Avustralya’daki yangınlar içimizi acıtırken, bir yandan da İstanbullular olarak saatte 80 km hız ile üzerimize gelen rüzgarda evlerimize gitmeye çalışıyoruz.
Doğa Ana’nın işlerini anlamakta zorlanıyoruz. İrade taşıcıları olan bizler, olaylara nötr bakamıyoruz. Duygu bedeni hemen hareketleniyor. Manyetik alanımızda sular dolaşmaya başlar. Aynı su dolu bir kovanın yan tarafına vurduğumuzda bütün alanda titreşimin yayılması gibi… Duygusal bir olay olduğunda, birisi kediye eziyet ettiğinde, savaş sonucunda bir şeyler olduğunda ya da vicdan mekanizmanızın hassasiyetine göre sizi ne tetikliyorsa o anların içinde, duygu bedeninizi gözleyin. Nasıl hareketleniyor? Duygusal bedenimize bağlı geliştirdiğimiz benlikler nasıl da bedeni devralıyor, kontrol ediyor? Çok hoş şeyler var orada.
Yangınlara içsel olarak baktığımda içeride çalışan varlıkları fark ettim. Şimdi tam bir kapı bu, ne yapacaksın? Hemen yanında da su varlıkları var, herkes işini yapıyor. Sudaki suyu, ateşteki de ateşi yönetiyor. Şimdi ateş kötü, su iyi dersek bam diye Dünya Ana’nın işlerine dahil oluruz. Olalım, ancak ne kadar olalım?
Hiyerarşi, planlar aracılığıyla insan şuurlarında gerekli olan hareketliliği indirir. Bilemediğimiz daha birçok araç/üstat/varlık kullandığı da kesin bu hareketlilikler için. Uzaydan bir adanın yandığını görmüyorlar mı? 500 milyon hayvanın öldüğü bir olaydaki bitkilerin çığlıkları, hayvanların bedenlerini bırakırkenki hali nasıldır?
Kendi şuur alanlarımızdaki deneyime göre getirebilme hallerimiz değişir. Kimleri sosyal medyadan paylaşır, kimileri dua eder, reiki üstatları reiki yollar, bazı varlıklar daha üst planlardan yardım yollar, bazıları da direkt savaş alanında savaşa katılır. Tabii ki bunların hepsinin, astral/mental/kozal/budi düzlemlerinde olduğunu söylememe gerek yok. Bu paragrafı daha fazla burada açamayız.
Bazı topluluklar bu savaşa hazırlanır. Eskinin şövalye sembolizmi de budur. Kılıç nedir? Kalkan nedir? Zırh nedir? İşin dışıyla ilgilenen insanlar -ki öğreti yozlaştığı için işin dışı kalmıştır çoğunlukla- için zırhlar, kılıçlar, kalkanlar demirden, çelikten yapılan şeylerdir. Aslında öyle değil. Bunların hepsi astral/mental ve daha yüksek dünyaların izlenimlerinden oluşmuş şeyler. Kendi dışımızda hiçbir şeyin olmadığını bilen inisiye için giyeceği zırh burada değildir. Üstadı onu iç dünyalarda, yüksek alemlerde giydirir. “İnisiye olmak nedir?” sorusunun bir cevabı da çıkmış olur böylelikle.
Ancak bu süreç zorludur, tekrar inisiyasyon testlerinden geçmek “hatırlamak” zaman ve ciddi uğraş alır. Başka başka yaşamlarınızın karmalarını almak ve neyi aldığınızı bilmek önemlidir.
Hiyerarşi, kendi işini yaparken özgür irade taşıyıcıları olarak bizler psikolojik seviyenin duygusal hallerinden uzaklaşsak nasıl olur? Maddeden sürekli duygusal beden tatmini istemek, ona böyle sinyaller yollamak yetmedi mi? Bir yere geldik mi acaba? İnsanlık olarak şu kızıl denizden, yani duygulardan geçelim hep birlikte. Duygusuz olalım demiyorum, duygularımızın ne olduğunu bilelim. Bize en yakın bedenlerden biri duygusal beden. Önemsizleştirmiyorum, aksine bir süre sonra oldukça elverişli bir yakıt haline gelir inisiye için duygular. Çünkü çok hızlı tetiklenir. Bam! Mental bir tetiklenmeden daha hızlı çalışır. Merkezler ve merkezin enerjileri, özellikle derin bir konu. Bir ara açabiliriz?
Kalpte olalım, kalbimizle almaya gayret edelim.
Yola ve yolun sahiplerine selamlar.
Haftaya görüşmek üzere…
İlginizi çekebilir: Enneagram üzerine çalışmalar 3: Yılın ilk gününü yaşarken