Peki şimdi neleri geride bırakman, neleri yanına alıp devam etmen lazım?
Kasım, sonbaharın son ayı. Yeni yıl gelmeden, kışa girmeden arınmak, hafiflemek, bırakmak için hala zaman var. Yıllarca okula sonbaharda başlamamızdan mı, yoksa doğa ananın mükemmel döngüsünden midir bilmem, sonbahar yazın ardından bir yılı kapatma, geçirdiğimiz yılın derin muhakemesini yapma, artıları, eksileri dürüstlükle masaya yatırıp, dersler çıkarıp yeni bir yıla hazırlanma mevsimidir bende… Sesim “Havalar da soğudu, yazı da özledik, ne çabuk geçti” derken, içimde kendimle yaptığım uzayan konuşmalar, daha tam oturtamadığım planlar, kabullenemediğim hatalar, nedenini arayıp arayıp bir türlü bulamadığım duygular vardır. “Yazı özledik” bahanedir, kış için henüz hazır değilim, düşünmeye, arınmaya, bırakmaya ihtiyacım var demektir.
İşte olay tam olarak bu noktada başlar. “Bırakmak” ne dolu dolu, nasıl kuvvetli bir kelimedir aslında. İhtiyacın olmayan her şeyi, her duyguyu, her eşyayı geride bırakıp yoluna devam edebilmek…
Bir nevi kışlıkları yerleştirirken yapılan dolap temizliği gibi, “Bunu geçen yıl aldım ama bir kere giydim, bana da çok yakışmadı, içinde ben olamadım. O zaman bu yıl dolabımda istemiyorum” ya da “ bu 10 yıllık, o kadar çok giydim ki artık giymeyeyim” gibi. Artık giymeyeceklerini ayırırsın, koymazsın dolabına, tabii tam bu noktada gözün onlara kayar, hatıralar canlanır ve iç sesin konuşmaya başlar. “O kadar para verdin yazık, yine moda olur, lazım olur giyersin, bu kazağı da ilk iş gününde giymiştin” ve aklın o dolaba koymadıklarında kalır. Geride bırakmak zordur, konfor alanından çıkmak cesaret ister.
Egomuz sürekli, “O kadar emek verdin, boşa mı gidecek? Onsuz ne yaparsın? Bırakmak vazgeçmektir, kaybedersin, başaramazsın” diye söylenip durur… Artık o şeye ihtiyacının olmadığını, senin hayatındaki amacını tamamladığını, yanında taşımana gerek olmadığını anlatman gerekir kendine, cesaretle, açıklıkla, kendini kandırmadan… O şey bazen bir eşya, bazen bir alışkanlık, bazen bir insan, bazen bir duygudur. Üzerine çok emek vermiş ya da daha önce çok işine yaramış olabilir ama bugün artık onu geride bırakmanın zamanı ise hafiflemenin ve yeniye yer açmanın tam vaktidir.
Aynı ağaçların yapraklarını dökmesi gibi. Sahi ya ağaçlar ne güzel bir bırak gitsin öğretmeni…
O ilkbahar boyunca çabalayarak, oksijenini tamamen ona ayırarak yeşillendirdiği yapraklarını, yaz boyunca keyifle, gururla taşıdığı yapraklarını, emek verdiği, alıştığı yapraklarını nasıl bırakıyorlar sonbahar geldiğinde? Dimdik ayakta durarak, kendiliğinden, güvenle… Ve ağaçlar zamanı dolmuş yapraklarını döktükleri için daha eksik, daha güçsüz ya da daha az ihtişamlı değiller.
Hayat bir döngüdür, aynı mevsimler gibi.
Sonbahar gereksiz yüklerden, ağırlıklardan, deneyip olmadığını gördüğün, peşinden sürüklediğin, seni yavaşlatan, sen olmanı engelleyen her şeyi fark etme ve onları geride bırakıp yeniye yer açma mevsimidir.
Kışın, yeni bir yılın gelişiyle, yanına aldığın, seni güçlendiren şeylerle planların için, hayallerin için hazırlıklarını yaparsın, sağlamlaştırırsın, netleştirirsin, beklersin.
İlkbahar geldiğinde çiçek açarsın, yeşerirsin, ağacın yeniden yapraklanır, büyür. Geçen yıldan öğrendiklerin, tecrübelerin, geride bırakıp güçlendiklerin seni daha da sağlam yapar, bir adım daha ileriye taşır.
Ve yazın meyve verirsin, tüm ihtişamınla, gururla. Rengarenk olursun, parlarsın, ışıldarsın, kutlarsın. Sonra yeniden sonbahar gelir…
Bu sonbaharda yanımıza alacaklarımızı farkındalıkla seçmemiz ve her mevsimi hakkını vererek yaşamamız dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Mutlu olmak için listelere ihtiyacımız var mı gerçekten?