Değer ne demek? TDK’ya göre birden fazla karşılığı var elbette, matematiksel karşılığı, felsefi anlamı gibi…
Sözlüğe göre birincil anlam ise şu: “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet.”
Bunu sizlere sorsam sanırım buna benzer veya sizin yaşanmışlıklarınızdan örneklerle açıklarsınız. Herkesin değer kavramı farklıdır zira. Kimimiz paha ile açıklar, kimimiz daha soyut anlamlarla…
Benim için de pek çok karşılığı var elbet. Yazılarıma, kendime dönük yaptığım iç yolculuklarıma ve hayatta karşıma çıkan her dik yokuşa bakıp yorumladığımda da “değer” kavramına ulaşıyorum. En çok derdim de bu kavramla olmuş, fark ediyorum.
Biraz daha yakından bakalım mı ne demek istediğime… Kendimi dinleyecek pek çok zamanım oluyor. Hayat bana en yakın arkadaşımın en önce kendim olmam gerektiğini çok güzel öğretti çünkü. Binlerce şükür buna!
Şu hep mottom oldu: “Nasıl biri ile arkadaşlık etmek istersin?” “Önce o ol!” “Kendin gibi biri ile sevgili olmak ister misin?” “O zaman önce o kişi ol!” Bunlar gibi örnekler çoğalabilir.
Hep başkalarında kusur bulmak ya da daha açık ifade ile başkasındaki eksikleri görmek yerine “Ben ne derece yeterliyim?” sorularına bakmaya başladıkça aydınlanmam da peşi sıra geliverdi.
Değer kavramı da bunların baş köşesindeydi. Neredeyse yazılarımın tamamında yaptığım vurgu da buydu. Hayatımın neredeyse tamamını değer kavramı üzerine oturtmam bir yana, bu kavramın benim için gerçekten ne anlama geldiğini bile bilmediğimi fark ediyorum şimdilerde.
Bu kavramı tanımlarken hep hayatımdaki insanlar üzerinden, yaşadığım olaylar üzerinden yorumlarken, en önemli unsuru unuttuğumu görüyorum: KENDİMİ.
Kendi gerçekliğimi, var oluşumu başkalarını mutlu etme odağı ile tanımlıyormuşum meğer. Bu nedenle de hep yaşadığım olayları talihsiz, kendimi şanssız filan görüyormuşum.
Yazılarımı okuduğumda da vurgum “Kendine dön, önce sen kendine değer ver” sarmalındayken, pratikte durum hiç de öyle olmuyormuş. Yukarıda bahsettiğim gibi “Sen kendinle arkadaş olmak ister misin?” sorusunu sorduğumda her seferinde cevabım evet iken, sen kendine “değer veren ol” kısmı bir türlü çalışmıyormuş meğer iç dünyamda.
İnsan en önce kendine dürüst olmalı. En önce kendi ile şeffaf sohbetler yapabilmeli bence. Oldukça uzun vakit geçirince kendimle, fark ettim yanlışlarımı. Herkesi alıp hayatımın öyle baş köşesine oturtuyormuşum ki bana oturacak yer kalmıyormuş. Bu iç sohbetlerimden birinde değer kavramını yeniden yorumlayarak başladım öncelikle. “En önce ben” diyebilmenin bencillik olmadığını pratikte de öğrendim neyse ki.
Zaten bu kavrama baktığım yönü değiştirince her şey domino taşı gibi çözüldü. Herkes olması gerektiği yere, bense kalp evimin baş köşesine yerleştim. Böylece, kendim ışığımı bulma yolcuğumda varmam gereken yere vardım. Vardığım yerde karşılaştığım benle de epeyce sıkı dostuz şimdilerde.
Böylece kendime çevirdiğim yaldızlı zırhın içinde parlıyor, nihayet değerimi en önce kendime verebilmeyi kutluyorum. Ve asıl güzel haber ne biliyor musunuz? Hayatımda olan herkesi de yine kalbimin en güzel köşesinde ağırlayabiliyorum. Öyle ya, merkezde olunca her yere erişim mesafesi daha kolay değil mi?
Artık kendini bulma, kendine değer verme paternimin de sonuna geldiğimi bu yazım ile de notlandırmış oluyorum. En yakın arkadaşım “kendimi” de en saf, en şeffaf duygularla sarıp sarmalayıp dostluk yeminimi bir kez de sizlerin huzurunda vermiş oluyorum böylece.
Peki ya sizin en yakın arkadaşınız kim? Ya değer sizin için ne demek? Bu kavramlara yakından bakmaya ne dersiniz?
Yakında yeni yolcuklarımla buluşmak üzere…
Sevgimle…
İlginizi çekebilir: Naftalin kokulu bir çocukluk anısı sizi onarabilir mi?