X

Korkuyu ve inançsızlığı bir kenara bırak, aşk seni bulmaya gelsin

Bahar gelince doğa kendini yenilerken, çiçekler açarken dört bir yanımızda; bizler de bu şahane enerjiyi içimizde hissetmek istiyoruz. Aşk ve ilişkiler hayatımızın her zaman önemli bir parçası olsa da baharla birlikte kalbimizi biraz daha fazla kıpır kıpır edecek, karnımızda kelebekler uçuşturacak heyecanlar peşine düşmeye başlıyoruz belki de. Özellikle ilişkisi olmayan arkadaşlarımızın serzenişleri de daha fazla yükseliyor bu dönemlerde. Tam da bu anlarda benim de geçmişte bolca kullandığım bazı kalıplar dikkatimi çekiyor. Acaba diyorum, aslında kendi kendimizi mi baltalıyoruz kadın erkek ilişkilerinde?

Çevremde en çok dikkatimi çeken, ilişkileri en başından itibaren içinden geldiği gibi değil de, kuralına göre oynamaya çalışmak oluyor. Mesela hayal edelim ki yepyeni birisiyle tanıştınız, belki de bu ilişkinin özel bir birlikteliğe dönüşebilme ihtimali bile sizi heyecanlandırmaya yetti. Peki tam da bundan sonra neler yapıyorsunuz, hiç dikkat ettiniz mi?

Benim en çok gözüme takılanlar ve işittiklerim: “Çok yazmayayım, çok istekli görünmeyeyim.” Yaşadığımız aşırı sosyal (!) dünyanın terimleri ile gelen WhatsApp mesajına bile, görsem de mesaja cevap vermeyeyim. Ne bileyim “Kaçan kovalanırmış!” o yüzden ben de bütün kaçma taktiklerini uygulayayım. Ne hissediyorsam aman hemen paylaşmayayım. İlk adımı hep karşıdan bekleyeyim ve daha niceleri… Neden peki bu taktiklere sığınmamızın sebepleri?

Birçok sebebi olabilir tabi ki, ama bana göre en önemlilerinden biri: Korkuyoruz! Belki geçmişte yaşadıklarımızdan, aşkın adil olmayışından, tekrar yaralar almaktan korkuyoruz. Birine kalbini açmak, çok büyük bir risk yüklüyor bize. Evet, aşk kendimizi daha korumasız bırakmak, gardımızı indirmek, kendimizi açmak demek. Bizse o kadar korkuyoruz ki; ilişkilerde ilk adım şans vermek iken onu bile yapmıyoruz bazen. Aslında şans verirsek, denersek en kötü senaryoda ne olabilir ki? Yanılmış oluruz, belki düşeriz ama illa ki kalkarız tekrar ayağa. Hatta bana göre eskisinden çok daha güçlü; yaşanan bütün iyi ve kötü olayları cebimize katarak.

En önemli sebeplerden diğeri ise: İnanmıyoruz! Sevginin, aşkın kısıtlı olduğunu düşünüyoruz. “Kim kaybetmiş ki, ben bulayım?” “Gönlüme göre biriyle olma ihtimalim neredeyse yok!” diyoruz. Aslında çok istekli görünsek de dilimizde, içimiz haykırıyor “Öyle bir insan var mı ki bu dünyada?” diye. İnanmadığımız şeyi arıyormuş gibi yapıyoruz ve belki de en çok kendimizi kandırıyoruz.

Hem korkuyoruz hem de inanmıyoruz. Peki neler mi yapıyoruz sonrasında? Ya gerçekten yüksek duvarlar inşa ediyoruz; gerçekten seviyorsa onları aşmak için o çabalasın diyoruz. Ya şans bile vermediğimiz için herkesi farklı bahanelerle uzak tutuyoruz kendimizden. Ya da olmayacağını bile bile, aslında “Ben denedim de bak işte olmadı yine” numaralarına sığınıyoruz. Korkak oynamayı seçiyoruz her defasında, yine bu yüzden üzülen biz olsak da. Ya da karşılaştırmalara başlıyoruz, başkalarının çimenleri hep neden yeşil diye söyleniyoruz. Neden onlar böyle mutlu ama biz bu kadar mutsuzuz; adaletin bu mu dünya moduna giriyoruz. Aslının nasıl olduğunu bilmesek de; çevreye uymak, yalnız kalmamak, belki de aile kurmak adına mantıklı (!) kararlar alıyoruz. Statüler, etiketlere tav olup; gönlümüze, içimize sinmese de birilerinde “settle down” edelim; bir sonraki aşamaya elde mevcut olan ihtimalle ilerleyelim diyoruz.

Sizler yukarıda bahsettiklerimden hangilerinde kendinizi buldunuz bilemiyorum. İlişkilerinde gönlünü tümüyle vermeye çalışan, yer yer kendince acı çekmiş, üzerine de bolca düşünmüş bir insan olarak; ben hiçbir zaman ilişkilerin taktikleri olması gerektiğini kabul edemedim. Oyunu kurallarına göre oynamayı reddettim ve gönlümden, içimden nasıl geldiyse öyle davranmaya çalıştım elimden geldiğince. Ne yapalım işte mecburuz diyerek, razı olma yoluna gitmedim; kalbimin sesini arada kafam karışsa da dinlemeye çalıştım.

