X

Kimi ne ile yargılıyorsan kendine itiraf et; o “sensin”

Çok kolaydır değil mi, sadece bir dakikamızı alır, “aldatmış ne ayıp şey” deriz veya “beni nasıl da kandırmış” diye düşünebiliriz. Dışarıdan öylece bakar ve “nasıl da başarısız oldu, oysa çok kolay bir işi bile yapamıyor” diye yargımızı oluşturuveririz. Tabi ki bu kadarı ile bitmez, öyle örneklerimiz vardır ki, bir gün boyunca kendimizi izlesek binlerce belki onbinlerce “yargı” cümlesi geçiverir aklımızdan…

“Beni hiç aramdı, unuttu mu” diyebiliriz, “bu maaş ile bu kadar çok alışverişi nasıl yapabiliyor, çok para harcıyor”, “her sabah spor salonuna gitmekten yorulmuyor mu belki de ilgileneceği bir ailesi yoktur” veya “benimle değil arkadaşları ile tatile çıkmak istiyor, beni yeterince sevmiyor, sevseydi sadece benimle olmak isterdi” veya bu cümlelere çok benzer birçok örnek… Ortak nokta nerede? Ben bu yazımda işte kurduğumuz tüm bu “yargı” cümlelerine bambaşka bir noktadan bakalım istiyorum, en çok bizleri ne rahatsız ediyor yani hangi noktayı çok fazla yargılıyoruz, ayıplıyoruz, sorguluyoruz, bilmeden yorumda bulunuyoruz?

Ben hemen kendimden örnek vermek istiyorum, evet yaşadıklarım dolayısı ile en fazla sorguladığım nokta veya son dönemde bunu oldukça fazla değiştirmeye çalışsam da “ilişkiler” evet kadın erkek ilişkileri ve burada yapılan tercihler. Biraz paylaşmak istiyorum bakın içimden neler ama neler geçiyormuş… Ben “korumacı” mesajlarla yetiştim yani ilişkiler anlamında hep “kendimi kollamam, kendimi korumam, kendimi savunmam” gerektiğine inandım. Bu yüzden öncelikle “hemen yakınlık” kurmakta zorlanıyordum, yani mutlaka önce “soğuk” durup kendin gibi olmayacaksın, sonra ancak yakın bir insan olabilirsin. Peki ilk yargımı tespit işte tam bu noktada geliyor, örneğin yeni biri ile tanıştım bana samimiyet gösterdiğinde yargılar uçuşmaya başlıyor “samimi değil, beni kandırmaya çalışıyor, yalan söylüyor, niyeti nedir, bence hemen yakınlık gösteriyorsa mutlaka bir beklentisi vardır, bir insan nasıl bu derece sıcakkanlı olabilir” gibi sadece ve sadece o insanın “arkadaş” olmasına ve kendi gibi olmasına izin vermek yerine bakın nasıl da yargılıyorum…

Devam edelim, tabiki sadece bu kadar ile kalmıyor. Şöyle bir örnek, bir kişi bana güzel olduğum için kadın olduğum için sadece olduğum gibi olduğum için iltifat ediyor, bu konu ile ilişkili bir söz söylüyor veya yorumda bulunuyor; bakın yargılamalar ardı ardına geliyor “şu an bunu söylemesine ne gerek var, beni tanımıyor bile, bu konudan bahsediyorsa kesin bir beklenti içerisinde, neden bunu bana tekrar tekrar söylüyor ne istiyor” gibi yine bir kişinin sadece “güzel bir söz” olarak gerçekleştirdiği kendi olmak eylemi ne kadar çok yargıya maruz kalıyor…

Tabi ki daha ciddi boyutlu noktalara işte yavaş yavaş geliyoruz. Daha çok yeni yaşadığım bir deneyim, sadece uzun ilişkilerin doğru ilişkiler olduğu yargım ile ilgili. Evet, hayatımdaki en kısa ilişkimi başladım ve bitirdim; bunu uzun uzun düşündüm “kötü bir şey yaptım, başarısız oldum, neden beni istemedi, neden ben onu istemeye devam etmedim, böyle olacağını bile bile neden devam ediyorsun, iyi oldu daha fazla üzmesine izin verme” gibi yine yargılamanın derinliklerinde kaybolmuş, kim haklı analizlerinin dalgalarında boğulmuş ve yaşananı “olduğu gibi kabul etmek” güzelliğinin elinden kayıp gittiğini göremeyen bir ben vardı karşımda…

