Kıskançlık: Kendinize giden en kestirme yol
Bu konuya nereden mi sardım? Modern çağın mühim filozoflarından Alain de Botton’ın yıllar evvel yaptığı bir TED konuşması çaktı kibriti. Anlatayım:
Alain’e göre modern toplumun en baskın duygusu kıskançlık (inkar edemeyiz) ve kıskançlık duygusunun temeli, eşitlik ruhu. “İngiltere Kraliçesi Elizabeth’i düşünün” diyor, “hepimizden daha zengin, koca bir evi var. Neden hiçbirimiz onu kıskanmıyoruz?” Bu esnada aklıma The Crown dizisi geldi, hakikaten kraliçeye bir kez olsun hasetle bakmadığımı şaşkınlıkla fark ettim. Alain de Botton’a göre hiçbirimiz kraliçeyi kıskanmıyoruz zaten sebebi açık: kendimizi onunla ilişkilendirmiyoruz. “Kendinizi bir başkasıyla ilişkilendiremediğinizde, onu kıskanmazsınız” diyor Alain, “İki insanın yaş ya da geçmişleri ne kadar yakınsa, kıskançlık tehlikesi o kadar artar”. Okulun pilav günlerinden köşe bucak kaçmamızın sebebi budur; zira aynı okula gittiğimiz insanlar kadar güçlü bir referans noktası yoktur. Bugünün dünyası ise kocaman bir lise gibi; herkes benzer şeyler giyiyor, benzer ürünler kullanıyor; pek çok açıdan eşitiz, ama aslında değiliz de. Esas tuzak burada başlıyor. Birlikte bakalım:
Kıskançlık nedir?
İşi bilen pek çok psikolog, psikiyatr türlü tanımlamalar yapmış ama bence en temizi TDK’dan çıktı: Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, hasetçilik, hasutluk. Diğer yandan bizdeki “kıskançlık”, İngilizce’de iki farklı kelimeye denk düşüyor: “jealousy”, yani bildiğimiz kıskançlık ve “envy”, yani bildiğimiz “imrenme”nin belki bir üst tonu. “Kıskançlık” deyince kulağa epey sert geliyor, doğru, ama bir düşünün, içinde bulunduğunuz durumu “güçlü bir imrenme” olarak tarif etmek işleri biraz olsun değiştirebilir mi?
“Güçlü imrenme” duygumuzdan ne öğrenebiliriz?
Madem Alain de Botton’la çıktık yola, onun okulundan bir yöntem yine işe yarayabilir: Felsefi meditasyon. Bildiğimiz meditasyon gibi zihni pasifize etmeyen, aksine sorularla ilerleyen bu yöntem şunu öneriyor: Kıskandığımız ya da güçlü bir imrenme duygusuyla kasıp kavrulduğumuz her şey, aslında sahip olmak istediklerimizin ta kendisi olabilir. Söz gelimi birinin aldığı evlenme teklifini, diğerinin yeni saç rengini, ötekinin terfi ettiğini duyduğunuzda içiniz inceden bir “cız” ediyorsa -ki bu olabilir-, içten içe tüm bunlara karşı derin bir arzu duyuyorsunuz demektir. Üzerine düşünmeye değer, değil mi? Kim bilir, belki de sizi yiyip bitiren haliniz kendinizle karşılaşmanın en kestirme yollarından biridir. 🙂
İlginizi çekebilir: Başkalarının ‘mükemmel’ görünen hayatlarını kıskanmayı bırakın
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayın.