Geçenlerde çalıştığım şirketin, genç yetenekler için düzenlediği bir koçluk eğitimindeydim, çalıştığım kişileri farklı bir açıdan görmenin keyifli olacağını düşündüğüm için gözlemci ve dinleyici olarak katıldım toplantıya. Toplantıda herkes konuştu; kendini, grupla ilgili fikirlerini, devam edecek bu eğitimden beklentilerini, kariyer hedeflerini anlattı.
Departman dışından biri olarak sırf merakım sebebiyle orada bulunduğum için, sıranın bana geleceğini düşünmediğimden, karşımdakiler konuşurken pıt pıt ego kodlarını bulup içimden alıştırmalar yaparken, benim de kendimi anlatmamı istediklerinde önce bir şaşırdım ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Konuşmaya başladığım an nefesim kesildi. Hani uyurken kabus görürsün, bağırmak istersin ve bağırdığın halde sesin çıkmaz ya, defalarca gördüğüm, yıllardır beraber çalıştığım insanlar önünde bir de en sevdiğim konularla ilgili konuşmak için ağzımı açtım ve kendi sesimi bir anda duymaz oldum. Kalbim içeriden deli gibi atarken, bir şeyler geveleyip durdum ve sıramı savdım. Toplantı bitip eve döndüğümde çalışmaktan başka çarem olmadığını biliyordum, bu akşam vücudum bana çok güçlü bir sinyal vermişti ve benim vücudumun ve ruhumun yardım çağrısına uymam gerekiyordu.
Kendimle konuşmaya başladım:
– Bu akşam bana ne oldu?
+ Topluluk önünde konuşurken aşırı heyecanlandım.
– Neden topluluk önünde konuşurken aşırı heyecanlandım?
+ Çünkü… Iııııı… Heyecanladım… Çünkü… Yanlış bir şey söylemekten korktum!
– Neden yanlış bir şey söylemekten korktum?
+ Iıııııı… Eğer yanlış bir şey söylersem benim akıllı biri olmadığım düşünürler.
– Akıllı biri olmadığımı düşünürlerse ne olur?
+ Akıllı biri olmadığımı düşünürlerse beni aptal bulurlar ve bu kız burada ne yapıyor derler!
+ Bu kız burada ne yapıyor derlerse ne olur?
– Bu kız burada ne yapıyor demeleri benim yetersiz olduğumu düşünmeleri anlamına gelir. Yeterli olmayan kimse alınmadı bu gruba, eğer böyle düşünürlerse bu benim yetersiz olduğum anlamına gelir… Tamam, buldum galiba, ben yetersizim. Evet, yetersizim hissediyorum.
Yani “inek nerede, dağa kaçtı, dağ nerede, yandı bitti kül oldu” hesabı. Akşam akşam nur topu gibi bir ego koduyla karşılaştım mı! Dedim ne yapayım madem geldin, seni iyi ağırlamak, Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek lazım. Aldım karşıma bugünkü beni, özümü kapatıp o anın içine girdim, tekrar yaşadım. Sahne bittiğinde egomu oturttum yanıma ve dedim ki: ‘ya amma da komik olmuş! Nasıl tutuldu dilim, nasıl heyecanlandım! Yanaklarım da kızarmıştır şimdi, neyse iyi oldu, allık da sürmemiştim zaten tanıdığım kişilerin yanında hala heyecanlanıyorum, bu heyecanı hissetmek çok güzel oldu, kalbim hala atıyor! Çok teşekkür ederim bu duyguyu yaşadığım için, çoooook’ derken bir baktım ki gülüyorum.
İlginizi çekebilir: Heyecan, arzu ve ait olmak üzerine
İyi ki yaşamışım, ne güzel akşam akşam eğlence çıktı işte dediğim noktadayım. Mutlulukla uyudum. Eski ben ne yapardım onu da ekleyeyim, ‘ah ben ne yaptım, hay Allah, bir sürü kişi vardı, soluğum kesildi, olmadı, 2 dakika konuşmayı beceremedim, diğer toplantıya katılsam mı, ay acaba katılmasam mı, neyse ben zaten grupta değildim, bir daha da o toplulukta bulunmam olur biter’… Kısacası duyguyu bulup ondan direk kaçardım, bir sonraki senaryoda duygu tekrar tetiklenene kadar aynı kısır döngü böylece sürdükçe sürerdi.
Bu duygu bana hayatımın her alanında hizmet eden bir duygu değil. Başkasının kendisini yetersiz hissettiği şeyle ilgili umarsızlığım olabilir veya tam tersi. Yetersizlik, değersizlik, kaybetme korkusu ve benzeri durumlar kök duygu olduğundan, onlardan kurtulmamız pek mümkün değil. Bana göre ‘‘şu teknikle artık tüm olumsuz duygulardan kurtulacaksınız!’’ gibi önermeler de doğru değil. Birincisi olumsuz duyguları yaşamamız gelişimimiz için, potansiyelimizi artırmak için çok gerekli. İkincisi de yetersizlik hissim beni zaman zaman ziyaret edebilir, ama bir iş toplantısında ama bir arkadaşımla bir olay yaşadığımda, bu his geldiğinde içinde ne kadar kalacağım benim seçimim. Duygunun içinde boğulup haftamı ziyan edebilirdim eğer eski ben olsaydım, tercih etmedim. Teknikler sadece tekniktir, onlara can veren, onların işe yaramasını sağlayan bizleriz ne de olsa.
Bu arada yazımın başında bu toplantıya gitme amacımın başkalarını keyifle gözlemlemek olduğunu yazmıştım, o anda öyle sanmışım. Şimdi anlıyorum ki egomla hesaplaşmam gerektiği için yaşamışım. Duygumla yüzleşmem gerekmiş. Ha bir de her zaman allık gerekmiyormuş, iki kalp çarpıntısı kırmızının insana yakışan en güzel tonuymuş!