Aşkın tıpkı her insanın parmak izinin farklı olması gibi pek çok farklı formu olduğunu biliyoruz. Literatüre, edebiyata, psikanaliz yazınlarına baktığımızda aşkı farklı formlarıyla tarif etmişlerdir. Freud’a göre bir çocuğun annesine olan bağımlılığı; açlığını giderebildiği, sıcaklık, yakınlık ihtiyacını giderebildiği bir anne şefkatine benzemekteydi. Lacan’ a göre “Aşk, sende olmayan bir şeyi onu senden talep etmeyen birine vermekti. Ve aşk, başka birinden onda olmayan bir şeyi almaya çalışmaktı da aynı zamanda. Ondan yapamayacağı, olamayacağı, bilemeyeceği şeyi de istemekti. Bazı analistlere göreyse aşk; narsisistik bir projeden daha ötesi değildi. Ovidus’un ‘’Aşk Sanatı’’ndaysa; aşk ne kadar yaralasa da göğsünü oklarıyla, savursa da meşalesini sonunda teslim olmalıydı ona.
Tüm bu söylemleri üzerine düşünmeye değer bulmakla birlikte, aşkı terapi odasında referans aldığım ekolle, Duygusal Yoksunluk Şemasıyla değerlendireceğim.
Duygusal yoksunluk şeması nedir?
İnsan hayata ilk başladığında kendisine bakım sağlayanlara yoğun ihtiyaç duyma eğilimindedir. Bu ihtiyaçlar fiziksel olduğu kadar duygusal olanları da kapsamaktadır. Empati, bakım, ilgi, sevgi, tüm bunlar ihtiyaçlarımızın duygusal boyutuyla ilgilidir. Duygusal yoksunluk şeması da, güvenlik, bakım, kabul ve diğerlerine güvenli bağlanma gibi duygusal ihtiyaçların karşılanmadığı ya da uzun ayrılıkların olduğu aile ortamlarında gelişir. Hiç tesadüf değildir ki bu şemaya sahip kişilerin ebeveynleri zaman zaman reddedici ve duygusal destekten yoksun özelliklere sahiptirler.
Duygusal yoksunluk şemasının gelişimsel kökeni
Çocuğu duygusal anlamda beslemekten sorumlu kişi, yaşamının ilk yıllarında çocuğun dünyasının merkezini oluşturur. Dolayısıyla bakımveren ilk ilişki, daha sonrakiler için bir prototiptir. Hayatın geri kalanında, yakın ilişkilerin birçoğu annemiz ya da babamız ile olan ilk deneyimlerin izlerini taşıyacaktır.
Duygusal yoksunluk şemasının kökenlerine baktığımızda ise;
Soğuk ve sevgi vermeyen bir anneye rastlarız. Ebeveyn çocuğuna yeteri kadar sarılmamıştır. Çocuğun sevildiğine ya da değerli biri olduğuna dair bir his oluşmamıştır. Ağladığında annesi çocuğu gerekli şekilde yatıştıramamış, çocuk kendi kendini yatıştırmayı veya başkalarının onu yatıştırmasını öğrenmemiştir. İlk bakımveren kişi, çocuğun dünyası ile empati kurma zorluğu yaşamıştır. Ebeveyn, çocuğu yeteri kadar yönlendirememiş ve tüm bunların ışığında çocuğun güvenebileceği somut bir şey oluşmamıştır.
Bu tanımdan yola çıkarak, duygusal yoksunluk şemasına sahip kişilerin gelecekte kendisine tıpkı böyle veya benzer şekilde bakacak kişilerle aşkla yönelmesi tesadüf değildir. Çünkü kişi yalnızca bildiği ayak izlerini takip etmektedir. Yani soğuk ve ihtiyaçlarını yeterince karşılayamamış bir ebeveyn figürüne aşina olan kişi yetişkin yaşantısında da bu profile uyan kişileri hayatına almaya başlayacaktır.
