Korkularımız bize ne söylemeye çalışıyor?
“Film analizi’’ içeriği iki anlam farz eder, birinin üstü örtülmüşken diğeri açıktır. Seyirci kitlesi için son ,“gerçek” anlamı taşır. Seyircinin, gizli ihtiyaçlarını dışa vuran ve tahmin eden filmdeki motifleri, sezdiği ya da bir şekilde farkına vardığı varsayılır. Bu, film yapımcılarının “bilinçdışı” sezgileriyle, seyirci kitlesinin “bilinçdışı” zihinlerinin iletişim kurduğu anlamına gelmektedir.” (Fearing, 1948, p. 173 ).
Korku filmlerinin temel amacı kişilerin bilinçdışı süreçlerini ortaya çıkarmaktır. Filmler ve rüyaların benzerlik gösterdiğini kabul edersek, arzu ve dürtülerimizin dışa vurumu olarak filmlerin rağbet gördüğünü söyleyebiliriz. Bu tema; insan zihninin buz dağının su içindeki kısmıdır. Korku filmlerinin ilk yapıldığı 1920’ler psikanalizinde çıkış tarihine denk düşmektedir ve oldukça etkilenerek geliştirilmiştir. Yani ilk korku filmlerinin çoğunun Freud’un etkisinde yazıldığını söyleyebiliriz.
Korku kişinin kendisinin sebep olduğu bir duygudur ve tehlike alarmı ile birlikte ortaya çıkar. Aslında olası bir tehlikede korku kişinin hayatta kalabilmesini kolaylaştırır. Eğer korku duygusunu ortaya çıkaran tehlike yapaysa kişi bunu fark etmeyerek durumu krize dönüştürebilir ve beraberinde birçok psikolojik rahatsızlık meydana gelebilir.
Doğumdan itibaren kişinin hayatında korku yer almaktadır. Ruhsal ve fiziksel gelişime göre korkunun kaynağı ve dışa vurumu değişir. Bir bebek için gürültü, korku duygusu uyandırırken bir çocuk için evde yalnız kalmak, bir yetişkin içinse ıssız bir yolda yürümek aynı duyguyu açığa çıkarabilir.
Doğal süreci etkileyen durumlarda kişiler için korku krize sebep olur. Evde anne baba tutumu, korkutma ve tehdit üzerine ise çocuğun davranışları ve hayatı korkunun yolundan geçer ve anlam bulur. Aynı şekilde eğer aşırı kaygılı bir ebeveyn varsa, fazla korumacı ve şüpheci tutumu da çocuğun dünyayı tehlikeli bir yer olarak konumlandırmasına yol açar.
Korku kuşaklarla geçebilen ve kültürel değerlerle şekillenebilen bir yapıdır. Primatlarla yapılan araştırmalar bu konuda çarpıcı detaylar vermektedir. Çeşitli hayvanları kullanarak yapılan araştırmada, yavru primatların ilk kez gördüğü hayvanlara verdiği reaksiyonlar farklıdır. Yavru primatların yılan gördüğünde verdiği tepkinin büyüklüğü korkunun kuşak geçişliliğini kanıtlamıştır.
Korku toplumlarda da işleyişi ve bütünlüğü korumak amacı ile kullanılan bir araçtır. Bilmediği şeyden korkan ilk insan için toplumsallaşma, korkularının ağırlığından kurtulmanın bir yoluydu. (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1998:76). “Sen” anlayışında olan kişi için, sorumluluk hep başkasındadır ve bir şeyleri kendi değil diğerleri yapmalıdır. Bu anlayışta olmasının temel sebebi kişinin korkularından kurtulma gayesidir. Korkunun etkisinde olan durumlara örnek vermek gerekirse; ortak yaşam alanlarında herkesin istediğinin değil bir otoritenin hakim olduğu düzen diyebiliriz; evde babanın sözünün geçmesi, okulda müdürün, iş yerinde patronun olması gibi…
İlginizi çekebilir: Fark etmenin gücü: Siz gününüzün ne kadarını otomatik pilotta geçiriyorsunuz?