Hayatımız algılarımıza göre şekillenir. Hayatı algılama şeklimiz ve çıkarımlarımız düşünce ve davranışlarımıza etki eder. Çevremizdekilerin davranışlarını kendi algı filtrelerimizden geçiririz. Kişiler hakkında bir görüşe sahip oluruz. Diğer açıdan ise, kabul etmeliyiz ki kendimizi nasıl gördüğümüz ve başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında daima farklılıklar vardır. Fakat bazen bizim öz değerlendirmemizle başkalarının bizim hakkımızdaki algıları arasındaki mesafe çok büyük olabiliyor. Ve herkes dünyayı farklı algıladığından, herkes kendi yorum versiyonunun daha doğru olduğunu düşünüyor.
Algı” ve “gerçeklik” arasındaki tanımsal farklılıklara bakarak başlayalım. Algı, bir inanç, teori, fikir, his, görüş, gözlem, iç görü, farkındalık veya duyarlılıktır. Gördüğümüz bir şeyi nasıl algıladığımız zaman içinde oluşturduğumuz filtrelere göre değişir. Bu filtreler deneyim, duygular, beklentiler, ahlaki görüşlerdir. Mesela, çevremizde insanlara göre bizim en iyi halimiz, kişinin kendisine göre en iyi hali olmayabilir. Gerçek olabilir veya olmayabilir ve ilk algılar genellikle zamanın geçmesiyle, koşulların değişmesiyle veya ek bilgi alınmasıyla değişebilir. Öte yandan, gerçeklik ise kesin, otantik, doğru ve kanıtlanabilirdir. Doğru gerçeklik yadsınamaz ve tartışmaya açık değildir.
Başkalarının bizim hakkımızdaki algılarının nasıl oluştuğunun farkında olmak aynaya bakmak gibidir. Şüphesiz ki en önemli şey gerçeklerle yüzleşmektir. Başka bir açıdan da, başkalarının bizimle ilgili algısı, kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Bu algıya katılmayabiliriz ya da farklı insanlar bizim hakkımızda farklı algılara sahip olabilir. Yine de bu algıları da göz ardı edemeyiz. Çünkü onlar bizi nasıl algıladıklarına göre belli bir şekilde davranacaklardır ve artık bu algıların hayati sonuçlarımız üzerinde önemli etkileri olacaktır.
Çevremizdekilerin algıları ile bizim kendi hakkımızdaki düşüncelerimiz arasında fark bizim kör noktamızdır. Kör noktamızı görmezsek hayatımızda bazı tıkanıklıklar oluşabilir ve konuda hiçbir şey yapamayız Bu tıkanıklıklar yolumuzda ilerlememize bariyerler oluşturarak bizi olumsuz etkilemeye devam edebilir. Kör noktayı görebilmek daha kaliteli bilgiye erişmeyi öğrenmek ve ayrıca daha doğru algılara sahip olmamızı ve kendimiz ve diğerleri hakkında daha iyi bir anlayış oluşturmamızı sağlayacak daha rafine bir filtreleme sistemi geliştirmekle ilgilidir.
Sokrates’in kısaca ve net bir şekilde söylediği gibi “Kendini tanı!” Bu, doğru başlangıç noktasıdır, bununla beraber kendi kör noktamızı görebilmek ise hiç kolay değildir. Bizi korkutan şeylere ilgili eyleme geçmemiz gerektiğinde veya hayati kararlar verme anlarında kendimizle ilgi gerçeklikten farklı varsayımlara kapılabiliriz. Bunun nedeni kör noktamızı görememektendir. Korkunun algılarımız üzerindeki yanıltıcı etkisindendir. Çünkü korku radyasyona benzer, etrafında biraz fazla vakit geçirirsen kişiyi etkiler ve değiştirir.
Kör noktalarımızı görmek istiyorsak , kendimize başkalarının gözünden bakabilmeliyiz. Bunu öğrenmenin en basit yolu, nasıl algılandığımızı gerçekten öğrenmek için düşüncelerine güvendiğiniz, kalpten ve açıkça düşüncelerini söyleyebilecek kişilerden geri bildirim istemektir. Herhangi bir geri bildirimde, geri bildirime katılıp katılmamanız veya size göre doğruluğu önemli değildir. Aynı fikirde olmadığınız her şey sizin kör noktanızdır! Kör noktalarınızı bulun! Başkalarının algılarını anlamak size iyi bir iletişim kaynağı, bir öğrenme fırsatı ve algıları yönetme yeteneği verecektir. Bunu anladıktan sonra, sizi istediğiniz yöne götürecek algıyı yaratmanın yollarını bulmaya devam edebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Hayattan daha fazla doyum almak için tutkularınızı ve hayallerinizi yaşamınıza yansıtın