Duygusal yoksunluk şeması şu belirtilerle kendini gösterir;
Duygusal yoksunluk bir o kadar da fark edilmesi zor bir şemadır. Çünkü diğer şemalarda olduğu gibi travmatik yaşantılar, istismar, kötü yaklaşım öyküsüne rastlamayız. Peki, bu şemanın varlığını nasıl anlayabiliriz?
- Kronik yalnızlık hissi
- Boşluk hissi
- Diğerleri tarafından anlaşılmadığına dair güçlü inançlar
- Çevresi tarafından korunmadığı, ilgi gösterilmediği, merak edilmediği, dinlenmediğine dair güçlü inançlar
- İlişkilerde yaşanan hayal kırıklıklarının varlığı
- Depresyon ve anksiyete: Sürekli duygusal eksiklik hissi, depresyon ve anksiyeteyi tetikleyebilir. Kişi, duygusal boşluğunu bir türlü dolduramadığı için sürekli bir huzursuzluk içinde olabilir.
- Kendini yetersiz hissetme: Kişi, kendisini değersiz ve sevgiye layık görmeyebilir. Bu da özgüven eksikliklerine yol açar ve kişinin hayatında sağlıklı ilişkiler kurmasını engeller.
Yukarıdaki maddelerin yaşamınızda yer kapladığı ölçüde, bu şemanın varlığından söz edebiliriz. Geçmiş ilişki deneyimlerinizi değerlendirdiğinizde, benzer döngülere rastlıyorsanız ve bu döngüler ‘’size iyi gelmeyen’’ türde ise şemanın varlığını sorgulayabiliriz. İlişki yaşadığınız kişi size fazla yakınlaşınca ilişkiyi bitirmek için nedenler bulmaya başlıyorsanız, yoksunluğunuzu ilişkinizi sabote ederek pekiştiriyorsanız, partnerinizin neredeyse sihirli bir şekilde ihtiyaçlarınızı karşılamasını umuyorsanız, çocukluğunuzda karşılanmamış ihtiyaçlarınız gündeme gelmiş diyebiliriz.
Bilinçdışımız eski patikaların izlerini taşıyan kişileri kucaklarken, bugün aşkı anlatan şarkılarda duygusal yoksunluk şemasının izlerine de rastlıyoruz.
“…Uzaklığın en büyük yaraydı
Yaraya gülümsedim her sabah
Yarayı önemsedim
Yarayı hazırladım gözlere
Yarayı temizledim
Yarayı öptüm ellerinden
Yarayı dinledim
“Benden onda da var” dedi
Yarasını sevdim
Elini uzattın hep
Havada kalan en güzel hayalimiz
Yaramızı unutturur
Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin…”
Peki bu satırları okurken aşkı nasıl deneyimlediğini düşünüyorsun? Partner ‘’seçimlerin’’ geçmiş zihin haritanın otomatik yanıtlarına mı benzer? Yoksa ilişkilerinde iyileştiğini hissedenlerden misin?
Bu şemaya sahip olduğunu düşünüyorsan bilmeni isterim ki, duygusal yoksunlukla başa çıkmak öğrenebilir ve sağlıklı ilişkiler kurarak duygusal açıdan daha tatmin edici bir yaşam sürebilmek mümkün.
Duygusal yoksunluk şeması üzerine farkındalık kazanmak hem kişisel hem de psikoterapi süreci için çok önemli bir adımdır. Şema terapisi ile bu kalıpları değiştirmek, hayatı daha sağlıklı ve tatmin edici hale getirmeye yardımcı olabilir. Duygusal yoksunluk şeması olan kişiler için terapisti ile kurulacak bağ iyileştirici bir etki yaratır.
İletişim için Instagram; Psikologhazalaslan
İlginizi çekebilir: Ergenliğe bakış: Sağlıklı iletişim kalıpları