Mutlu olmak, şaşkın olmak ya da kaygılı olmak gibi kıskanmak da içimizde doğal olarak var olan duygulardan biridir. Her ne kadar duygular soyut bir kavram gibi görünse de dışarı yansırken somut bir hal alır. Peki, bütün bu duygular içimizde yer alıyor olmasına rağmen neden bazı duyguları daha fazla bazı duyguları daha az ya da hiç hissetmediğimizi düşünürüz?
Yaşam döngüsüne baktığımızda bir bebek ilk başta çoğu temel duygularını ağlayarak ya da gülerek ifade eder. Üzüntüsünü, korkusunu, heyecanını… Tüm duygular vardır içinde, ancak nasıl yansıtılacağı ile ilgili tecrübe kazanmamıştır. Duygularını ifade edebilecek kadar kelime haznesi oluşmamıştır. Ama yine de bir şekilde hissettiklerini yansıtır. Çünkü insan bebek de olsa yaşlılık döneminde de olsa duygularını paylaştıkça rahatlar, onları karşı tarafa aktarabildikçe hissettikleriyle ilgili bir çözüm yolu ya da karşılık bulur.
Bu durum yaş aldıkça elbette farklı şekilde yansıyabilir dışarıya. Örneğin, çocukluk dönemindeki biri duyguların anlamlarını, çeşitlerini ya da nasıl yansıtacağını tam olarak bilemediği için üzüldüğü zamanlarda korktuğunu söyleyebilir. Dahası, duygusunu sağlıklı bir şekilde yansıtmakta zorluk çeken çocuklarda farklı davranışsal problemlere de rastlanabilir. Örneğin, tırnak yeme, alt ıslatma gibi…
Ergenlik durumunda ise bu durum, duygular açısından daha da boyut değiştirir. Bireyler duygularını çoğunlukla var olandan daha yoğun yaşayarak daha yoğun yansıtmaya başlarlar. Sadece üzüldükleri bir konuda büyümenin vermiş olduğu sancılarla birlikte yoğun öfke belirtileriyle dışarıya yansıtabilirler bu üzüntüyü.
Tüm bu aşamaları sağlıklı bir şekilde geçip yetişkinlik dönemine ulaşan bireyler artık duygularını nasıl ifade edeceği konusunda bilgi sahibi olmuştur. Kaygılandığında, umutsuzluğa kapıldığında, sevindiğinde bu duyguları dışarıya yansıtır.
Hiçbir duygu kalıcı değildir; ancak duygumuzu yansıttığımızda karşı tarafta bıraktığımız etki kalıcıdır. Yine de, bazı duyguları daha yoğun bazı duyguları daha az hissetmemizde genetik, çevresel, kişisel, psikolojik faktörlerin etkisi büyüktür. Duygular, her yaşta değişiklik gösterdiği gibi her kişide de farklı şekilde kendini gösterebilir. Bu yüzden zaman zaman “Öfkemizi nasıl kontrol ederiz?”, “Sevgimizi karşı tarafa nasıl yansıtırız?”, “Kıskanmamak mümkün müdür?” gibi seminerler başlıklarıyla karşı karşıya kalabiliriz. Duygular üzerine bu kadar yoğunlaşmışken, sahiden de kıskanmamak mümkün müdür?
Kıskançlık da diğer tüm duygular gibi insanların verdiği doğal tepkiler olduğu için tamamen içimizden yok etmek mümkün olmayabilir. Ancak bir kişi, bu duygusunun farkında olarak ve kıskançlık duygusunu yönetmeyi öğrenerek bu duygunun olumsuz etkilerini hem kendisi için hem de karşı taraf için azaltabilir.
Bebeklikten beri içimizde var olan bu kıskançlık duygusu, diğer tüm duygular gibi karşı tarafın sınırlarını ihlal etmediği sürece sağlıklıdır ve yaşanabilir bir duygudur. Örneğin, bebeklik döneminde annesinin başka bir bebekle ilgilendiğini gören bir bebek, ağlayabilir, huzursuz olabilir ve annesinin dikkatini yeniden üzerine çekmeye çalışabilir. Bu durum da kıskançlık duygusunun erken yaşlarda bile var olduğunu bize gösterebilir.
Kıskançlık duygusu, çocukluk döneminde kendisini genellikle kardeşler arasında gösterebilir. Kardeşi dünyaya yeni gelen bir çocuk duygusunu agresif davranışlarla ya da ebeveynlerin ilgisini çekecek davranışlarla yansıtabilir.
Ergenlik döneminde kıskançlık, çoğunlukla partner, dış görünüş gibi sosyal konularla kendisini gösterebilir. Kendisinin sportif olmadığını düşünen bir kişi, yaşıtının çok sportif olduğunu düşünerek kıskançlık duygusunu hissedebilir.
Yetişkinlik döneminde ise kıskançlık konuları daha da genişleyebilir. Romantik ilişkiler, iş hayatı, sosyal ilişkiler… Örneğin, kendisinin terfi almayı hak ettiğini düşünen biri başkasının bu terfiyi aldığını görünce kıskançlık duygusu tetiklenebilir.
Tüm bu örneklerden anlaşılacağı üzere, normal düzeyde hissedilen kıskançlık sağlıklıdır ve olmalıdır da. İnsanın sınırları belli olur ve kişiyi belli düzeyde motive eder. Ancak normalden fazla yaşanan kıskançlık, yanında gerginlik, öfke, üzüntü gibi diğer baskın duygulara da sebebiyet verebilir ve kişi bir noktada kendisini değersiz hissedebilir. Eğer kıskanmamak mümkündür deniyorsa, o noktada kişi muhtemelen kıskanma duygusunu farklı bir duygu ile örtüyordur. Yani, kıskandığının farkında değildir.
Sonuç olarak, kıskanmamak mümkün değildir ancak kıskanma duygumuzu kontrolde tutmak, o duygumuzu karşı tarafa sağlıklı bir şekilde aktarmak bizim elimizdedir.
Sevgilerimle.
İletişim: Instagram @klinikpsikologbetulcavlak & @payepsikolojimerkezi@klinikpsikologbetulcavlak &
İlginizi çekebilir: Merak ederek başlar her şey, en çok da sevmek