Diğer taraftan zamanla gördüm ki, bazı engelleri de hep kendi kendimize örüyormuşuz. Aslında kendimize inanmadığımız anlarda, dışarıda aradığımız şeyi bulabilmemiz o kadar zormuş ki. Biz hazır değilmişiz ki aşk bizimle olacakmış. Sürekli kendimizde kusur bulup, kendimizi eleştirirken bizim asıl derdimiz kendimizleymiş. Ama biz suçu dışarıya atmaya daha meyillişmişiz sanki. Gerçekten kendimizi sevilmeye layık bulmazken bütün bu düşünceler, enerjiler benzerini çekerken; biz de kendimizi korktuğumuzun başımıza geldiği noktada buluyormuşuz. Aslında bir nevi kendi kendini gerçekleştiren kehaneti oluşturuyormuşuz. Sonrası yine bildiğimiz senaryo; yine kalp kırıklığı, yine hüsran, yine gözyaşı… Peki gerçekten de bir şeyler yapabilir miydik bu döngüyü kırmak için?

Bu sorgulamaların içindeyken karşıma çıkan Don Miguel Ruiz’in Ustaca Sevmek kitabının; ilişkiler üzerine başucu kitabı olabileceğini düşünüyorum. Kitaptan bazı bölümler benim yolumu, benim gönlümü aydınlatmış o dönemlerde. Aslında gerçekten hep bildiklerimi, kitap bana tekrardan hatırlatmış da diyebilirim. İşte bu yüzden kitabın bazı kısımlarını, sizinle de paylaşmak istiyorum.

Yazar hepimizin kendi düşünü kendi yarattığını, tam da bu sebeple kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek yola çıkmamızın başlangıç için en doğru adım olacağını söylüyor. Ancak kendi sesini duyduktan sonra, sevdiğin sesi bulabilirsin çünkü. Peki ya kimdir bu aradığın?

Adına ne derseniz deyin, ben “doğru insan” demeyi tercih edeceğim. “Sizinle aynı yöne gitmek isteyen; duygusal, bedensel, parasal, ruhsal açıdan görüş ve değerlerinize uyum içinde olan kişidir” şeklinde tanımlanıyor kitapta. Ben de aynı yöne gitmek istemenin ve uyum içinde olmanın; ilişkilerin uzun yollarda, farklı fırtınalı ortamlarda bile birlikte yola devam edebilmesinin en önemli nedenlerinden biri olduğuna inanıyorum.

Peki bir insan sizi olduğunuz gibi, her halinizle kabul ediyor mu? Yoksa size şunu yaparsan, şöyle olursan seni daha çok seveceğim mi diyor? Genelde bu yorumlar, hep sizin iyiliğinizi düşünüyormuş gibi gösterilse de ben bunun aşka koşullar koymaktan ve onu öldürmekten başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Yazar da bu konuyu “Bir kişi sizi değiştirmek istiyorsa, bu onun istediği kişi değilsiniz demektir” diye yorumluyor. Sizin birlikte mutlu olmadığınız, değiştirmek istediğiniz kişi; belki de bir başkasının en büyük hayali, en kıymetli hazinesi olabilir. Hem kendimize, hem de ilişkimize adil olmak adına; bunu aklımızdan çıkarmamak belki de en güzeli. Yazarın da dediği gibi “Yüreğinize şarkı söyleten, sizinle uyum içinde; sizi olduğunuz gibi sevendir istediğiniz insan.

İster yüreğinize şarkı söyleten, birlikte şahane melodiler yarattığınız, ister bir elmanın iki yarısı gibi gördüğünüz, ister iki ayrı kişiden daha güçlü bir bütün olduğunuz bir ilişki yaşıyor olsanız bile; herkesin kendi yarısına odaklanmasının ve kendi özüne kıymet vermesinin çok değerli olduğuna inanıyorum. Kitap da bu görüşümü “İlişki bir sanattır ve iki kişinin yarattığı bir düşte ustalaşmak, tek bir kişinin düşünde ustalaşmaktan çok güçtür”  diyerek pekiştiriyor. Ancak “İki kişinin düş kurma biçimine göre adına ilişki dediğimiz rüyanın niteliği ortaya çıkar. Diğer yarısı ile ilişkiyi paylaşabilir, birliktelikten zevk alabilir, birlikte düşlerin en güzelini yaratabilir.” Önce kendine güvenerek, sevdiğine güvenerek; daha nice güzel düşleri birlikte yaşamak mümkün olabilir diye düşünüyorum ben de.

Ve görüyorum ki yıllar içerisinde neye inanırsak; varlığımızı, hayatımızı o yönetiyor. Kendi sınırlarımızı da, sınırsızlıklarımızı da hep kendimiz yaratıyoruz; düşümüzü kendimiz daraltıyoruz. Eğer siz de yüreğinize şarkı söyletecek, hayatınızın düşünü birlikte yaratacağınız kişi ile olmak istiyorsanız… Önce kendi düşünüze inanın; doğru dediğiniz değerlere, içinizden gelenlere kulak verin ve yüreğinizi açmaktan korkmayın. Hesaplar, kitaplar yapmaktan; sen aldın, ben verdim, kim kimi yendi oyunlarında kaybolmaktansa; koşulsuz, beklentisiz sevmeyi deneyin ve buna önce kendinizden başlayın. Bence bu sefer her şey çok daha farklı olabilir, siz hazır olunca gerisi bir bir gelir. Çünkü çok sevdiğim Mevlana’nın sözündeki gibi “Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil. Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir.

Not: Doğanın yeniden doğuşunu, baharın tazeliğini, çiçeklerin kokusunu, rüzgarın dokunuşunu sonuna kadar hissettiğimiz Hollanda seyahatinden fotolar. (Nisan 2018) Daha fazlası için; sino.loco

 

İlginizi çekebilir: Bir varmış, bir yokmuş: Masallar gerçek olur muymuş?

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale