X

Kitapları seven kız: Paul Auster ile yalnızlığın keşfi

İlk kez bir yazara aşık olmam ile ilk kez New York’ta yaşama düşleri kurmaya başlamam aynı günlerde oldu. On altıncı yaş günüm kapıdaydı ve ben Paul Auster adında birini keşfetmiştim: O da en az benim kadar yalnızdı.

Ancak o New York’ta yaşıyordu, hatta benim için New York’un ta kendisi sayılırdı ve burada her gün ilginç ve çekici insanlara rastlıyor, onlardan ilham alıyor, onları kendi yalnızlığına ortak ediyordu. Bense odamdan çıkmıyor, tırnaklarıma siyah oje sürüyor, Nick Cave dinliyor, sigara ve sade kahve içiyor ve durmaksızın okuyor, okuyor, okuyordum.

Lou Reed’in şehriydi New York. Drag queen’lerin, kuir şairlerin, dumanın, farelerin, moda dergilerinde çalışan çok meşgul kadınların, sanat okuluna giden havalı kızların ve gizli gizli merak ettiğim ya da olmak istediğim herkesin.

Aynı zamanda da Paul Auster’ın romanlarının başkahramanlarından biriydi. Nevrotik de olsa bir kişiliği, incinmiş de olsa bir ruhu vardı. Bir şehir değil, bir ülkeydi. Köksüz ve kimliksiz hissedenlerin ülkesi… Belki de benim ait olduğum yerdi.

Zaten her zaman bir aidiyet sorunu olmuştu bütün bunlar benim için. ‘Yerli’ yazarların kitaplarını okuyamamanın, onlarla özdeşleşemememin sebebi de buydu belki de, yani kendimi bir türlü evime ait hissedemememdi.

Paul Auster ise bana New York’u, yani ait olmayı düşleyebileceğim bir şehri vermişti. Üstelik, tıpkı benim yapmak istediğim gibi, o da kendi yalnızlığı üzerine yazıyor ve kitapları aracılığıyla kendi mitolojisini yaratmaya çalışıyordu. Yalnızlığın Keşfi’nde, Vertigo’da, Şans Müziği’nde, Cam Kent’te kendimi bulmuştum. Ona aşık olmamam mümkün değildi.

Şans müziğinden söz ediyordu Paul Auster. Kaderden, yazgıdan, rastlantıdan ya da tesadüflerden değil, bütün bunların bir toplamı ve daha fazlası olan ‘şans’ kavramından. Gerçekten de bir müziği vardı şansın, bunu hissedebiliyordum. Dünya her köşe başına sırf benim için konmuş işaretlerle doluydu ve on altı yaşındayken bu işaretleri okuyabildiğime inanıyordum.

Kimse özel olduğumu söylememişti bana. Kimse güzel, akıllı ya da yetenekli olduğumu da söylememişti. Kimse bana inanmamıştı. Kimse beni görmemişti. Ama ne zaman yeni bir Paul Auster romanı okumaya koyulsam kendimi çok büyük, çok özel, çok sihirli bir şeyin parçasıymış gibi hissediyordum. Onu okudukça kendime inanmaya başlıyordum. O sadece bana aitmiş, sadece benim için yazıyormuş gibi geliyordu bana.

Bir yazardan her şeyi beklememek gerektiğini biliyordum elbette… Ama onun benimle konuştuğuna inanmak zorundaydım. Çünkü kimse sizinle konuşmuyorsa, iki seçeneğiniz vardır: Kendi kendinize konuşmak ya da başkalarıyla hayali konuşmalar yapmak. Ve ben kendi kendime konuşmak istemiyordum.

Şansa inanıyordum ve şansın beni New York’ta beklediğini düşünüyordum. New York’a gidip yoksul ama özgür bir yazar hayatı sürmek için can atıyordum. Bir çatı katında yaşamak, yerleri süpüren Hint işi bir sabahlık giyerek elden düşme daktilomda tuhaf romanlar yazmak, günlüğümü Goethe’den alıntılarla doldurmak, sigara almaya gittiğimde Lou Reed’le tanışmak, ekmek ve şarapla beslenmek… Böyle şeyler düşlüyordum işte.