Evet, hayatıma giren insanlar yıllarca benimle olmuş olabilirdi ama son iki hafta bana birçok şeyi öğretti, bugün neyi sevdiğimi, neyi sevmediğimi, ne istediğimi, gerçek bir ilişkide neyin olup neyin olamayacağını, 33 yaşımda bir Pınar iken aşkı aramanın hala içimde açmaya devam ettiğini ve en önemlisi kendi değerimi anlamak için başka kimseye ihtiyacımın olmadığı açık gerçeğini… İşte ben tüm o “yargılamalarımı” o karşı tarafın hareketlerine, seçimlerine, yaptıklarına ve “sadece kendi gibi olmasına” yönlendirdiğim o muhteşem yargılarımı bıraktığımda geriye sadece şükür ve yola devam isteği kalıyor…

İşte bizler aslında her an neyi yargılamaktaysak, yani gerçekten detaylarını bilmeden örneğin eşini aldatmış bir adam hakkında direk olarak “ahlaksız” diyebiliyorsak, gerçeği bilmeden, adamın ne yaşadığını, o koşullara geliş hikayesini, belki yanlış yaparak öğrenmesi gerektiği gerçeğini, belki bir gün zorla evlenmiş olduğu gerçeğini veya sadece her insan gibi “aşık olmuş” olabileceğini bir kenara bırakarak sadece ve direk olarak “ahlaksız” yargısı ile bir kişiyi etiketleyebiliyorsak bu aslında kendimizdeki bir açık ile ilişkilidir… Belki korkuyoruz yüzleşmekten, belki kendimize karşı acımasız olmamız gereken yerde sadece başkalarını suçlayıveriyoruz veya belki de içimizde kopan fırtınaları o kişi kadar dürüstçe ifade edemiyoruzdur…

Farkında olmadığımız bir diğer gerçek ise yargılamalarımızın aslında bir çeşit “karşılaştırma” olduğu gerçeğidir. Yani yargıladığımızda aslında “aynı durumda ben olsaydım ne yapardım” için de cevap oluşturmaktayızdır… Bir önceki paragrafta “ahlaksız” olarak değerlendirdiğimiz için şu cevabı vermekteyizdir aslında “ben olsaydım böyle bir şey yapmazdım yani ihanet etmezdim”. Peki bunu cümle olarak söyleyebilmek bu kadar kolayken “gerçekten” aynı akışı yaşamış olsak, aynı koşullarda kalmış olsak ve o hiç bilmediğimiz tüm dersleri almak zorunda olsak gerçekten “yapmaz mıydık”?… İşte gerçek soru burada önümüze çıkar, gerçekten de bunu “yaşamadan bilemeyiz” ama yargımız işte biz “yaşamadan da” oradadır. Bu yüzden, aslında başka birinde gördüğümüz ve “yargıladığımız” ne var ise bizim ile ilişkilidir, aslında dönüp bu anlamda “kendimize” hayatın önümüze çıkardıklarına ve kendi tercihlerimizin ne olduğuna bakmamız gerekir.

Bugün bu yazımda bana eşlik etmekte olan sevgili sen, olduğun gibi ne yaşadın ne yaşamadın ne değiştirdin ne yaşamaktan pişman oldun ne yaşadın da başarısız oldun ne oldun isen kimse seni “yargılayamaz” ve aynı şekilde senin tüm “yargıların da” ancak seni gösterebilir, başka biri sadece senin “yargın” gereği gerçekten iyi, gerçekten kötü, gerçekten dürüst, gerçekten yalancı veya gerçekten ahlaksız olamaz… O sadece olur, hayattır, hayatın onu getirdiği noktada o da dersini almaktadır ve bu dünyadan geçmektedir… İşte durum bu kadar basittir…

Şimdi tekrar düşün, sen onu “yargılarken” gerçekten ne olduğunu bilebilir misin veya sadece hayat yolunda güzellikler dileyerek hayatından geçmekle çok daha büyük bir adım atmış olabilir misin?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale