X

Kırılganlığın gücü: Zor, korkunç, tehlikeli ama bir o kadar da ilham verici

“Cesur olacağım! Riske gireceğim! Kendimi gerçekleştireceğim!” Bu üç cümle de birbirinden güçlü gelmiyor mu size de? Peki bütün bunları yapabilmek için kırılmayı göze almanız gerekiyorsa? Hala o kadar güçlü gelecekler mi size? Yoksa “Kırılganlık, zayıflıktır; cesaretle bunun ne alakası var?” diyerek; daha biz başlamadan siz konunun üstünü kapatmayı mı tercih edeceksiniz?

Brene Brown utanç üzerine uzun yıllar çalışan, TED konuşması en çok izlenen ilk beş videodan biri olan bir araştırmacı. Aynı zamanda en çok satanlar listesine girmeyi başaran kitapların yazarı. Umarım sizin de TED konuşmalarının yanı sıra, son videosu “Cesaret Çağrısı”nı izleme fırsatı bulursunuz. Bugün sizlere biraz Brown’un bu konuşmasından, biraz da bendeki yansımalarından bahsetmek istiyorum.

“Kırılganlık zayıflık değildir. Aslında kırılganlık gerçek cesareti ölçmenin en doğru yoludur” diyor Brown. Bunca yıl bize hep öğretilmiş olanların tam tersine. “Erkek adam ağlamaz.” “Sakın çıt kırıldım olma!” gibi bizdeki sözlere inat. Çünkü “Kırılganlık, kazanmak ve kaybetmekle ilgili değil. Sonucunu öngöremediğin bir konuda kendini gösterebilme cesaretini gösterebilmektir” diye ekliyor. “Nasıl yani kırılganlık ve cesaret aynı cümlede mi geçiyor?” tepkisini verdiniz mi siz de?

Peki asıl soru kaçımız bu cesareti gösterebiliyoruz? Belirsizliklerin içine kendimizi atarsak, küçük düşeriz diye korkmuyor muyuz? Elalem ah o elalem ne der diye çoğu hayalimizi tozlu raflara kaldırmıyor muyuz?

Başkalarının dedikleri -ne kadar biz aksini savunsak da- umrumuzda; Brown bunun biyolojik yapımız olduğunu belirtiyor. Ama başkalarını dinlerken bizim elimizde olan bir şey var; o da kimi dinleyeceğimizi seçebilmek. Çok uzun süredir farkında olduğum davranışlar var; mesela birçok insan kendi yapamadığı şeyleri başkasının da yapmasını istemiyor. Normal düzeninde yuvarlanıp giderken, bu düzene aykırı hayalleri ve girişimleri olanları hep negatif yorumlarıyla, korku dolu söylemleriyle aslında yollarından caydırmaya çalışıyor.

Peki biz asla kendi yoluna çıkma cesareti gösterememiş insanlar yüzünden, kendi hayallerimizden mi vazgeçeceğiz? Onlar nasıl olsa eleştirilerini, “cık cık” yargılamalarını ve gözlerini bize dikecekler. Ama biz bütün bunların bizim için bir anlamı olmadığını, çünkü onların aslında cesaretle bugüne kadar hiçbir adım atmadıklarını fark edebilecek miyiz? Eğer bunu başarabilirsek, işte o zaman herkesten geri bildirim almamayı öğrenmeye başlayabiliriz. Mesela kırılmayı göze almış, hayalleri uğruna tekrar tekrar yıkılıp sonrasında ayağa kalkmış kişilerin söyleyecekleri; sizce de kendi yolumuzu aydınlatmak için çok daha değerli olmaz mı?

Peki kendi yolumuza çıkmayı neden istiyoruz? Çünkü mutlu olmayı istiyoruz biz, aslında bu kadar basit. Ama kendi mutluluğumuzun önündeki engelleri de hep kendimiz yaratmıyor muyuz?

Sevilmek, aşık olmak istiyoruz; ama kırılmak istemiyoruz. Riske girmekten korktuğumuz için “ilk adımları” hep karşıdan bekliyoruz. Kendimizi yetersiz bulduğumuz için; Brown’un dediği gibi “İnsanlarla konuşmak yerine, insanlar hakkında konuşuyoruz.” Onların yetersizliklerini bulmaya çalışıyoruz. Ait olmak istiyoruz; ama kendi doğrularımızdan vazgeçerek, başkalarının bizim için yazdığı rolleri oynarken önce kendimize ihanet ediyoruz. Bir bakıyoruz ki buralar, bu dünya hep yabancı kalmış aslında bize.

Mutlu olmak istiyoruz; ama mutluluğu hep yanlış yerlerde arıyoruz. Olağanüstü anlara o kadar odaklanmış durumdayız ki; gündelik mutlulukların aslında hayatımızı oluşturduğunun farkında değiliz. Brown’un da araştırmalarında gözlemlediği gibi, başından zorlu travmalar, olaylar geçmiş kişiler; en çok hayatlarındaki o küçük mutlulukları özlediklerini belirtiyor. Hasta olduğumuz zaman, aslında sağlıklıyken yapabildiğimiz birçok şeyin ne değerli olduğunu hep sonradan fark etmemiz gibi.
Gariptir ama bir taraftan da mutluluktan ölümüne korkuyoruz aslında. Çok mutlu bir gün geçirdikten sonra, kaçınız “Bugün çok güldük, yarın ağlamasak keşke!” diyor? Kaçınız “İyiyim!” demeye korkuyor; bu iyilik, mutluluk hali elinden kayıp gidecek diye? Peki ya kaçınız “Gerçek olamayacak kadar güzel!” cümlesini aklından tekrar tekrar geçiriyor?

Şu mutluluk elimizden kayıp gidecek diye o anın keyfini çıkartmak yerine, için için kendimizi üzmeyi bıraksak nasıl olur? Bütün bunların yerine, yaşadığımız minicik mutluluklara şükretmeyi denesek? Minnettarlık ile yaşadığımız anın değerini, kıymetini bilerek yaşadıkça; hayatımızın bizim gördüğümüz kadar karalarla kaplı olmadığını fark etmeye başlayabiliriz. Belki de güneş içeri girmeye hazırken, mutluluktan korktuğumuz için perdeleri biz sıkı sıkıya kapıyoruz; ne dersiniz?

“Peki ya her zaman kazanmak zorunda mıyız? Bazen sadece ortaya çıkmak, cesur olanı yapmak değil midir?” diye bitiriyor Brown. Ve beni en çok etkileyen kısımına geliyor konuşmasının. “Kırılganlık zor ve korkunçtur, tehlikeli gelir; ama hayatınızın sonlarına gelip, kendinize şunu sormak kadar tehlikeli değildir.”
Ya kendimi göstermiş olsaydım?
İşte tam da bu yüzden, ben de soruyorum:
Cesaretin var mı kırılmaya?
Cesaretin var mı yaşamaya?

Not: Birlikte bir ömür için söz verdikten sonraki ilk yolculuğumuzdan fotoğraflar. (Vietnam, Ekim 2018)

İlginizi çekebilir: Bir çocuk kitabından neler öğrendim: Aydınlık ve karanlığıyla “mış” gibi yapmak

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale