Cesaret demek korkmamak demek değilmiş. Cesaret, korkularına rağmen devam edebilmekmiş. Ben eskiden cesareti korkusuzluk sanırdım. Büyük bir hayranlık duyardım cesaretli gördüğüm kişilere. Özenirdim. Yeni yeni öğreniyorum ki aslında onların da hiçbirimizden farkı yokmuş. Onların da korkuları en az bizimkiler kadar varmış. Ya da bize göre en büyük farkları şuymuş: Korkularına rağmen devam ediyorlarmış! Korkularına rağmen adım atıyor ve durmuyorlarmış!
Vay be! Bu bilgiyle beraber cesaretli insanlara eskisinden daha da çok hayranlık ve saygı duymaya başladım! Ben mi nasılım? Ben ise daha çok yakın bir zamanda gerçek cesaret kavramıyla bir araya geldim. Selamlaştık ilk önce uzaktan birbirimizi anlamak, sınırlarımızı öğrenmek için. Bu aralar ise el tokuşma safhasındayız.
Ben ne ’99 depremini, ne de daha yeni başımızdan geçen 5.7’lik depremi yaşadım. Ne oluyor, nasıl bir his bilmiyorum. Allah da öğrenmek zorunda bırakmasın bu hissi tabii ama aynı zamanda içimde bir yerlerde teslimim de. Her şey tam da olması gerektiği anda ve olması gerektiği şekilde oluyor ve olacak.
En son yaşanılan depremde Kapadokya’da bir çalışmadaydım. Döndüğümde ise babam karşıladı beni. Sordum hemen nasıldı, çok mu sallandınız diye tekrar tekrar. “Evet”, dedi, “Sallandık.” Ben iyice didiklemeye başladım: “Ne kadar sallandınız yani? Korktunuz mu?”
Babam da tüm sorularımı cevapladı. “Kitapların yere düşmüş olabilir. Evinde bir şeyler devrilmiş olabilir” diyordu. Beni, cevaplarının ardından daha durgun ve düşünceli görünce ise, yalnız yaşadığımdan ötürü: “Gel istersen bizim evde kal. Hem artçılar olabilir önümüzdeki 10-15 gün. Hiç hissetme boşver” diye teklifte bulundu.
Durdum, aklımdan 1001 düşünce geçiyordu. Korku ise dalga dalga yükselmeye başlamıştı tüm bedenimde; hissediyordum. Bir an ağlamaya başladım korkudan. Ne yapacaktım, yalnız evde nasıl kalacaktım? Babam beni ağlıyor görünce: “Hadi!” dedi, “Bizim eve gidiyoruz. Sen kendi evine istediğin zaman gidersin.” Ben yine durdum, sustum. Bir süre sonra: “Yok, ben kendi evime gideceğim! Lütfen beni kendi evime bırakır mısın?” dedim.
İçimde savaş var gibiydi. Bir yanım çılgın gibi babamlarla kalmak istiyordu. Hatta içimde bayağa çığlık çığlığa olan ses buydu. Fısıltı ile konuşan diğer yanım ise: “Git evine Gamze. Şu an korkuyorsun ve korkmakta ise çok haklısın. Ama bunun sonu yok ve hiçbir şey bilmiyoruz. Nereye kadar korkudan kendimizi sıkıştırarak yaşayabiliriz? Ne olursa olsun git evine ve güven hem evrene hem kendine.”
Biliyordum. Eğer babamlara gidersem bir daha tekrar kendi evime ya çok zor dönecek ya da hiç dönmeyecektim. Fakat aynı anda bu şekilde yaşamak istemediğimi, istemeyeceğimi de biliyordum.
Çığlık çığlığa babamların yanına gitmem konusunda ısrarcı olan sese rağmen ben o fısıltıyı dinlemeyi seçtim ve kendi evime döndüm. Korkmuyor muydum ya da korkmuyor muyum? Evet, korkuyorum! Ama tuttum korkumun elinden: “Seni görüyorum, anlıyorum da. Haklısın. Fakat seni büyütmek değil hayatımda ihtiyacım olan. İhtiyacım olan senden bağımsız özgür bir hayat. Benim seni anladığım gibi sen de beni anla lütfen” dedim. Ben onu duyunca o da beni duydu sanırsam ki çığlıklarından vazgeçti. O da sakinledi. Var olmaya devam etse de en azından ses tonunu ufalttı. Hemen arkamda sağlamca duran ama korkuyu yatıştırmadan kendini pek de göstermeyi tercih etmeyen cesaret ise hemen o anda çok güçlü bir şekilde kendisini gösterdi: “Merak etme” dedi bana, “ben hep buradayım.”
Bu olay henüz çok yeni, dün akşam yaşandı. Şu an ise bu yazıyı evimde tek başıma oturmuş yazıyorum. Hayran duyduğum cesaretli insanlar mı? Sanırım onlardan biri olma yolunda ilk adımımı attım!
Günün sonunda ben diyorum ki korkmak, insanın en doğal hissi. Ta doğumla, dünyaya doğarken tanıştığımız en ana his. Var ve var olacak. Fakat onu nasıl ele alacağınız ise size bağlı. Onu daha da güçlendirip ona bağlı bir yaşam mı yaşamak istediğiniz yoksa ona rağmen cesaretin elinden sımsıkı tutup özgürlüğe giden yol mu seçiminiz? Hayat sizin. Siz karar verin.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Bir balonla gelen ‘yaşam’: Kalıplarımızı fark etmek, özgürlük ve nihayet mutluluk