Ama New York yerine Miami’ye gittim. 1999 yazında, on altıncı yaş günüme az bir zaman kala oraya, halamın ve eniştemin evine vardım. İki ay boyunca burada iguanaların ve papağanların arasında yaşayacak, ilk erkek arkadaşımı edinecek, bol bol güneşlenecek ve gerçekte sandığım kadar mutsuz biri olmadığımı keşfedecektim.

Ama bütün bunlar olmadan önce, orada geçirdiğim ilk haftalardan birinde, öyle tuhaf ve akıl almaz bir şey oldu ki, bana şansa inanmakta ne kadar haklı olduğumu gösterdi. Bu gerçek bir hikâye. Yine de, bazen ben bile her şeyi uydurduğumu düşünüyorum. Sigara içmeyi bırakalı çok oldu ama bazen kendimi gerçekten de bütün karakterlerin sigara içtiği, tuhaf olaylarla dolu, büyülü bir Paul Auster romanının içinde hissediyorum.

Miami çok sıcaktı. O ilk günlerde gündüzleri çoğunlukla yalnızdım ve klimalı yerlerde vakit geçirmeye çalışıyordum. Otobüse binerek şehirde tek başıma vakit geçirmekten hoşlanıyordum. Nem yüzünden saçlarım kabarıyordu, tropikal iklime ve böceklere alışamamıştım ama burada olduğum için şanslı olduğumu da biliyordum.

Bir gün yanlış otobüse bindim ve şehrin öteki ucunda, kocaman bir kitapçı keşfettim. Kitapçının kendisi küçük bir şehir gibiydi, içerisi serindi ve küçük bir tezgâhta kahve bile satılıyordu. Kahve kokusunu takip ettim ve kendimi orada, binlerce kitabın arasında güvende hissedeceğimi düşünerek içeriye girdim.

Burası mükemmel bir yerdi. Derken karşıma Paul Auster’ın Timbuktu romanı çıktı. Bir koltuğa kuruldum, kitabı kucağıma aldım ve mutlulukla, kendimden geçercesine okuyup bitirdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım…

Kitapçıdan çıktığımda güneş batmak üzereydi ve gökyüzü şeftali rengindeydi. Kulaklığımı taktım, yavaş adımlarla otobüs durağına doğru yürümeye başladım. O sırada yukarıdan bir gölgenin beni izlediğini hissettim.

Başımı kaldırıp baktığımda ağzım açık kaldı. Bu güneşli gökyüzünde küçücük bir yağmur bulutuydu ve giderek koyulaşıyordu. Üzerime yağmur yağdırmaya başlayınca adımlarımı hızlandırdım ve dehşet içinde, bulutun da peşimden geldiğini fark ettim.

İşte o zaman, mutluluk içime bir güneş gibi doğuverdi. Benim kendime ait bir bulutum vardı ve yalnız olmaktan da, üzerime yağmur yağmasından da hiç şikâyetçi değildim! Başıma gelen şeyleri sorgusuz sualsiz kabul ettiğim günlerdi. İşaretleri kabul ettiğim günler… Kendimi o ana dek hiç o kadar özel hissetmemiştim.

Sonraları bunun, yani bir bulutun sizi izlemesinin, tropikal iklimlerde sıkça karşılaşılan bir fenomen olduğunu ve oldukça mantıklı bir de açıklaması olduğunu öğrenecektim. Ancak o an için, o şeftali rengi akşamüstünde, dünya üzerinde sadece ikimiz vardık ve ben onu bana Paul Auster’ın gönderdiğinden emindim.

İlginizi çekebilir: Kitapları seven kız: Hesse ile komün düşleri

Zeynep Alpaslan: Zeynep Alpaslan 1983’te İstanbul’da doğdu. Hem çocuklar hem yetişkinler için öykü, roman, şiir ve karikatür alanında eserler verdi. Tokyo (2018) isimli ilk çocuk romanı KYÖV Çocuk Edebiyatı ödülünü kazandı. Plüton Sakinleri isimli müzik grubu için şarkı sözleri yazdı. Resimleriyle karma sergilere katıldı. Zeynep kedileri Pogo ve Yoko ile birlikte İstanbul’da yaşıyor, boş zamanlarında resim yapıyor ve kendi çizgi romanlarını yazıp çiziyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale