Kendini sevmekten “aşk” olmaya bir yol uzanır mı?
Neden bulamamaktayız o çokça arayıp da bir türlü erişemediğimiz “aşk” halini? Nedir aklımızı, içimizi, duygularımızı ve tabi ki son dönemde çokça duyduğumuz enerjimizi tıkayan, adeta bir nehir gibi zamana ayak uydurup da akıp gitmemize engel olanlar? Bu yazımda sizlerle birlikte aslında “kendi kendimize” koymakta olduğumuz engellerimize belki de şu anda yollarımızı tıkayan fakat hiç de fark etmemiş olduğumuz o sevgili bariyerlerimize odaklanalım istiyorum.
Son dönemde aynı anda aynı konu üzerine birçok hediye ve mesaj aldım… Yazılarımı okuyorsanız güncel hayatta karşılaştığım “hoş tesadüfleri” aslında “bana ulaşan mesajları” buradan paylaşmaya çalışıyorum. Öncelikle çok beğendiğim bir kitap bana hediye olmak üzere ulaştı ve kitabın adı “Kendini nasıl sevmeli?” ve hemen ertesi sabah yine içerisinde “kendini sevmek” geçen kullanıcı ismi bulunan bir kişiden yazılarımla ilgili yorumları bana ulaştı.
İşte bu yazıma konu olan “kendini sevmek eylemi” aslında herhangi bir sevgiye, bir aşk ilişkisine ve hatta hayatta başımıza gelen olaylar akışını da incelemeden önce çok derinden bakmamız gereken bir kavramdır. Fakat bizler genelde öncelikle “dışarıya” karşı duyacağımız sevgiye yani “diğerini sevmeye” odaklanmışızdır. Gelin sizlerle birlikte kendimize cesaretle soralım bugün kendimizi sevebiliyor muyuz, ne kadar sevebiliyoruz, kendimizi sevmek aslında ne demek ve kendimizi sevmekten bir diğerini sevmeye gerçekten bir yol uzanmakta mıdır?
Kendini sevmek ne demektir?
Şu anda bu yazıyı okurken gelin hep birlikte kendimize dönelim, şunu soralım, oldukça basit adımlarla ilerleyeceğiz; “bugün tam şu anda kendimi olduğum gibi, tüm seçimlerim, bugüne kadar yapmış olduğum tercihlerim, hayat yolum, pişmanlıklarım, sevgilerim, kalp kırıklıklarım, mutluluklarım, başarılarım ve başarısızlıklarım, kazandığım ve kaybetttiklerimle yani kısacası sadece burada olduğum bu yalın halimle seviyor muyum, kendime kabul verebiliyor muyum yoksa tüm bu ‘farkındalığı ve doyumu’ hissedebilmem için mutlaka başka bir kişinin beni onaylaması, çok başarılı olduğumu söylemesi veya pişmanlıklarımı yüzüme vurması mı gerekiyor?”
İşte o dışarıdan kolay gibi gözüken kendimizi sevmek sanatı böyle incelikli sorular ile detaylandırıldıkça aslında ne kadar derin bir kavrama baktığımızı daha da iyi anlıyoruz. Çünkü bu soruya verdiğimiz cevap aslında hayata karşı yaklaşımımızı da belirliyor.
Örneğin; evliliğimde yaşadığım aldatılmışlık hissi ile dolup taştığım dönemde, kendime olan sevgim o derece azalmıştı ki, bir kere ben kimdim ve nasıl sevilebilirdim, sevilmeye layık değildim, “başka bir kişi” beni yine bir diğer kişiye tercih etmişti, ben o “başka bir kişinin” sevgisini bile hak etmiyordum… İşte egonun beni dalgalarıyla sürüklediği bu dönemde, ifadelerime baktığımızda aslında şunu fark ediyoruz, bizler “sevilme” durumumuzu “başka bir kişiden göreceğimiz sevgiye” endeksleyerek tanımladığımızda “kendimizi sevmekten” yani sadece olduğumuz gibi mükemmel bir varlık olduğumuzu sonsuz sevgiye ve öncelikle ilahi sevgiye layık olduğumuz üzere burada olduğumuzdan daha da uzaklaşıyoruz. O diğer kişi tarafından seviliyor veya sevilmiyor olmak aslında bizim kıymetimizi, kendimize duymamız gereken sevgiyi ve dünyada oluş amacımızı, bir yerimiz olduğunu ve muhteşem bir varlık olduğumuzu değiştirmiyor aslında.
Bu yüzden sevgi anlayışımızı “kendini sevmek” olarak başlattığımızda yani başka bir kişinin bize verebileceği “dışarıdan beklenen” sevgiden önce bizler kendi kendimize bu sevgiyi sağladığımızda aslında tamamlanmış ve çok daha dengeli oluyoruz. Ve gerçekten bir “sevgili” durumunda olduğumuzda muhteşem bir “bütünleşme” hissediyoruz ki bu “tamamlanma” olmuyor, yani “tek başımıza tam olmayı başarabildiğimiz için” aslında bir bütünü oluşturan ve kendince bütün olan bir bütünün parçası haline geliyoruz…
Kendimizi gerçekten sevebiliyor muyuz?
Şimdi bir diğer sorumuza gelelim, kendimizi gerçekten sevebiliyor muyuz ve hatta ne kadar sevebiliyoruz? Örneğin en son sadece kendimizi memnun etmek için ne yaptık, çocuklarımızı eşimizi düşünmeden sadece kendi canımız istiyor diye kendimiz için ne yaptık, en son kendi kendimizi ne zaman takdir ettik, sadece kendimiz için en son ne zaman bir sinema bileti aldık, en son ne zaman başkalarını da nasıl gelirler diye düşünmeden sadece gitmek üzere kendi başımızı da alıp bir yerlere gittik, en son ne zaman gerçekten içimizden gelenleri anlayacak bir dostu karşımıza oturtup kendimizi dinlettik, ne zaman sadece içimizden geçenleri haykırmak üzere ıssız bir kumsala gittik veya en son ne zaman gecenin kaç olduğunu unutacak kadar çok dans ettik, ve tabi ki en son ne zaman can-ım güneşim doğuşunu gözlerimizi bile kırpmadan izledik?
İşte kendimizi en son ne zaman sevdiğimiz için şimdi sizlerle birlikte kendi kendimize sorabileceğimiz sadece birkaç örnek… Ben de belki bir çoğunuz gibi bir dönem “kendimle mi yapacağım bunları ama nasıl olacak” noktasındaydım, sonra öyle bir an geldi ki kendimi ne zamandır uzak bir seyahate davet etmemiş olduğumu, sadece kendim için “kendime bir doğum günü hediyesi” almamış olduğumu, kendim için bağıra bağıra şarkı söylememiş olduğumu, ve sadece bende kalacak belki karşımdakinin hiç bilemeyeceği kadar derin bir aşka düşüp sadece kendimle baş başa bunu yaşamak cesaretine varacağımı bilemezdim…
Bugün burada belki örnek veremediğim daha birçok yolu vardır kendimizi sevmenin aslında bazen sadece kuaförde üç saat geçirmek olabilir, bazen annemizle telefonda konuşmak veya sevdiğimiz bir dost ile eski günleri anmak bile “kendimiz” için güzeldir. Burada kendimizi sevmek eylemi vardır, yani farkında olmamız gereken bu eylemi başka bir kişinin bizim için yapmasını, başka bir kişinin “mutlak varlığını” beklemeden sadece “kendi varlığımızı onurlandırmak” üzere yaptığımız eylemlerin tümüdür aslında. Bir eylem yapmanın yanında sadece kendimiz için hoşumuza giden bir müziği dinlemek bile bir kendini sevmek anıdır.
