Diamond bir saniye bile durmuyor dönüyor, dönüyor, dönüyor. Ben de rahmetli anneannemin ağzından “aman bre Diamond neden böyle hareketlisin, hiç durmadın” diyorum. Aslında lafım yanımda duran danışanıma. Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit misali.
Her zaman diyorum. Atla Gelişelim’de tesadüf yoktur. At herkesin yanında farklıdır. Çünkü enerjiler farklıdır. At bazen sakin olur, bazen delirir, bazen endişelenir. Beyni olmayan ve bu sebeple sezgileri muazzam güçlü olan bir canlının çevresini algılamaktaki becerisini bir düşünün. Yanına gelenleri de röntgen cihazı gibi okuyor adeta.
Danışanım kendisiyle ilgili konuların o kadar farkında ki ender bulunan cinsten. Çünkü erkeklerde böyle bir farkındalığa az rastlıyorum. Kişisel gelişime önem veren erkekleri tanıyınca seviniyor ve ümitleniyorum. Bu konulara önem verenler iş ve sosyal hayatlarında daha iyi birer iletişimci ve daha uyumlu oluyorlar.
Gelelim bizim danışana. Hayatı boyunca anne ve babasını mutlu etmeye çalışmış olan 38 yaşında bir iş adamı. Kendi işinin sahibi. Aile tarafından hep çok iş verilmiş, “sen gençsin beceriklisin yaparsın” denilmiş, bunun karşılığında ona verilen ise hiçbir zaman hakkaniyetli olmamış. Sürekli bir beyin yıkama. “Anne babanın hakkı ödenmez” lafları. Hatta daha da ileri gidilerek “bu dünyada özverili ol, az kazansan da olur, karşılığında cennete gider, öbür dünyada rahat edersin” iknaları. “Peki bu dünya ne olacak, öyleyse burada cehennemi yaşıyorum” farkındalığına ulaşması geç olmuyor. Yaşam koçlarından destek alarak hayatında bariyer teşkil eden konuları bir bir çalışmaya başlıyor.
Biz de Diamond ile çalışırken birçok konuyu fark ettik. Bugün yapmak isteyip de yapamadığı projelerin sebebi sadece kendisi. Kendi kendini sabote ettiğini çok güzel fark etti ve ifade etti. Tabii ki geçmişte alınan terbiye, hatta bir nevi beynin kodlanmaları sonunda çok da özgür kararlar veremiyor insanoğlu. Kendisini suçluyor. Karşı taraf negatif ve kötü niyetli olduğu halde aile büyüğü olduğu için halen daha onları gücendirmeden nasıl iş yapayım diye plan yapıyor. Sonuçta kaybeden ve mutsuz olan kendisinden başkası değil. “Bana karşı negatif davranan ve gelişmeme engel olan akrabalarımı mahcup etmemek için çaba harcadığımı fark ettim” cümlesini kurdu. Benim bu cümleyi anlamam çok güç oldu. Davranış şekilleri böyle olmasına rağmen halen daha ticari konularda onları mutlu etmeye çalışarak kendisi kişisel kayıplar yaşamaya devam ediyor. Bu nasıl bir kafadır. İşte sonuçta kafa, yani kafanın içindeki beynin, egonun hesapları var.
En şahane tespitimiz ise beyni tarafından yönetildiğini fark etmesi oldu. İçimizden gelen iyi niyetli bir ses vardır. Onu dinlemeyiz. Aynı şekilde o da aslında içinden geleni duyduğunu ancak önemsemediğini söyledi. İç ses “boşver bu sorumlulukları alma, sana faydası yok, hatta zararı var” diyor. Ama dinleyen kim. Yıllardır bizi yöneten, sezgisel tarafımı domine ederek mutsuz kararlar vermeme sebep olan beynim varken sezgilerimi dinlemek de neymiş.
Sonuç ne? Psikolojik rahatsızlıklar başlıyor, bedenim de boş durmuyor konuşmaya başlıyor, hastalanarak kendisini ifade ediyor. Eğer kısır döngüden çıkamaz isem özel hastaneler para kazandırmaya devam ediyorum.
Allaha şükür ki beynimiz var ve aklımız bizi bugünlerimize getirdi. Ancak bana bugün artık bu yetmiyor. Mutlu olmak için ilerlemem lazım. Beynin bana yetmediği nokta burada. Ego gelişmemi istemez. Dikkat edin kendinize faydalı bir iş yapmak istersiniz, aklınız devreye girer ve önünüze başka bir konu getirir. Kendinizi geliştirmek adına yapacağınız işi kenara koyarsınız.
Hayat bir dengedir. “Aklımı kullanacağım, sezgilerimi de yeri geldiğinde, karar aşamalarında dinleyeceğim”. Ha “peki şimdi bu konuşan aklım mı yoksa sezgilerim mi” diye soruyorsanız, bu biraz idman ve tecrübe meselesi. Sonuçlarından mutlu olduklarınız sezgilerinizin kararı oluyor. Çünkü oradan gelen fikir değil bilgi. Atların dünyasından bir örnekle bu konuyu pekiştiriyor ve yazımı noktalıyorum.
At doğada gezinirken yanına puma geliyor, at istifini bozmuyor, puma da saldırmıyor. Bu mümkün müdür? Teknik olarak pek mümkün değil. Biz insan beyni buna “tabii ki mümkün değil” diye cevap veriyor. Peki beyni olmayan at o anda ne algılıyor. Pumanın tok olduğunu ve kendisine saldırmayacağını. Bu ancak sezgilerin bileceği bir konu. Fikir, tahmin değil, gerçek bilgi. Akıl tahmin yapar ve yanıltır. Aynı puma dün bu atı kovalamıştı. Atın aklı ve egosu olsaydı “hadi kaç dünkü puma geliyor” derdi at da boşuna yorulurdu. Demek ki vahşi doğada akıl işe yaramıyor. At mutlu, puma mutlu.
İlginizi çekebilir: Göz ardı edilemeyecek kadar önemli: Sezgilerinize güvenmeyi öğrenin