Her türlü seçiminde bilinçli, çokça seçenek arasından kendine en uyanı seçme lüksüne sahip kişiler arasında bir süredir yaşamıyla ilgili değişim ihtiyacı doğdu. Büyük şehirlerden uzaklaşmayı tercih eden, küçük kasabalarda yeni iş fırsatları yaratan, influencer olarak hayatına devam eden, yoga, meditasyon, koçluk gibi alanlarda kendisine ikinci meslek seçen, belki bir süredir ertelediği planlarını hayata geçiren çokça arkadaşımız bu çeşitliliğin olumlu yanlarını yaşıyor, hayatını oldukça keyifli şekilde sürdürüyor.
Öte yandan pek çok fikri olup hangisinden başlayacağını bilemeyen, pandemi ya da kendi dışında gelişen olayların etkisiyle adım atmaktan çekinen veya “Bu saatten sonra nasıl yapacağım?” diye düşünen bir grup da bizimle birlikte. Daha kolay karar alıp aksiyona geçebilen kişilere nazaran, değişime direnen ve adım atmaktan çekinenler için bir türlü aksiyona geçememelerinin, en çok kendi kendilerini “Bunu yapabilirsin”e inandırmakta zorlanmalarıyla ilişkisini gözlemliyorum. Bu hissin de küçüklükten bu yana duyulamamış şefkat duygusuyla ilişkisini 2020 Kasım ayında Netflix’te vizyona giren “The Life Ahead” filmi üzerinden ele almak istedim.
Filmde Senegal göçmeni bir ailenin çocuğu olan ve bu yaşa kadar annesiz büyümüş 12 yaşındaki Momo’nun İtalya’nın Bari kentinde beraber yaşadığı Madame Rosa (Sophia Loren) ile çarpıcı hikayesi anlatılıyor. Momo hırçın, uyuşturucu satarak para kazanan, pek arkadaşı olmayan bir çocuk. Hayat kadınlarının çocuklarına para karşılığı evini açan ve kendisi de eski bir hayat kadını olan Madame Rosa’ya kendisini evlat edinmiş doktor tarafından bırakılıyor ve iki aylık sürenin sonunda aralarında derin bir bağ oluşuyor.
Momo, hayatındaki sevgi ve şefkat eksikliğini, gece rüyalarına giren aslanla olan sevecen diyaloğuyla gidermeye çalışırken, Madame Rosa Auschwitz toplama kampında geçirdiği döneme dair hatıraları ile ölüm-yaşam arasında bir hayat sürüyor. Momo, göremediği sevgiyi yansıtmak konusunda da cömert değil, beraber kaldığı oda arkadaşı evden ayrılıp annesinin yanına dönüyorken üzüntüsünü dile getirmek yerine bu duyguyu reddedip oda arkadaşını incitecek şekilde vedalaşıyor.
Filmin sonuna ilerlerken ise Madame Rosa ve Momo’nun ilişkilerinde gelişen sevgi ve şefkat duygusu Momo’nun daha önce göstermediği fedakarlığı, sevecenliği ve değişimi beraberinde getiriyor. Kendisine inanan ve onun için çabalayan birini gördüğü için Momo ilk kez kalbini açıp içindeki sevecenliği paylaşıyor, kötü alışkanlıkları bırakıp kendisi için yeni bir hayat yolculuğu seçiyor. Filmin sonunda çalan Laura Pausini’nin “Io Si” şarkı sözleri de pek çoğumuzun hayatta duymak istediği güç veren ifadelerle dolu.
Söyleyecek sözün bittiğinde
Ben buradayım
Belki sana gereken yalnızca bu iki kelime Ben buradayım
Hayatta kalmayı öğrenirken
Ve imkansızlığı kabullenirken
Kimse sana inanmazsa
Ben inanırım
Bilemem kaderinin ne getireceğini
Ama eğer istersen
Beni yanında istersen Ben buradayım
Kimse sesini duymazsa Ben duyarım
Yolunu kaybettiğinde
Ben buradayım
Kaçarsan ya da gardını alırsan Ben buradayım
Görünmez olmak ölmekten beter hale geldiğinde Kimse seni görmediğinde
Ben görürüm
Ölümden beter hale geldiğinde
Bilemem kaderin ne getireceğini Ama eğer istersen
Beni yanında istersen
Ben buradayım
Bir şeye başlarken başarısız olacağınıza dair bir inanç engeline takılıyor ve adım atamıyorsanız, belki de altında yatan kök sebep şefkat duygusunun hayatınızdaki eksikliğidir. Şarkının sözlerini gözlerinizi kapatıp kendinizi kucaklayarak tekrar etmek belki size de iyi gelebilir. İdeallerinize ulaşacağınız yolun ışıkları içinizde hiç sönmesin, inanç ve şefkat dolu bir gelecek yanı başınızda olsun.