Ve biz bu anları hayatımızda çoğalttıkça hayattan daha fazla zevk almaya, hayatla birlikte akmaya, karşımıza çıkan her an ve kişiyi “bizler için gönderilmiş birer nimet olarak” görmeye ve en zor anlarımızda bile “ben kendim için yaşadım ve kendimi severek bu süreci atlattım” diyebilmeye cesaret edebiliyor oluruz… Kendimizi sevdikçe yani “kendi kendimizin en yakın dostu oldukça” kendimizi olduğumuz gibi kabul eder, hayata ve hayatın tüm hallerine daha olgun bir bakış açısı ile bakabiliriz.
Kendimizi sevmekten “aşk” olmaya bir yol uzanır mı?
Yazımızın en önemli bölümüne geldik, kendimizi sevmekten aşk olmaya bir yol uzanır mı gelin “yine içimize soralım; gerçekten böyle bir yol var mıdır? Bir kişi kendi ile “sinemaya gitmeyi” değerli görmedikçe herhangi başka bir kişi onu “sinemaya gitmeye” değer bir kişi olarak görebilir mi, bir kişi kendine saygı duymadıkça başka bir kişi ona saygı duyabilir mi, bir kişi kendine zaman ayırmıyor ve kendi keyfine değer vermiyorsa başka bir kişi onun için zaman ayırıp onun keyiflerine değer verebilir durumda olabilir mi, ve en önemli sorumuz bir kişi kendini sevilmeye layık görmüyorsa yani aslında kendini sevmiyorsa başka bir kişi onu sevilmeye layık görebilir mi yani gerçekten kalpten ruhtan bir aşk ile bu kişiye bakabilir mi?
İşte bu yüzdendir ki cevabımız kocaman bir “evet”, kendimizi sevmekten aşk olmaya muhteşem bir yol uzanmaktadır, çünkü sevgili evren yaydığımız tüm mesajları, “sevilmeye layık değilim” inancımızı da “kendimi çok ama çok seviyorum” neşemizi de duymakta ve bizlere bunun karşılığı olan kişileri ve durumları getirmektedir. Evliliğimin son dönemlerinde saygı konusunda kalbim kırılan çok sayıda durumu dile getirmemiş sürekli kırılmaya ve saygısızlık görmeye devam etmiştim. Aslında dışarıda oluşan bir şey yoktu, ben kendimi sevmiyor, kendi değerimi bilmiyor ve aslında ben kendi kendime yeterince saygı göstermiyordum ve işte evren tüm yaşadığım olaylarla bu “kendime inançsızlığımı, sevgisizliğimi ve saygı duymama halimi” en yoğun şekilde karşıma çıkarmaktaydı. Bu akışa “dur” dediğim noktada, bu kadar saygısızlığa daha fazla katlanmayacağım “ben bu resmin bir parçası değilim” dediğim noktada ise süreç tamamen tersine döndü, ben kendime yaklaştıkça kendime olan inancımı, sevgimi, saygımı ve en önemlisi “kendi kendimle olan mutluluğumu, huzurumu ve kendime aşkımı” büyüttükçe evren de bana bunları katlayarak vermekteydi…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, başka bir sevgiliden önce “kendinize” yani aslında “hayat boyu size eşlik eden ilk ve son sevgiliye” daha yakından bakın; kendinizi gerçekten sevebiliyor musunuz, kendiniz için yeterince vakit ayırabiliyor musunuz ve kendinize nasıl davranıyorsunuz? Hayatta en değerli ve aslında para ile de satın alınamayacak olan “kendimize” olan inancımız, sevgimiz ve kendimizle olan aşk halimizdir ki bunu gerçekten anladığımızda başka bir kişi ilen olan aşk halimiz tam anlamıyla muhteşem bir “bütün olabilmek” mertebesine erişir. Böylece tüm zorunluluklar, muhtaçlıklar ve sahip olmak anlayışı ortadan kalkar ve sadece “aşk olmak” hali kalır, yani bir bütünün “gerçekten kendi içinde bütün olmayı becerebilmiş iki bütün parçasının bir araya gelme hali” içimizde tezahür eder… Kendinizi çok çok sevin çünkü siz buna layıksınız…