. Tabi ki antrenörüm ile çalışmaya devam ederek, o ne derse o olur.

Özel antrenörle çalıştığına göre ‘zengin’ olmalısın.

Zengin değilim ama sağlığım çok önemli ve değerli. Spor salonuna gitmiyorum. Evde ve sahilde ya da parkta çalışıyoruz. Aylık spor salonuna verilecek meblağlardan bahsediyoruz aslında.

Adım Adım ile ne zaman tanıştın?

Ormana koşmaya geldiğim ilk gün sevgili Tamer aracılığıyla tanıştım. O günden bu yana da Adım Adım ile koşuyorum, Koruncuk STK sorumlusu oldum, iyilik peşinde koşacak gönüllüler arıyorum.

Hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsın bu oluşumu?

Bir kulüp, dernek ya da ticari bir kuruluş değil. Koşmayı seven insanların birlikte koştuğu, antrenman yaptığı, gönüllülüğün esas olduğu bir topluluk. Amacı sağlıklı yaşam adına koşu kültürünü geliştirmek ve  iyilik yapmak. Şu an 8 STK için bağış koşusu yapılıyor. Adım Adım hem koşarak bağış toplanmasına aracı oluyor hem de farkındalık yaratıyor.

Sadece koşarak birilerinin hayatına dokunuyor olmak nasıl bir duygu?

Bence paha biçilemez bir duygu. Ben KORUNCUK için iyilik peşinde koşuyorum çünkü

ülkemizde 30.981 çocuk sokakta yaşıyor, her yıl ortalama 500 bebek sokağa bırakılıyor ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu sadece 14.398 çocuğu barındırabiliyor. Devlet dışında tek korunmaya ihtiyaçlı çocuk bakabilen kurum KORUNCUK ve 400’ün üzerinde çocuğumuzu topluma kazandırdı bugüne kadar.

Koşmaya başlayacaklara neler önerirsin?

Bence mutlaka koşmadan önce bir spor sağlığı merkezine gidip sağlığınızın bu duruma uygun olup olmadığını sorgulayın. Koşarken gaza gelmeyin, kendinizi iyi dinleyin. ‘Acı varsa zafer vardır diye değil, acı varsa bir yerde sorun vardır; bunu çözmeliyim.’ diye düşünün. İyi bir koşu ayakkabısı edinin ki bu gerçekten de çok pahalı değil. Bu konuda çok başarılı mağazalar ve markalar var ülkemizde. Bir de sokaklarınızda, şehrinizde koşun, ormanlarınızı keşfedin! Maalesef yakın zamanda ormanımız kalmayacak koşabileceğimiz.

Koşmaya başlamak istiyorsanız önümüzde yeterince zaman ve iki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul Maratonu var. Maraton sözcüğü sizi korkutmasın, koşuda 10, 15 ve 42 km’lik parkurlar mevcut. Koşarak özgürleşmek ve başkalarının hayatına dokunabilmek için daha ne bekliyorsunuz?

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.  

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale