“Kişi herhangi bir şeyi bilmeden önce kendini bilmeyi öğrenmelidir.”
– Søren Kierkegaard
“Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı anlamaya başlar.”
– Stefan Zweig/Olağanüstü Bir Gece
“Kendini bil” veya “Kendini tanı.” Yunanistan’ın Delfi kasabasında bulunan Apollo Tapınağı’nın girişinde yazan bu sözü bir yerlerden duymuş olabilirsiniz. Mesela The Matrix filminde Latince versiyonu olan “Temet Nosce” şeklinde veya Yunus Emre’nin şu dizeleriyle: “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır?” Kendini tanımakla kast edilen şey aslında öz farkındalık. Öz farkındalık, kişinin duygularının, güçlü yanlarının, ihtiyaç ve güdülerinin bilincinde olması olarak tanımlanıyor. Güçlü öz farkındalığa sahip bir insan ne kendini gereksiz yere eleştiriyor ne de boş hayallere kapılıyor. Bunun yerine hem kendine hem de başkalarına karşı dürüst olmayı tercih ediyor.
Öz farkındalığı yüksek kişiler duygularının, söylemlerinin ve düşünce kalıplarının kendini, başkalarını ve yaptığı işi nasıl etkilediğini biliyorlar. Değer ve hedeflerinin, ne yöne gitmekte olduklarının ve o yöne niçin gittiklerinin bilincinde oluyorlar ve bu sayede kısa vadede iyi görünen ancak değerlerine uymayan bir teklifi kolaylıkla geri çevirebiliyorlar. Öz farkındalığı olmayan kişiler ise, derinlerde yatan değerlerini yok sayıyor, bu yüzden de iç çatışma yaşamalarına yol açacak kararlar veriyorlar. Örneğin sadece zamanın modası ve kazançlı olduğu için hiç de kendisine uygun olmayan bir mesleği tercih edebiliyorlar. Öz farkındalığı yüksek kişilerin kararları değerleri ile uyumlu oluyor. Bunun sonucunda ne yapıyor olursa olsunlar tutkulu ve enerjik görünüyorlar.
Öz farkındalık nedir?
Araştırmalar kendimizi net şekilde görebildiğimizde yani kendimizi tanıdığımızda, özgüvenimizin ve yaratıcılığımızın arttığını gösteriyor. Daha mantıklı kararlar vermeye başlıyor, daha sağlam ilişkiler kuruyor, daha etkin bir iletişim gerçekleştiriyoruz. Yalan söyleme, hile ve hırsızlık yapma olasılığımız azalıyor. Her ne yapıyorsak onu daha iyi yapıyor, daha etkin bir lider oluyor, çalışanlarımızı daha mutlu, şirketimizi ise daha karlı kılıyoruz. Araştırmacılar öz farkındalığı çeşitli şekillerde tanımlıyorlar.
Kimileri bu kavramı içsel dünyamızı gözleme becerisi olan içsel öz farkındalık olarak görürken, kimileri de kendimize bakışımız ile başkalarının bize bakışı arasındaki fark olan dışsal öz farkındalık olarak tanımlıyor. İçsel öz farkındalık, değerlerimizi, tutkularımızı, arzularımızı, dünyayla uyumumuzu, tepkilerimizi (düşünce, duygu, davranışlar, güçlü ve zayıf yanlar dahil) ve bunların diğer insanlar üzerindeki etkisini ne kadar net görebildiğimizi anlatıyor. Yapılan bir araştırmada yüksek öz farkındalığın mesleki tatmine, daha doyurucu ilişkilere, kişisel ve toplumsal kontrole ve mutlu olmaya yol açtığı bulunmuş. Aynı zamanda anksiyete, stres ve depresyonu azalttığı görülmüş. Dışsal öz farkındalık ise diğer insanların, yukarıda sayılan etkenler bağlamında bize bakışını bilmek anlamına geliyor. Diğerleri tarafından nasıl göründüğünü bilen kişiler empati sergileme ve olaylara dışarıdan bir gözle bakabilme konusunda becerikli hissediyorlar.
Öz farkındalık nasıl geliştirilir?
İç gözlemin, yani düşünce, duygu ve davranışların nedenlerini araştırmanın farkındalığı artırdığı varsayılır. Sonuçta kendinizi tanımanın, neden böyle olduğunuzu ve böyle davrandığınızı araştırmaktan daha iyi bir yolu olabilir mi? Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki iç gözlem yapan, sürekli kendine odaklı bir şekilde kendini analiz etmeye çalışan kişilerin öz farkındalık, mesleki tatmin ve esenlik düzeyleri daha düşük oluyor. İç gözlemdeki sıkıntı, etkisiz bir yöntem olmasında değil birçok insanın bunu yanlış uygulamasında aslında. Bunu anlamak için, muhtemelen en yaygın olan kendini anlama sorusuna bir bakalım: “Neden?”
Neden sorusunu muhtemelen duygu, davranış ve tutumlarınızı anlamak için soruyorsunuz: Neden böyle davranıyorum? Bu neden benim başıma geldi gibi. Ama araştırmalar “neden” sorusunun şaşırtıcı derecede etkisiz bir öz farkındalık sorusu olduğunu söylüyor. Yine araştırmalar nedenini merak ettiğimiz düşüncelerin, duygu ve motivasyonların bir çoğuna bilinç düzeyinde ulaşmanın mümkün olmadığını da gösteriyor. Birçok şey bilinçli farkındalık düzeyimizin dışında (bilinçdışında) yer aldığından, bize doğru gelen ama sıklıkla yanlış ve çarpıtılmış olan yanıtlar uyduruyoruz. İnsan zihni nadiren akılcı çalıştığından yargılar da ender olarak önyargıdan arınmış oluyor. Bulduğunuz cevaba geçerliliğini sorgulamadan sarılıyor, kanıtları yok sayıyor, kendinizi aklınıza gelen ilk açıklamayı onaylamaya zorluyorsunuz.
“Neden” sorusunu sormak yararsız ve olumsuz düşüncelere ve ruminasyon dediğimiz zihinde düşüncelerin dönüp durmasına da yol açıyor. Örneğin “Neden başaramadım?” sorusunu kendisine soran kişi korku, yetersizlik ve güvensizliklerine odaklanmış oluyor. Bu yüzden de sürekli kendini sorgulayan kişilerin depresyon ve anksiyete düzeyi yüksek, esenlik düzeyi düşük oluyor. Yine araştırmalar gösteriyor ki verimli bir içsel değerlendirme yapmak ve verimsiz düşüncelerden kaçınmak için “neden” değil de “ne” sorusunun sorulması gerekiyor.
“Ne” sorusu nesnelliğinizi korumanızı, geleceğe odaklanmanızı, kendinizde yeni fikirler doğrultusunda harekete geçme gücü bulmanızı sağlıyor. “Neden böyle kötü hissediyorum”, “Neden kendimi sevemiyorum” sorularına takılıp kalmak, durumunuzun daha da kötüleşmesine yol açıyor. Bu soruların yerine “Kötü hissetmeme sebep olan durumlar ne? Ve bunların ortak noktası nedir?” diye sormak olumsuz düşünme döngüsü (ruminasyon) tuzağından sizi koruyarak daha iyi ve mutlu olmanızı sağlıyor.
Öz farkındalığı artırmakta psikolojik danışma nasıl yardımcı olur?
Kişinin kendi kendini tanımaya çalışması oldukça zor. Yukarıda da söylediğim gibi, iç gözlem yapmak bir beceri istiyor ve kişi iç gözlemi nasıl yapacağını bilmiyorsa “neden” sorusunun içinde kaybolup gidiyor. Bu nedenle kendini tanıma yolculuğunda bir psikolojik danışmandan destek almak en sağlıklısı. Psikolojik danışma bu süreçte şöyle yardımcı oluyor: Getirdiğiniz sorun, olumsuz inançlarınız, zihninizde tekrarlayan düşünceler (ruminasyon), gerçekçi olmayan benlik algınız ile bu süreçten beklentileriniz, ihtiyaçlarınız, hayatınızda yolunda gitmeyen şeyler ve hayatınızda daha iyi hale getirmek istediğiniz şeyler tespit ediliyor, hedefleriniz belirleniyor ve hedeflerinize uygun yöntem ve teknikler kullanılarak zihninizi ve hayatınızı bu doğrultuda yönetebilmeniz sağlanıyor.
Sonuç olarak, bedenen ve zihnen daha dengeli ve huzurlu hale geliyorsunuz. Bir psikolojik danışmandan online profesyonel destek almak isterseniz ayselkeskin2004@yahoo.com adresine eposta göndererek süreç hakkında bilgi alabilirsiniz. Sağlık ve sevgiyle kalın.
Kaynaklar:
Daniel Goleman, “What makes a leader?” Harward Business Review, 2004
Tasha Eurich, “What Self-Awareness Really Is (and How to Cultivate It)” hbr.org
İlginizi çekebilir: Yeni yıl farklı olsun istiyorsan sen değiş: Odaklanma ve deneyimin önemi